2020 şüphesiz tüm dünyanın unutamayacağı bir yıl olarak tarihe geçecektir. Irk-din-ülke ayırt etmeksizin tüm insanlık sağlıktan eğitime, turizmden endüstriye, üretim sektörlerine kadar hemen her alanda olağan üstü zor ve sıkıntılı bir yıl yaşıyor. Dünya devi firmalar bile derinden sarsıldı. Ekonomileri güçlü ülkeler, yurttaşlarının, şirketlerinin mağduriyetini giderebilmek için olağandışı önlemler alarak var güçleriyle zararın, hasarın asgari düzeyde kalması için çaba sarf edip kesenin ağzını açtılar. Ülkemizde ise, yaşadıklarımız hepimizin malumu. Yıl boyunca başımıza musallat olan iki büyük sıkıntı var. İlki sağlığımızı, yaşamımızı tehdit eden Korona virüs belası, diğeri de son yıllarda zaten kırılgan olan, Pandemi boyunca daha da kötüye giden ekonomimiz. Görünen o ki bu iki bela 2021 yılında da başımızdan eksik olmayacak. Virüsle mücadele konusunda yönetimden yurttaşlara aslında hepimiz sınıfta kaldık. Olaya hükumet penceresinden bakınca, “ekonominin çarklarının durmaması” için, rakam olarak görülen vakalarla oynandığına tanık olduk. Konuya yurttaşlar olarak bireysel olarak bakıldığında da görünmeyen belayı yeterince ciddiye almayıp kişisel önlemleri almakta ağır davranıldığını gördük. Hükumet açısından da bireysel olarak da tüm bu zafiyetin altında yatan, “her şeye rağmen yaşam devam ediyor, aç karnına ekmeksiz sağlık bir işe yaramaz” düşüncesinin de ağır bastığına tanık olduk. Her koyun kendi bacağından asılır düşüncesinden hareketle, deliler gibi iş-güç peşinde koşuşturup çoluk-çocuğa yetiştireceğimiz ekmek derdi virüs korkusundan daha ağır bastı. Siz bakmayın, kaderci, her şeyi kabullenen, yumuşak başlı ve uysal olduğumuza, aslında yurdum insanı yılmaz, korkusuz ve bıçkındır ne badireler atlatmıştır, “mutfaktaki yangın sürerken, faturalar, ödemeler ardı arkasına kabus gibi çökerken kim takar virüsü” düşüncesiyle sabah akşam toplu taşım araçlarında iş yerlerinde üst üste gelip, işini kaybetmemek için sağlığı, hatta yaşamı pahasına Korona virüs önlemlerini göz ardı etti. Bir yanda sağlığın elden gitmesi, diğer yanda işi kaybedip parasız kalma korkusu. Bu öylesine zor bir ikilem ki sağlıksız para mı parasız sağlık mı? Aslında insanca yaşam için ikisi de vazgeçilmez. Ama böylesine sinsi bir salgın döneminde önceliğimizin kendimizin, sevdiklerimizin ve yakınlarımızın sağlığı olması gerekir. Sağlık olmayınca hiçbir şey olmaz ne iş ne de aş. Önce sağlık. Para olmasa da açlığa susuzluğa bir şekilde çözüm bulunur, ama sağlık elden giderse onun dönüşü asla olmayabilir. Aşıdaki belirsizlik sürüyor. Buna 83 milyon aşılanıp bu Pandemi konusu önümüzdeki bahara kapanacak diyebilmek için çok erken. Uzmanlar salgının dizginlenebilmesi için en iyimser gelecek kış başlangıcını işaret ediyor. Ki o tarihte bile maske-mesafesiz bir yaşam tamamen ortadan kalkması söz konusu olmayacak. Dolayısıyla bu yeni yaşam düzenine bir şekilde hazırlıklı olmalı ve ayak uydurmalıyız. Bu zor dönemde her birimize düşen gereksiz harcamalarımızı rafa kaldırıp, olabildiğince basit ve korunmalı bir yaşam sürmeyi öğrenebilmek. Hükumete düşen görev ise, ihtişam, şatafattan, lüksten kesinlikle kaçınıp, görkemli makam odaları ve lüks makam otomobillerinden imtina etmektir. Zaman kamu harcamalarının dizginlenip maksimum kemer sıkma zamanıdır. İtibar, lüks ve şatafatla olmaz. Dönem devlette de, bireysel olarak da her tür gösterişten uzak, gerektiğinde bisikletle işe gitmeyi, yürümeyi öğrenme zamanı. Zaman milletçe el ele verip, kamu kaynaklarını israf etmeme, çarçura gereksiz projelere son verip maksimum tasarruf zamanıdır. İçeride bunlara dikkat ederken, dışarıda da çok dikkat etmemiz gereken zorlu bir dönem bekliyor ülkemizi. ABD'deki seçimlerin ardından zaferini ilan eden Joe Biden, Ocak ayında yeni görevine hazırlanıyor. Ankara-Washington hattında tansiyon yükselip, Kongre kararlarına rağmen Trump döneminde askıya alınan çok sayıdaki önemli yaptırımdan bazıları Türkiye’nin önüne getirilebilir. Keza, Avrupa Birliği de Aralık ayındaki liderler zirvesinde Yunanistan ve Rum Kesimi’nin yoğun kulisleri ve Fransa’nın desteğiyle Türkiye’ye yönelik yaptırım uygulamalarını gündeme getirebilir. Bir Yanda Ankara-Washington diğer yanda Ankara-Brüksel hattında yaşanabilecek olumsuzluklar, kırılgan ekonomimizi sıkıntıya sokup milletin kimyasının daha da bozulmasına neden olabilir. İşte o zaman acı reçetenin diyetini sürdürüp hazmedebilmemiz çok daha zor olacaktır.