Güray SOYSAL Bu yazı, Yücel Seçkiner büyüğümün kitabı için kaleme alınmıştı. Piyasaya çıkan kitabı bulamayanlar için, yazımı gazetemizin sayfasına aktarıyor Kendimi bildim bileli, sporun içindeyim. Yani... Anlayacağınız nefes almak gibi bir şey... Hayatımda sporla hep içli dışlı oldum. Bugüne kadar 32 Spor Bakanını tanıdım. Sonuncu Bakan Akif Çağatay Kılıç ile yakınlığım hiç olmadı. Eski Bakan Suat Kılıç ile bir iki kez karşılıklı gelip, konuştuk. Sadece Bakan-Gazeteci saygınlığı içinde kısa süreli görüşmelerimiz oldu. O’da TSYD’deki görevim nedeniyle, sınırlar içinde, gerçekleşti. Sadece o kadar.. Ama... Diğerleri ile çok yakındım. İlk Spor Bakanı rahmetli İsmet Sezgin ile başlayan dostluğumuz, diğerleri ile sürüp, gitti. Çoğunla da yakın bir dostluk içinde oldum. Öyle ki, gazeteciliğim zaman zaman ikinci sırada yer aldı. Zira, insanlık anlayışını hep birinci sırada tuttum. İşte böyle bir felsefe ile meslek hayatımı sürdürdüm. Ancak... İçlerinde biri var ki, onu diğerlerinden ayırmak zorunda kaldım. O isim Yücel Seçkiner’den başkası değildi. Yarım asrı geçen mesleki sürede, çok bakanlar, çok spor genel müdürler, çok sayıda teknik adam ve sporcu tanıdım. Onların büyük kısmı ile şu günlerde bile içli dışlıyız. Ancak, dediğim gibi, Yücel Seçkiner abimin üzerimdeki etkisi bambaşkaydı. Üsteğmenliğinden beri tanıdığım ve bir dönem pistlere “uçan teğmen” imzasını kazıtıp, o günden bugüne kadar hep abi-kardeş ilişkimiz sürüp gitti. Sporculuk, Antrenörlük, Kulüp Başkanlığı, Federasyon Başkanlığı, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, Milletvekilliği, Bakanlık hep onun uhdesinde bulundu. Spor yöneticiliğini, bazıları gibi, yalancıktan değil, sapına kadar bilerek yaptığı için, doldurduğu makamlarında hakkını verdi. Birgün bile, ilk gün tanıdığım üsteğmenliğindeki Yücel Seçkiner’in değiştiğini görmedim. Elde ettiği 30’a yakın teknik adamlık kariyeri ve yöneticiliği ile “Spor böyle yönetilir” diye herkese ezberleten bu büyük spor adamı, her zaman bu prensibin adamı oldu. Sporu yönettiği dönemlerde, Yücel abimin, meslektaşım rahmetli Erol Yaşar ile benden de çok çektiğini de rahatlıkla söyleyebilirim Zira... Ertesi günkü gazeteye haber vermek için gerek özel kalemini, gerekse makamını zamanlı-zamansız işgal ettiğimizden yola çıkarsak, isteklerimizi elde edemediğimizde, Yücel Seçkiner’i zor durumlarda bırakmıştık. Çalışacağı ve alacağı gizli kararlarda bile, yanında olmamızdan dolayı, Ona sıkıntılar yaşattık. Hatta, bazen suratının asılmasına bile yol açardık. O bu sıkıntılı durumda odasından kibarca çıkmamızı isterdi. Yani bir noktada makamdan kovulurduk. Çok değil, beş dakika sonra diğer kapıdan içeriye girdiğimizde bizi kucaklardı. O işini yapacak zaman arardı, biz de haber peşinde olduğumdan, konuyu biraz da yüzsüzlüğe vardırmaya kadar götürürdük. Sonunda, bizi kucaklayan yine hep Yücel Seçkiner olurdu.. Sonunda barışma nedeniyle, ısmarladığı yemekler yüzünden zaman zaman onu başka sıkıntılara sokardık. Böylesine sevecen bir insandı Yücel Seçkiner... Sporu ve sporcuya her zaman şefkat gösteren ve onların sıkıntılarının çözümü için çırpınan Yücel Seçkiner, askerden gelmenin verdiği disiplinle de yöneticiliğinde hep başarıyı yakaladı. Örneğin... Profesyonel futbolcuların belirli yaşa kadar askerden muaf tutulmanın Meclis’teki tek mimarıydı. Meclis’te iktidar ve muhalefeti bir arada tutan yegane parlamenter olma başarısını da gösterdi. Daha bunun gibi yüzlerce, tesis ve yönetim konusunda hep önde oldu. Teğmenliğindeki “uçan teğmen” unvanını, bugün ilerlemiş yaşına rağmen “başarıyı yakalan insan” olarak devam ettirmesi Yücel Seçkiner’in insani taraflarından sadece birkaçıydı. Onun için, Yücel Seçkiner’i, dün olduğu gibi, bugünde, yarında hep minnetle anacağım. Çünkü... O benim abimdi. Hep sağlıklı, ve başarılı olasın Yücel abim....