Zekât sosyal bir yardımlaşma olmak hasebiyle ferdleri birbirine kenetler. Zenginde fakire karşı sevgi, şefkat, merhamet duyguları gelişir. Fakirde ise zengine karşı itâat, hürmet, işinde titizlik hisleri inkişaf eder.
Kıskançlık, düşmanlık, hased duyguları törpülenir, hattâ tamamen yok olur. Ne zengin fakire zulmeder ve onu minnet altında bırakır; ne de fakirde zengine karşı zillet ve esâret, kin ve adâvet duyguları teşekkül eder. Hadîs-i şerîfte: "Kalbler, insanı iyilik yapanı sevmeye, kötülük yapanı da sevmemeye zorlar" buyurulmuştur. * Zekât cem'iyete kinlenip hınçlanıp toplum düşmanları ile toplum huzurunu bozucularla işbirliği yapılmasını önler. Eğer zenginler fakirlerin ihtiyaçlarını gidermezlerse, şiddetli ihtiyaç ve geçim sıkıntısı, onları müslümanlığa düşman kimselerin cebhesine katılmaya veya hırsızlık, yol kesme, adam öldürme gibi kötülükleri yapmaya sevkeder. * Zekât yatırıma açılan bir kapı ve büyük bir kalkınma hamlesidir. Zekâtın hem sosyal, hem de iktisadî yönü vardır. Bu bakımdan aynı zamanda bir kalkınma hamlesidir. * Zengin - fakir tezadı, cem'iyetler var olalı beri açık veya gizli bir şekilde hüküm süren bir sınıf mücadelesini doğurmuştur. Tarihteki ihtilâller ve kanlı hareketler, hep bu mücadelenin, yani "senin var, benim yok" kavgasının birer şekilde zuhurudur. İslâmiyet bu ezelî mücadeleyi yatıştırmak üzere bir taraftan zekât, sadaka ve vakıf müesseselerini kurmuş; bir taraftan da, ferdlere sabır, kanaat ve kadere rıza ahlâk ve terbiyesi vermiştir. Bu terbiye ve ahlâk ile bezenmiş mü'minler arasında, ne servet gururu, ne de fakirlik kıskançlığı görülmüştür. Zekâtın Şartları Zekât Vermekle Mükellef Olmanın Şartları Nelerdir? Bir kimsenin zekât vermekle mükellef olması için bâzı şartlar vardır. O şartlar da şunlardır: 1 - Zekât verecek kimse müslüman, âkıl ve bâliğ olmalıdır. Gayr-i müslimlere, mecnunlara, bülûğa ermemiş çocuklara zekât farz değildir. İmam-ı Şâfiî'ye göre çocukların ve akıl hastalarının malları var ise, o mala zekât düşer. Verme işini de velileri yerine getirirler. 2 - Zekât verecek kimse, havâyic-i asliye denilen zaruri ihtiyaçlarından ve bir de -eğer varsa- borcundan başka nisab miktarı veya daha fazla bir mala sâhip olmalıdır. Nisab miktarı kadar malı olmayana zekât düşmez. Nisab, zekâtın farz olması için şeriatın tâyin ettiği mal miktarıdır. Bu miktar; maldan mala değişir. Bunu ayrıca göreceğiz. 3 - Zekât lâzım gelmek için, malın nemâ, yâni, büyüme ve artma kabiliyeti de olmalıdır. Altın ve gümüş para ve zinetler, ticarette kullanılan herhangi bir eşya veya hayvan zekâta tabi olduğu gibi; neslini çoğaltmak veya sütünü sağmak için kırlarda otlatılan hayvanlar da zekâta tâbidir. Çünkü bunlarda nemâ vardır. 4 - Zekâtı verilecek mal, sâhibinin bizzat elinde olmalı, yani sahibi malına tam mâlik bulunmalıdır. Binaenaleyh kocasından mehrini almamış bir kadına, o mehirden dolayı zekât lâzım gelmez. Rehindeki bir maldan dolayı da zekât gerekmez. Zira o mal, bir borca karşılıktır. Mala tam mâlikiyet söz konusu değildir. Aynı şekilde borçlu kimse, borcuna karşılık olan bir malından dolayı zekât ile mükellef olmaz. Yolculukta olan bir kimse, malının zekâtıyla mükelleftir. Zira malı yanında değilse de, bir vekil veya nâible malında tasarruf edebilir. 5 - Zekâtı verilecek malın üzerinden tam bir sene geçmiş olmalıdır. Buna havl-i havelan denir. Çünkü bu müddet içinde, malın nemâsı = artması ve kıymetlenmesi tahakkuk eder. Nisab miktarı, hem senenin başında, hem de sonunda bulunmalıdır. Bu miktarın sene içinde muvakaten eksilmesi zekâta mâni değildir. Zekât hesâbında esas olan kamerî senedir ki, bu da 354 gündür. Zekâtın Sıhhat Şartı Nedir? Zekâtın sahih olabilmesi için en başta niyet şarttır. Niyette ise itibar, kalbedir. Dil ile söylenmesi lâzım değildir. Hattâ bir malı fakire zekât niyetiyle verirken, dil ile hibe veya sadaka olarak verdiğini söylemek bile, o malın zekât yerine geçmesine mâni değildir. Çünkü muteber olan kalben yapılan niyettir. Bir mal, fakire niyetsiz olarak verilmişse, bakılır: Eğer henüz fakirin elinde mevcut ise zekâta niyet edilmesi câizdir. Fakat elinden çıkmışsa, zekâta niyet kifayet etmez. Bir kimse, elindeki malı, zekâta niyet etmeksizin bütünüyle tasadduk etse, bu malın zekâtı üzerinden düşmüş sayılır. Bir kimse, zekât icab eden bir malın bir miktarını bir fakire hibe etse, bu miktara düşen zekât kendisinden sâkıt olur. Zekâta Tâbi Olan Ve Olmayan Mallar Hangi Mallar Zekâta Tâbidir? Zekât verilmesi gerekli olan mallar 5 çeşittir. 1 - Altın ve gümüş; nakit para. 2 - Ticaret malları. 3 - Madenler ve defineler. 4 - Ekin ve meyveler. 5 - Deve, sığır, koyun, keçi... Bu mallar, zekâtı veriliş itibarı ile 2 kısma ayrılır: 1 - Emvâl-i zâhire: Açıkta ve meydanda olan mallar. 2 - Emvâl-i bâtına: Gizli, meydanda olmayan mallar... Altın, gümüş ve nakit paralar ile ticaret malları, bâtınî mallardandır. Ekin ve meyveler, madenler ve hayvanlar ise, zâhirî mallardan sayılmaktadır. Batınî malların zekâtını vermek sâhiblerinin diyanetine ve vicdanına havale edilmiştir. Bunlar, bu malların zekâtını, diledikleri fakir ve muhtaca bizzat verebilirler. Zâhirî malların zekâtlarını ise, İslâm tarihi boyunca âşir veya âmil denilen hususî me'murları vasıtasıyla devlet tahsil etmiş ve toplanan bu parayı, Kur'an'da gösterilen yerlere harcamıştır. Hangi Mallar Zekâta Tâbi Değildir? 1 - Bir insanın gerek kendi şahsının ve gerekse nafakasını temin ile mükellef olduğu aile efradının zarurî ihtiyaçlarını karşılayan ve şeriat dilinde havâyic-i asliyye (temel ihtiyaçlar) tabir edilen mallardan zekât lâzım gelmez. Havâyic-i asliyye içine şu mallar girer: * İkametgâhlar, evin içindeki eşyalar, elbiseler, silâhlar, binek hayvanları veya taksi gibi binek vasıtaları, şehirde evin bir aylık nafakası (aylık maaş) köyde ise 1 yıllık nafakası, ilim sâhiplerinin kitabları, san'at erbâbının âlet ve tezgâhları hep aslî ihtiyaçlardan sayılır. * Ticaret için olmayan ihtiyaçtan fazla ev eşyasından, giyeceklerden, yiyecek ve içecek maddelerinden dolayı da zekât lâzım gelmez. Aslî ihtiyaçtan sayılmayan kitab ve san'at âletleri de zekât şümûlüne girmez. Altın ve gümüşün dışındaki plâtin, v.s. gibi zinet takımlarından; yâkut, zümrüt, inci, elmas gibi mücevherattan dolayı da zekât gerekmez. Şu kadar var ki bu gibi mallar aslî ihtiyaçlardan hariç olup kıymetleri de nisab miktarına ulaşınca, sâhibi zengin olmuş olur. Her ne kadar kendisine, bu mallardan zekât vermek gerekmezse de, fitre vermek ve kurban kesmek vâcib hâle gelir. Ayrıca kendileri için, zekât ve sadaka almaları da artık câiz olmaz. 2 - Aslî ihtiyaçlar gibi, borç karşılığı olan para ve mallara da zekât lâzım gelmez. Borçlu bir kimse, borcunu ödedikten sonra, arta alan malı nisab miktarına varmıyorsa, onun üzerinden de zekât sâkıt olur. Borçlar üç türlüdür: 1 - Sırf kullara mahsus borçlar. 2 - Allah'a aid olup içinde kulların da hakkı olan borçlar (Zekât borcu gibi). 3 - Allah için yapılan adak, keffaret ve fitre borcu... İlk iki borç, zekâtın farz olmasına mâni olur. Şöyle ki: Bir insan, nisaba mâlik iken, üzerinden bir yıl geçtiği halde malının zekâtını vermezse, onun zekâtı zimmetinde borç olarak kalır. Üzerinden ikinci bir yıl geçerse, önce birinci yılın zekât borcu ödenmelidir. Bu borç, malın nisabını aşağı düşürecek miktarda ise, ikinci yıl için zekât farz olmaz. Birinci yılın zekât borcu, malın nisabını zekâttan muaf kılacak kadar düşürmüyorsa, o takdirde, borç dışında kalan mala zekât düşer. Başka bir kimseye borçlu olmak da aynıdır. Eğer borç ödendiğinde malın kıymeti nisabdan aşağı düşmüyorsa, zekât gerekir. Üçüncü kısım borçlar, zekâtın farz olmasını engellemezler. Borcun, zekâtı farziyetten düşürmesi için, borçlu kimsenin zimmetine, zekâtın vâcib olmasından evvel geçmiş olması şarttır. Yoksa bir malın zekâtı vâcib hâle geldikten sonra, zekâtı verecek kimsenin borçlanması, zekâtı uhdesinden düşürmez. 3 - Yalnız kira bedellerini almak üzere elde tutulan ev, dükkânlardan ve bunlar gibi gelir getiren âlet ve nakil vasıtalarından zekât lâzım gelmez. Ancak bunların getirdikleri gelirler, aslî ihtiyaçlara harcandıktan sonra kalanı nisab miktarını buluyorsa, o miktardan zekât verilir. 4 - Haram mal için zekât verilmez. Böyle haram bir mal, sâhibli bir mal ise, sahibine iade edilir. Değilse, fakirlere tasadduk edilmesi lâzım gelir. Ancak haram mal, helâl mala karışmış olup, hangisinin haram, hangisinin helâl olduğunu ayırdetmek mümkün olmaz hale gelmiş ise, bütün maldan zekât gerekir. * Zekât borcu olan kimse, bu borcu ölürken vasiyet etmemiş ise, mirasından alınıp ödenmez. Artık mal vârislere intikal etmiş olur. Varisler isterlerse, bunu kendi hisselerinden teberrû yolu ile verirler. * Zekât zimmete değil, malın bizzat kendisine taallûk eder. Buna binaen bir mal zekâtı vâcib hâle geldikten sonra kendiliğinden zâyi olsa, zekâtı, sâhibi üzerinden düşer. Fakat sâhibi tarafından bilerek harcanıp tüketilse (meselâ başkasına bağışlamak veya onunla mesken almak gibi...) zekâtı sâkıt olmaz.. Zekâta Tâbi Malların Cinsleri Altın ve Gümüşün Zekâtı: Gümüşte nisab 200 dirhem, altında ise 20 miskaldir. Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak bu miktar altın ve gümüşü olan kimse, zekât verir. 200 dirhem gümüş, 561 grama; 20 miskal altın da, 80, 17 grama tekabül etmektedir. Altın ve gümüşte zekât nisbeti 40'ta 1'dir (yüzde 2,5). Buna göre 561 gr. gümüşü olan kimse, 14 gram; 80 gram altını olan ise 2 gram zekât verir. Altın ve gümüşün nisablarında kendilerinden zekât verilmesi icab edip etmediğini tayin için, piyasadaki kıymetlerine değil, ağırlıklarına bakılır. Bunda ittifak vardır. Üzerindeki işçilik ve san'at sebebiyle piyasa kıymeti itibariyle nisab miktarını geçse bile ağırlığı nisab miktarını bulmuyorsa o altın ve gümüşe zekât düşmez. Hanımların Altın ve Gümüşten Yapılmış Ziynet Eşyalarına da Zekât Lâzım Gelir mi? Evet, bu zinetler 80 gram altın veya 561 gram gümüş miktarını buluyorsa zekât gerekir.
Editör: TE Bilisim