Mehmet Necati GÜNGÖR / Zara, Sivas’ın ilçelerinden birisidir. Öğrenciliğimizde otobüsle seyahat ederken yolumuz oradan geçerdi. Zara ile ilgili ilginç bir hatıram da var. 1968’li yıllar. Rahmetli babamın Anadol otomobiliyle, bir sınav dönüşü üç arkadaşımla birlikte Erzurum’a gidiyoruz. Zara’ya 23 km. mesafede, arabanın önü ile arkasındaki bağlantı koptu. Yolun, sağına soluna savrularak gidiyoruz. Karşıdan gelen herhangi bir araçla çarpışma ihtimalimiz yüksek. Gözüm, yolun sonunda bir tarlaya ilişti, oraya güya yumuşak iniş yaptım. Ön tampon kayalıklara bindirmiş, takla attık. Karpuz gibi ikiye ayrılan arabadan Allah’a şükür, hepimiz burnu kanadamadan çıktık. Yıllar sonra Zaralı İlhan Kesici ile tanıştık. Türkiye’nin yüksek bürokratlarından ve iyi yetişmiş politikacılarından. Çok taktir ettiğim, sevdiğim bir siyasetçi. Güzel konuşmalar yapıyor, ben de o konuşmalardan söz eden yazılar yazıyorum. Anayasa oylamasını akılda kalıcı söylemleriyle çok güzel izah ediyor. Gürkan Hacır’ın programındaki son konuşmasında bir soru üzerine sözü Hollanda krizine getirdi. Hollanda ve Almanya’nın tutumlarını elbette incitici buluyor ve kınıyordu. Ama, bir de madalyonun öbür yüzü var. O’nu izah ederken dedi ki; “Bizim Zara’da bir âdet vardır. Herhangi bir komşuya akşam oturmasına gidilirken evin küçük çocuğu gönderilir, Ayşe hanım teyze bir maniiniz yok ise annem gil akşam size oturmaya gelmek istiyorlar derlerdi.” “Müsaitse gidilirdi, değillerse hangi günü önermişlerse o gün gidilirdi. Komşular arasında böyle zarif ve seviyeli bir ilişki vardı.” “Diplomasinin bir zarafeti vardır. Kavl-i leyyin diliyle konuşulur. Bu dil, Kur’ani bir tabirdir. Adam diyor ki 14’ünde bizim seçimimiz var, müsait  değiliz. 15’inden sonra buyurun.” “Bizim Dışişleri bakanımız da diyor ki, ben geleceğim, isterseniz almayın bakiyim.” “Diplomaside böyle bir dil kullanılmaz. Hatalı bir davranıştır.” “Sonra, bir bakan gönderiyorsunuz, yanında Büyükelçi bile yok. Otomobilinde öylece bekletiliyor, sonra sınır dışı ediliyor. Ülkemizi küçük düşürmeye kimsenin hakkı yok.” “Devir, ekonomik milliyetçilik devridir. Ekonominiz kuvvetli değilse ülkeler nezdindeki itibarınız da zayıf kalır. Almanya devlet adamları kendi arabalarına biniyorlar. Fransızlar da öyle. Bizimkilere bakıyorsunuz, altlarında en pahalı Mercedesler. Neden Alman arabalarına biniyorsunuz? Rahmetli Vehbi Koç Türkiye’nin en zengin adamıydı. İstese, dünyanın en pahalı otomobiline binebilirdi. Ama bunu yapmadı. Kendi fabrikalarında ürettiği Anadol’a ve Fiat 124’e bindi. Rahmetli Demirel, Vehbi bey için ‘Keşke üç tane daha Koç’umuz olsaydı’ derdi. İşe, o arabalardan inip, kendi arabalarımıza binerek başlamak varken, hamaset satıyorsunuz. Bu böyle olmaz.” Haklı söze ne denir? Zaralı Ayşe hanım teyzenin zarafetini diplomasi diline yansıtamamışsanız, halâ sizi istiskal eden ülkenin markalı arabalarına biniyorsanız... Koyverin gitsin...