Yusuf KANLI Üzgünüm. Türkiye’nin ulusal güvenliğinin gereği olarak kuzey Suriye’deki emperyalist planları bozan askeri harekatına sessiz kalmasına, günlerce açıklama yapmamasına isyan edip Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başkanı Mustafa Akıncı’ya “Açıklama yap” diye baskı yapanlardan biri olarak pişmanım. Keşke sussaydı, tek kelime etmeseydi. Durum açık. Fırsatı en iyi şekilde değerlendiren Akıncı, tekrar seçilebilmek uğruna Türkiye’nin meşru savunma hakkını görmezden gelip, kelimeler üzerinden alegorilerle güya savaş karşıtı bir açıklama yaptı. Hedefi, maalesef, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı ve Türkiye ayrımcılığı üzerinden KKTC’deki sol oyları bölmek, bir kısmını kendisine desteğe yönlendirmektir. Cumhuriyetçi Türk Partisi Başkanı Tufan Erhürman’ın etliye sütlüye fazla karışmayan, ne olduğu muğlak ama Türkiye’nin kuzey Suriye operasyonunu kınamayan ama pek de onaylamayan yanar-döner açıklaması ardından adadaki Türkiye karşıtı, Rum sever aşırı sol grupların desteğini almaya yönelik bir stratejik adım attı Akıncı. Doğrudur, Kıbrıs Türkleri arasında, özellikle sol partiler ve gruplarda Rumsever olmak, her fırsatta Türkiye’ye karşı duruş sergilemek, Türkiye’yi kınayıp hatta arada bir “Ne seni, ne paranı ne de askerini istemiyoruz” diye Türkiye Cumhuriyeti elçiliği kapısında gösteri yapmak neredeyse birkaç haftada bir tekrarlanan adeta sportif bir alışkanlık haline geldi. Şimdi, sağıyla soluyla Kıbrıs Türk siyasetinin bu terbiyesiz ve seviyesiz adımı dolayısıyla Akıncı’yı kınaması net ve gür bir sesle “Seçilme hırsıyla yaptığınız açıklamayı kınıyorum. Kıbrıs Türkü olarak aşağılık sözleriniz için Türk milletimden özür diliyoruz” diyebilmelidir. Gerek Başbakan Ersin Tatar, gerekse Dışişleri Bakanı Kudret Özersay “Barış Pınarı” operasyonuna desteklerini hemen verdiler ve net bir şekilde kederde, tasada ve sevinçte et ve tırnak gibi birlikte oluğumuzu dünyaya ilan ettiler. Olması gereken de budur. Bakın, cumhurbaşkanının sergilediği hastalıklı mantaliteye isyan eden Ulusal Birlik Partisi (UBP) parti meclisini gelişmeleri değerlendirmek üzere olağanüstü toplantıya çağıran Başbakan Tatar nasıl haykırıyordu: “Kıbrıslıyım, Türküm. İkisinden de gurur duyuyorum ve Sayın Akıncı’nın Kıbrıs Barış Harekatı ve Türkiye’nin Suriye’de terör örgütlerine karşı gerçekleştirmekte olduğu Barış Pınarı Harekatı ile ilgili olarak yazdıklarını kınıyor, bunların halkımızın neredeyse bütünü tarafından asla benimsenmediğinin altınız çiziyorum.” Başbakan Tatar’ın açıklamalarına Kıbrıs Türk halkının çok büyük çoğunluğunun görüşünü, duruşunu temsil etmektedir. Öncelikle, Akıncı’nın değerlendirmeleri ve satır aralarında yatan Türkiye karşıtlığı ve nefret onda ve çok küçük bir azınlığın mustarip olduğu ciddi hastalıklı bir kafa yapısını sergilemektedir. Evet, adada yaşasın yaşamasın, Kıbrıs Türkü öncelikle Kıbrıslıdır ama aynı zamanda Türktür ve Başbakan Tatar’ın dediği gibi hangisinin üst hangisinin alt kimlik olduğuna bakmadan ikisiyle de gurur duymaktadır. Son görüşme sürecinin başlangıcında “Garantiler tabu değildir” diye sözcüsünün melun bir açıklamasıyla başlayan ve adada Türkiye’nin garantisini sonlandıracak, Türkiye’yi askeri ve nüfus olarak ada dışına itecek sinsi bir gayretin içerisinde oldu Akıncı. Tehlikeler ancak bu konularda duyarlı partiler ve kişilerin uyarısı, Türkiye’nin net duruşu ve özellikle dörtlü perişanlık koalisyonunun sona erdirilmesi sonrasında oluşan milli hükümet, yani UBP-Halkın Partisi (HP) koalisyonuyla savuşturulabildi ya da en azından şimdilik ötelenebildi. Utanmazca ve yetkisiz olarak Akıncı efendinin kendi hükümetini ve Türkiye’yi dışlayarak, bilgi vermeyerek Rum lider ile Türkiye’nin arkasından ve hem Türkiye hem de Kıbrıs Türk çıkarlarına aykırı bir referans şartları paketi üzerinde yaratmak istediği oldu bitti KKTC hükümetinin son dakika müdahalesi ve Ankara’nın kararlı duruşuyla önlenebildik. Akıncı ne Kıbrıs Türk halkını temsil edecek, ne de Kıbrıs Türk çıkarlarını savunabilecek bir lider değildir. 2015’de sağ kesimdeki birbirini yeme temelli kavgadan yararlanarak, CTP’yi bölerek, sağdan ve soldan devşirdiği destekle seçilmiş, şimdi aynı oyunu tekrarlama derdindedir. Sağ cenahta hemen hemen tüm partilerin “kendi adayı” ile seçime girmeye çalışması, sol kesimde kazandığı kongreye rağmen liderliği pekişemeyen ve kendi partisinin dinozorları ve partideki Rum komünist Akel partisi uzantılarının yemeye çalıştığı Erhürman liderliğinin zayıflığı Akıncı’nın iştahını kabartmaktadır. Türkiye karşıtı söylemle CTP’deki Akel’ci ve Rumsever oyları cezbetmek tekrar seçilmek arzusundadır. Bu tekrar seçilme hırsı maalesef Akıncı’ya antipati doğurmakta, “Gitsin Amerika’da torun bakmaya devam etsin” seslerini güçlendirmektedir. Belli ki Akıncı eleştirilerden bunalmış, seçim hırsıyla makamının gereğinin farkında bir şekilde davranmasının beklendiğini unutmuş, ciddi öfke kontrolü yaşamaktadır. Ne oturduğu makamın ciddiyetini ve sorumluluğunu, ne de temsil ettiği halkın hassasiyetini idrak edebilecek bir ruh yapısında. Nisan seçimleri kapının ardında. Artık yeter. Bu saçma ve hastalıklı adamı Kıbrıs Türkü def edip kurtulmalıdır. Bunun gereği nedir? Ulusalcı ve milliyetçi parti ve gruplar ciddi olarak birlikte hareket etmeleri gerektiğini, en azından ikinci tura kalacak ulusalcı adayın desteklenmesinin yaşamsal önemini fark ederek karar almalıdırlar. Kıbrıs Türkünün ihtiyacı ikinci bir Rauf Denktaş çıkarmak değildir. Onun olması zaten imkansızdır. Ancak, zaman uzun vadeli stratejiler geliştirebilecek yeni kadroları düşünme ve göreve getirme zamanıdır. Hükümeti de yıkmadan, cumhurbaşkanlığını şer odaklarından temizlemek öncelikle Tatar ve Özersay’ın ama ulusalcıyım diyen herkesin temel görevi olmalıdır.