Utku ŞENSOY Yazımızın dünkü birinci bölümünde, ABD Temsilciler Meclisinin sözde “Ermeni soykırımı” yasa tasarısının geçmesi ve yankılarını ana hatlarıyla aktarmıştık. Bu kez biraz daha eskilere gidip, hafızamızı kurcalayalım. 70’li yılların başlarını hepimiz iyi anımsarız. Türkiye’nin 1974 Kıbrıs müdahalesi arifesinde başlayan, ASALA Ermeni terör örgütünce gerçekleştirilen kalleş saldırılarda, Türkiye’nin ABD, Fransa, Kanada, Lübnan, Portekiz, İtalya, Yugoslavya, Yunanistan gibi ülkelerdeki diplomatik misyonları ve diplomatları Ermeni terör örgütlerinin hedefi olmuş, otuzun üzerinde diplomat, çalışan ve yakını yaşamını yitirmişti. 1982 yılında Ankara Esenboğa Havaalanında düzenlenen saldırının yanı sıra,1982 ve 83 yıllarında Türkiye’nin Ottowa ve Lizbon Büyükelçiliklerinin ele geçirilmesi bu saldırıların en kapsamlısıydı. Bu kanlı dönemde, kendilerine ASALA ve Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları adı veren karanlık güçlerin piyonları olan Ermeni terör örgütleri, Türkiye’ye yönelik çok sayıda terörist saldırı gerçekleştirmiştir. 1983 yılı Temmuz ayındaki Paris’te Orly Havaalanında Türk Hava Yolları kontuarını hedef alan kanlı eyleme kadar Batı Ermeni teröristlere göz yumup sempati duymaktaydı. Fransa’daki Lyon Başkonsolosluğumuza yönelik silahlı saldırının ardından personel yaralandığında işe başlamıştım. Terör örgütünün Orly hatası bir milat oldu. Zira o saldırıda Fransızların da yaralanması, kendi kamuoylarının baskılarıyla, Batılı ülke yönetimlerini Ermeni terör örgütüne karşı tavır almaya zorladı. Bu saldırının ardından, Ermeni terör örgütleri eylemlerini 1985 yılından sonra azaltmak zorunda kaldı. Ermenistan’ın bağımsızlığını kazandığı Ağustos 1991 yılından sonra da kanlı eylemlerini tamamen durdurmuşlardır. Günümüzde Kuzey Doğu komşumuz 3 milyon nüfuslu Ermenistan’ın çatışma halinde olduğu Azerbaycan, İran ve Gürcistan dışında dünyaya entegre olabileceği en önemli açılış kapısı Türkiye’dir. Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal etmesi üzerine, Türkiye 1993’ de Ermenistan sınırını kapatmıştır. Ankara’nın 2007 yılında başlattığı “Ermeni açılımı” sürecinden de de sonuç alınamayınca, Ermenistan dışında özellikle, ABD, Fransa, Lübnan, Arjantin, Gürcistan ve Rusya’daki 7 milyonluk Ermeni diasporası ve Ermeni kilisesi, tazminat hayalleri kuran Batılı sigorta şirketlerinin de cesaretlendirmesiyle, yaşadıkları ülkelerdeki siyasilere oy ve para karşılığında sözde “soykırım” iddialarını sıcak tutma baskı unsuru olarak kullanmaktadır. Fransa’da yaşadığım yıllarda, Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ ın, eşi Danielle’in Kürt dostu sayesinde terör örgütü PKK’ ya nasıl kol kanat gerip angaje olduğuna tanık olmuştum. 1915 olayları 1915 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun birçok cephedeki savaş ortamında, Batının kışkırttığı Ermeni çetecilerinin bağımsızlık hayali ile gerçekleştirdiği kanlı saldırılardan bunalan İstanbul’daki yönetim, doğu bölgelerindeki “millet-i sadıka” olarak tanımlanan Ermeni kökenlileri çatışma bölgesi dışındaki daha sakin ve güvenli olan, günümüz Suriye’si topraklarına “zorunlu tehcir” etmesi sürecinde yaşanan olaylar zinciridir. AB eski bakanı ve Büyükelçi Volkan Bozkır’ın ifade ettiği gibi, “1915’de Büyük acılar yaşanmıştır ancak bu sadece Ermeni kardeşlerimizle ilgili değildir. O atmosfer içinde Türkler de Kürtler de acı çekmiştir”. Ermeni iddiaları nedir? Sözde “soykırım” diye iddia edilen; “Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1915-1923 yılında, 2 milyon Ermeni’nin sürgüne gönderilerek 1,5 milyon kadın, çocuk ve erkeğin ölümüne sebep” olunmasıdır. Ayrıca, “hayatta kalan 500.000 Ermeni’nin evlerinden çıkarılmak suretiyle Anadolu’daki 2 bin 500 yıllık Ermeni varlığının sona erdirildiği” öne sürülmektedir. Bizim arşivlerimiz ve Türk Tarih Kurumu ne diyor? Ermeni diasporasının 1915 olaylarını 1923’e kadar uzatma çabaları tamamen tarihi gerçekleri çarpıtmaya yöneliktir. Çünkü 1923 yılında Osmanlı Devleti artık tarih sahnesinde yoktur. Ermeni lobileri olayların geçtiği dönemi 1920 hatta 21’e kadar yayarak, Türkiye’nin reddi miras yoluyla cezasız kalmasının önüne geçmeyi planlamakta ve T.C. devletini de sözde “soykırım” iddialarından sorumlu tutmak istemektedirler. Diasporanın öldürüldüğünü iddia ettikleriyle hayatta kalanlara ilişkin rakamları abartılı, çelişkili ve yanlıştır. Zira arşivler ve çok sayıdaki bağımsız araştırmacının çalışmaları, 1914 yılındaki Ermeni nüfusunun 1 milyon 400 bin ile 1 bilyon 700 bin aralığında olduğunu ortaya koymuştur. 1 buçuk milyon Ermeni’nin öldürüldüğü tamamen tarihi yanıltmaya yönelik efsaneden öte bir iddia değildir. Peki 1,5 milyon Ermeni katledildi iddiaları nereden çıktı? 24 Temmuz 1915’da Harput Amerikan konsolosu L. Davis’in raporunda; “ne kadar Ermeni’nin öldürüldüğünü söylemek imkansızdır, fakat sayının bir milyondan az olmadığı tahmin edilebilir” cümlesiyle başlamıştır. Oysaki Ermeni teorisyen Dadrian bile kayıpları 1 milyon 100 bin olarak belirtmektedir. 1919 Paris görüşmelerinde Bogos Nubar Paşa yaklaşık 600-700 bin Ermeni’nin tehcir edildiğini bildirmiştir. Ermeni Patrikhanesi de savaş sonunda Anadolu’daki toplam Ermeni sayısını 6 yüz 44 bin olarak açıklamış, Cemiyet-i Akvam da 1922 yılında Türkiye’den dünya geneline yayılan Ermeni sayısını 8 yüz 17 bin 873 olarak açıklamıştır. Yine aynı belgeye göre Müslüman olan veya Türkiye’de kalan Ermenilerin sayısı 281 bindir. Öte yandan, savaşın ardından, 1919 yılında Ermeni Patrikhanesi tarafından İngiltere ve Fransa büyükelçilerine gönderilen bir memorandumda 1914-1918 arasında “200 bin Ermenin canlı canlı gömüldüğü veya Van Gölü, Fırat ve Karadeniz’de boğularak öldürüldüğü” iddia edilmektedir. Tüm bu rakamlar alt alta konulduğunda 1 buçuk milyon iddialarının tamamen atmasyon ve siyasi olduğu görülmektedir.