Can PULAK Güzel günlere uyanıyoruz artık. Huzuru ve güveni kucaklamaya hasret kaldık. Milletçe kucaklaşmak istiyoruz. Birlik ve beraberlik içinde yarına yürümek, iç ve dış tehlikeleri birlikte göğüslemek, dünün güçlü Türkiye’sini yeniden ayağa kaldırmak istiyoruz. Bunun için birbirimize güvenmeliyiz. Bunun için yıllardır yaptığımız yanlışları tekrar etmemeliyiz. Gerçekten tek vatan, tek bayrak, tek milleti arzuluyorsak eğer, bunu siyasetçilerin dilinden milletin yüreğine işlemeliyiz. Güçlü ordudan vazgeçmemeliyiz. Oy gelecek diye neredeyse gençlere evlerinde askerlik yaptıracağız. 6 ayda bir asker yetişir, silah kullanmayı ve savunmayı öğrenebilir mi? Su uyur, düşman uyumaz. Hesabımızı buna göre yapmalıyız. Gençlerimize özen göstermiyoruz, onları müspet bilimin ışığına yönlendirmiyoruz. İmam Hatip okullarını çoğaltma yanlışı yerine, meslek okullarını çoğaltmaya çalışmalıyız. Her sokağa bir Üniversite açma ve diplomalı işsiz yaratma yerine, ülkenin ihtiyacı olan mesleklerin eğitimini ve Yüksek Okullarını, Üniversitelerini teşvik etmeliyiz. Ellerinde cep telefonlarıyla gezinen, hedefsiz, umutsuz ve yarınından endişeli gençlerin kalabalığı, bizleri rahatsız etmeli. Onları milli şuurun, iyi bir gelecek garantisinin etrafına toplamalı, bozuk morallerini düzeltmeliyiz. Kafamıza göre değiştirdiğimiz, çıkarımıza paralel maddeler eklediğimiz, yılların bilgi ve donanımını yok sayarak kuşa çevirdiğimiz Anayasa’mızı, derhal eski haline getirmeliyiz. Başkanlık sisteminin, tek adamla yürümenin, Parlamento’nun işlev ve görevlerini budamanın zararını, çok kısa zamanda gördük. Zararın neresinden dönsek kardır. Partili Cumhurbaşkanı anlayışının bedelini pahalı ödedik. Yol yakınken eskisi gibi tam tarafsız, milletin tümünü kucaklayacak, ötekileştirmeye kapalı bir Cumhurbaşkanına mutlaka sahip olmalıyız. Yasama, yürütme, yargı üçgenini tekrar yerli yerine oturtmalıyız. Millet iyi idare edilmek istiyor. Mevcut idareden hoşnut olmadığını çok efendice ortaya koydu. İstanbul seçimlerinin sonucunu böyle okumak ve böyle değerlendirmek lazım. Bugün bir erken seçime gitsek ya da bir referandum yapsak, milletin bir kısmının 25 yıllık tercihinin çok değiştiğini görürüz. Haydi daha açık yazayım, ilk seçimde AKP çok daha büyük hezimete uğrar. Onun için erken seçim lafını ağızlarına almıyorlar ya… Millet ayağını yorganına göre uzatan bir yönetim istiyor. Gırtlağa kadar borçla, enflasyonla, pahalılıkla yürümeyi ve yaşamayı kimse arzu etmiyor. Hele şatafata, gösterişe ve israfa müthiş tepki var. Yazlık kışlık saraylara, millet kesesinden yapılan hovardalıklara, gereksiz özel uçak filolarına, çok lüks makam araçlarına, gösterişli ve bitmek bilmeyen araçlardan oluşan konvoylara ifrit oluyor millet. Modern, çok lüks ve gösterişli devlet dairelerine, içlerinin zengin döşemelerine, idarecilerin fiyakalarına kızıyor, öfkeleniyor herkes. Bunun bile farkında değiller. Dünyanın en zengin ülkelerinde bile yok böyle bir lüks, yok böyle bir resmi araba saltanatı, yok böyle el kesesinden ziyafetler, davetler… Hele sokaklara kurulan iftar sofraları filan, dünyanın hiçbir İslam ülkesinde yok… Saraylarla, gösterişli törenlerle, yüzlerce garsonun servis yaptığı ziyafetlerle, makam aracı konvoylarıyla büyük devlet olunmaz. Bizi yönetenler bunları, büyük devlet olmanın gereği olarak gösteriyorlar. Oysa büyük devletler, halimize gülüyorlar. Eskilerimiz ne güzel söylemişler,(ayranı yok içmeye-atla gider gezmeye)diye. Büyük devlet olmak için, güçlü bir kültüre, o çağdaş kültürle yetişmiş beyinlere, tecrübeli ve donanımlı kadrolardan oluşan kurumlara, sağlam bir zemine oturmuş sistemlere sahip olmak lazım. Öyle aklına eseni yapan, akşamdan sabaha istediğini değiştiren ve yönetimi kendi ölçülerine göre oluşturan modellerle yaratılamaz güçlü ülke. Ben yaptım oldu diyen bir anlayışa kapalıdır güçlü ülkeler. Biz güçlü bir ülke olacaksak eğer, bunun yolu bellidir. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Bakın dünyanın güçlü olarak bilinen ülkelerine, ne yapıyorlarsa onu yapmalıyız. Önce demokrasimizi güçlendirmeliyiz. Siyasi partiler kanunumuzu ve seçim kanunumuzu değiştirmeliyiz. Basın hürriyetimizi ve özgürlük anlayışımızı geliştirmeliyiz. Türk’ü, Kürd’ü, Laz’ı  Çerkezi tüm milleti kucaklaştırmalıyız. Irkçılık, ayrımcılık, bölücülük yapmamalıyız. Yapanları ciddi biçimde engellemeliyiz. Kendi milletimizi doğru dürüst korumadan,  başka ülkelerin muhtaçlarını, Müslüman diye önüne geleni topraklarımıza yerleştirmemeliyiz. Paramızı sorumsuzca onlara harcamamalıyız. Mecbur kalmadıkça ithalat yapmamalıyız. Tarımımızı ayağa kaldırmalı, çiftçilerimizi desteklemeli ve bu destekleri kontrolsüz bırakmamalıyız. Hayvancılık için verdiğimiz krediler, yerinde kullanılmadı. Gelen hayvanların çoğu kasaba gitti. Çiftçiye mazot, gübre, tohum yardımı yapmalıyız. Ekilebilecek tarım arazilerini, betona yenik düşürmemeliyiz. Bugün tarım alanlarına binalar dikiliyor, apartmanlar yapılıyor. Yok mu bunun sorumlusu, bu kadar sahipsiz mi Türkiye? Aslında yazılacak ve yapılacak çok şey var. Ama önce yapmamız gereken şey, İstanbul seçimlerinin sonuçlarını doğru okumamız ve değerlendirmemizdir .İnşallah beceririz…