“Ankara ekolü, gazetecilik ilkeleri ve etik kurallarına bağlı bir geleneğe dayanır”

Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülerek, Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen “Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi” programı (M4D) kapsamında, Ankara’daki Basın Evi’nde yapılan söyleşinin konuğu, gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu oldu. Yazıcıoğlu, “Ankara ekolü, gazetecilik ilkeleri ve etik kurallarına bağlı bir geleneğe dayanır. Tablo değişti ama hâlâ direnen çok insan var; havuz medyasında bile var. Çünkü o medyada da, gelenekten yetişmiş insanlara ihtiyaç duyuluyor” dedi

SULTAN YAVUZ - Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen ve Avrupa Birliği tarafından finanse edilen “Demokrasi için Medya/ Medya için Demokrasi” programı (M4D) kapsamında, Ankara’daki Basın Evi’nin konuğu gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu oldu. Yazıcıoğlu, “Ankara Gazeteciliği Pratikleri” başlıklı sunumunda, yirmi bir yıllık gazetecilik deneyimlerini katılımcılarla paylaştı. Türkiye’de gazetecilik alanında “Ankara ekolü”nden bahsedilebileceğini ve dünyada da medya sektörünün başkentlerde şekillendiğini belirten Yazıcıoğlu, Türkiye’de gazeteciliğin eski başkent İstanbul, Bâbıali’de ve Ankara’da Rüzgârlı Sokak’ta geliştiğini söyledi. Ankara gazeteciliğinin, Mili Mücadele dönemine rastladığını vurgulayan Yazıcıoğlu şunlar söyledi: “Şimdi konuştuğumuz Ankara gazeteciliği, Ankara’nın Anadolu ve dünyaya kendini ifade edilmesi için oluşturduğu haberleşmeye dayanır. Bu tarihlerde Anadolu Ajansı kuruluyor, Nadi ailesinin Cumhuriyet gazetesini kurması şekilleniyor. Pek çok gazetenin oluşma nüveleri o tarihte çıkıyor. 1950 yılında çok partili dönemde, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinin hep Ankara büroları da kuruluyor. Bugün ise yöneticilik koltuğunda hep Ankara kökenli gazetecileri görüyoruz. Ankara temsilciliği yapmış, haber müdürü ya da editör olarak İstanbul’a gitmişler. Ankara gazeteciliğinin etkisi İstanbul medyasına yansır. Haber üretiminin çoğu Ankara kaynaklıdır. Eskiden daha güçlü ve kalabalık olan Ankara büroları ne yazık ki günümüzde vahim bir noktaya geldi.” “Ankara ekolü habere dayalı bir ekoldür; basın bültenciliği değildir” Yazıcıoğlu, Ankara ile İstanbul arasındaki farklardan birinin de habere bakış açısı olduğunu belirterek, “Ankara ekolü habere dayalı bir ekoldür; basın bültenciliği değildir” dedi. Yazıcıoğlu, yaşadığı bir olay üzerinden iki geleneği karşılaştırarak, gazetecilerin hediye almasına ilişkin şöyle konuştu: “İstanbul’dan, Milliyet gazetesine ekonomi muhabiri olarak bir arkadaşım atanmıştı. Bir yılbaşında, ‘Hediye paketleri nerede?’ diye sorduğunda anlayamamıştım. Anlattığına göre, İstanbul’da farklı kurumlardan gelen hediyeler sekreter masasına gelir, oradan da paylaşılırmış. Ben ise takvim ve ajanda olduğunu söyledim. Tam da ne demek istediğini anlayamamıştım, çünkü aşina olduğum bir durum değil. ‘Bize öyle hediyeler gelmiyor’ dedim. ‘Ankara Ticaret Odası ve bazı elçiliklerden kalem, ajanda ve takvim gelir, ihtiyacı olan da alır.’ Bu hediye sorusu bile aradaki farka dikkat çekiyor aslında. Çünkü o hediye boşuna gelmez, öncesi ve sonrası vardır, piar şirketleri tarafından yollanır. Bunu destekleyen, filanca fabrikanın açılışı, şu firmanın ortaklığı gibi basın bültenleri vardır. Çoğu zaten fotoğrafların da eşlik ettiği yazılmış metinlerdir. Bir diğer sorusu da bülten ile ilgiliydi. Ankara’daki gazetecilere gelen bültenler, etkinliğin tarihini, saatini bildirir. Bülten sözcüğünden biz bunu anlarız. İstanbul gazeteciliği ise bültenden yazılmış, başlıklı, fotoğraflı haberi anlar. O yüzden bir Ankara ekolü var.” “Ankara gazetecisi dolmuşu, otobüsü kullanır” Ankara basınının haberi yaratmaya odaklı olduğunu kaydeden Yazıcıoğlu, Ankara’nın başkent olmasından kaynaklı, habercilik sürecinin devleti, siyaseti, askeriyeyi, Anadolu’yu öğrenme, anlama ve yeniden öğrenme süreçlerini içerdiğini belirtti. Devletin tarihini ve yapısını bilmenin önemine dikkat çeken Yazıcıoğlu, Ankara İletişim Fakültesi’nde öğrenciyken edindiği bilgileri hâlâ kullandığını ve özellikle genç kuşağın, bazı dersler için ‘Ne işime yarayacak?’ tepkilerinin doğru olmadığını savundu. Yazcıoğlu, “Bu, bilgiyi nasıl kullanacağınızla ilişkilidir. Ben 1994-98 yıllarında öğrenciydim ve Anayasa, hukuk, yönetim hukuku, basın tarihi, siyaset bilimi gibi dersleri alanında uzman hocalardan aldım. Bu bilgilerin tümünü mesleğimde kullandım. Örneğin, yönetim hukukunda Türkiye’nin yapısının nasıl şekillendiğini öğreniyorsunuz ya da Anayasal düzeydeki değişimleri fark ediyorsunuz” dedi. Siyasetin, her gün içinde bulunulan bir durum olduğunu ifade eden Yazıcıoğlu, Ankara ekolünün gündem siyasetine hâkim olduğunu belirterek, “Ben apolitiğim, siyasetle ilgilenmiyorum’ cümlesini yanlış buluyorum. Sen o hâlde, bu düşünceyi de içinde barındıran liberalizmden yanasındır. Siyaset hayatın her alanında var. Benim burada bulunmam bile politik bir tercih. Mevcut durumda ise siyaset daha da hayati. ‘Ben uzak duracağım’ deme şansınız yok. Kaç çocuk yapacağınızdan, kamuda hangi koşullar altında çalışacağınıza kadar karar veren bir iktidar mekanizmasında bundan kaçınamazsınız. Ankara gazeteciliği de siyaseti en iyi takip eden ekol” dedi. Genel Kurmay Başkanlığı ve savunma sanayiinin Ankara’da olmasından kaynaklı, Ankara gazetecilerinin bu alan bilgisine de sahip olduklarını söyleyen Yazıcıoğlu, konumu ve kuruluşu itibariyle, Ankara ekolünün Anadolu’yu da tanıdığını ifade etti. Yazıcıoğlu şunları dile getirdi: “Ankara gazetecisi dolmuşu, otobüsü kullanır, Iğdır, Yozgat, Hakkâri hakkında fikir sahibidir, gidemiyorsa da gidenlerden öğrenir ya da okur, dolayısıyla Anadolu’yu bilir. Örneğin muhafazakâlığın kalesi olan iç Anadolu’da, bir zamanlar camları gazete kaplı restoranlarda Ramazan ayında çorba içebilirdiniz. Şimdi bunu bulmak bile zor ve bu fiili durumları, nerede yiyeceğinizi bilmeniz gerekir.” “Mesleki arkadaşlıklar, bilgiyi paylaşmayı getirir” Yazıcıoğlu, Ankara gazeteciliğinin temel taşlarından birinin bilgiye ulaşma becerisi olduğuna dikkat çekerek, haberi yaparken nereye başvurulacağının bilindiğini kaydetti. Bilgiyi doğrulama ve şüpheciliğin ise özellikle siyaset haberleri yaparken önem kazandığına işaret eden Yazıcıoğlu, bu süreçlerde dayanışmanın rolüne vurgu yaptı. Yazıcıoğlu, Ankaralı meslektaşları için, “Hepimiz aynı yerde birlikte haberi yaparız, o yönden birbirimizi tanırız. Fiziken tanımasak bile imzasından tanırız, çünkü birbirimizin haberlerini takip ederiz. Mesleki arkadaşlıklar, bilgiyi paylaşmayı getirir. Özellikle de internet çağında, bilginin hızlı bir şekilde aktığı mecrada haberi doğrulamak konusunda mesleki dayanışma önem kazanır” diye konuştu. Ankara ekolünden geçen gazetecilerin daha fazla moderatörlük üstlendiğini belirten Yazıcıoğlu, hergün haberle yoğrulan gazetecilerin anlama kabililyetlerinin de daha güçlü olacağını vurguladı. Eylem, sendikal haberler, STK’lar gibi pek çok olayın içinden geçtiklerini söyleyen Yazıcıoğlu, “kulis” sözcüğünü de Ankaralı gazetecilerin sevdiğini belirtti. Yazıcıoğlu bu konuya ilişkin de şunları paylaştı: “Genelde bu haberler yansımaz ama gazeteci de bilmek ister. Siyasetçilerin özel hayatını bilsek de yazmayız çünkü haberle ilgili görmeyiz. İstanbul basınından bir farkımız da bu… Mesela muhalefet liderinin yıllardır süren ilişkisini bilirken, bunun birden ortaya çıkması bizi şaşırtmadı, bunu kamu yararı olarak görmeyiz. Bilgiyi yazma-yazmama kararı da diğer konularla ilintili, eğer ortamda ‘off the record’ deniliyorsa ona sadık kalınır. Toplantı bilgisinin kamuya yararı yoksa, bunu haber yapmayız. Örneğin Aydın Doğan’ın Ankara’ya gelip gazetecilerle görüşmesinin haber değeri olduğunu düşünmeyiz ama İstanbul’da bir toplantıda olanlar 10 dakika sonra haber yapılabiliyor.” “Büyük bir aile gibi…” Ankara’da, Uğur Mumcu ekolü olan araştırmacı gazeteciliğin sınırlı da olsa Ankara’da yapıldığını söyleyen Yazıcıoğlu, gazetecilerin kendi iç daynaışmalarına ilişkin de şunları ifade etti: “Meclis’in açıldığı 1 Ekim ya da 23 Nisan’larda toplu fotoğraf çektiririz mesela… Kameramanı, muhabiri hepsi orada olur. Büyük bir aile gibi paylaşım da güçlüdür çünkü birbirlerine ihtiyaç duyacaklarını bilirler. Hangi kurumda çalışırsa çalışsın, kendi içinde bu ayrımı yapmaz. Ankara gazeteciliği ekip işidir, ekip kuvvet verir çünkü eksik kalan yanınızı tamamlar. Herkes birbirinin haberini eskiden bilirdi, gündem toplantısı olurdu. Artık aynı büro içinde bile güven problemi var...” Yazıcıoğlu, “militan gazetecilik” diye tanımladığı, siyasi düşüncesiyle mesleğini birbirine içine geçirmiş meslektaşları için, “Sosyal medyada troll olan ya da kendisini siyasi iktidarı savunmak durumunda hissedenler var. Bu, AKP’li, CHP’li, HDP’li, MHP’li her parti için söz konusu. Mesleği o şekilde kullanmak doğru gelmiyor” dedi. Gazetecinin yüz de yüz tarafsız olabileceğine inanmadığını kaydeden Yazıcıoğlu, “Ama gazeteci taraflara eşit söz hakkı vermeli, hakkaniyeti korumalı. Objektiflik yerine adalaetli olarak yorumlayabiliriz. Farklı haberlere ses vermek gibi düşünebiliriz” ifadesini kullandı. Usta-çırak ilişkisi Ankara ekolünün usta-çırak ilişkisine dayandığını ve kendisinin de bu tedrisattan geçtiğini belirten Yazıcıoğlu, günümüzde bu durumun sekteye uğradığını belirtti. Yazıcıoğlu şöyle anlatttı: “ Tecrübeyi kitaplardan değil, yazılı olmayan kaynaklardan öğrenirsiniz. Benim de Cumhuriyet ve Milliyet’te ustalarım vardı, nereye gideceğimizi, neye dikkat edeceğimizi onlar öğretirdi. Hatta onlar da söylemez, siz peşlerine takılırdınız. Soru sormak da geleneğin bir parçasıydı, herkese soru sorulabilirdi ama ne yazık ki günümüzde özellikle genç arkadaşlar soru sormuyor. Hem iktidar hem de muhalefet de artık soru istemiyor ya da sevdiği kişilerin sormasını istiyor. Bir gönül bağı olarak adlandırdığım candaş habercilik de burada devreye giriyor. Siyasi düşüncesinin gazeteciyi bu derece etkilememesi lazım diye düşünüyorum. İstanbul militan gazeteciliğe teslim diye düşünüyorum. Ankara gazeteciliği, gazetecilik ilkelerine ve etik değerlere sahip olan bir geleneğe sahip. Tablo değişti ama hâlâ direnen çok insan var, ki havuz medyasında bile var. Çünkü io medya da, gelenekten yetişmiş insanlara ihtiyaç duyuluyor…”
Editör: TE Bilisim