Yusuf KANLI Nasıl bakılırsa bakılsın konuya, ciddi bir sınavdan geçiyoruz. Bu sınav bildiğimiz küçük testlerden değil, var oluş, yok oluş meselesi… Yaşamsal önemde. Ekranlar parsellenmiş. Dün Suriye’deki gelişmeleri, kaybettiğimiz evlatlarımızı, şehitlerimizi, bu sefer mültecilerin Batıya geçişi için gündeme getirilen acık kapı politikasını, Yunanistan sınırına yığılan savaşın kurbanı mültecileri, Rusya’nın, Amerika’nın, İngiltere’nin ve sair emperyalist güçlerin stratejilerini yorumlayan kendinden menkul büyük strateji yorumcuları şimdi de Korona virüs uzmanı olarak karşımızda. Bu her şeyi bilen bu sözüm ona uzmanlar ahkam kesiyorlar gerdan kıvıra kıvıra. Türkiye öyle güçlüymüş, şöyle iyi idare etmiş, böyle şahane kararlar almış falan filan. Dünya perişan olurken gayet iyi durumdaymış. Bu krizden büyüyerek çıkacakmış. Bırakın kardeşim öyle ahkam kesmeyi; bu iş siyasilerin yapacağı münazaralar. Ne gelir elinizden? Konuları tartışın. Efendim İtalya çok kötüymüş, sebebi de İtalyanlar disipline olamamışlar, hasta insanlar eve kapanmamış, hükümet de geç kalmış önlem almada. Diğer ülkeleri de tartışıyorlar. Biliyorlar ya Türkiye yöneticilerine emir veremiyorlar, İtalya, Belçika, İsviçre, Fransa falan hükümetlerine akıl veriyorlar. Hani var ya mahalle kahvelerinde “Bende yetki olacaktı, sallandıracaktım iki kişiyi bak nasıl yola gelirdi herkes” tarzı konuşmalar, bu arkadaşlar o minvalde konuşmalar ve bazı güzellemelerle televizyon ekranlarını işgal ediyorlar. Geçen haftaki bir yazımda bana yazdığı mektubu konu etmemden dolayı Avrupa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Paolo Magagnotti telefonla aradı “Verdiğin destek, sıkıntılarımızı duyurmaya gayret etmenden dolayı şükran duyuyorum” dedi. 70 yaşını geride bırakmış bir arkadaş Paolo. Ailede Korona virüs kapmamış bir tek o kalmış. Hem kendisinin hem de kendisine yakın yine güzel Trento kentinde yaşayan ailenin diğer üyelerinin alış verişini de o yapma zorunda kalmış. Eve teslim sistemleri çalışmıyor mu diye sordum. Yeterince çalışmıyormuş ama zaten Türkiye gibi yaygın eve teslim sistemi de yokmuş İtalya’da. Bizde var da ne oluyor? İki en büyük market zincirinden bir şeyler almak istedim. İlk sorun belli miktarda alış veriş yapılmıyor ise eve teslim olmuyormuş. Yani “Stokçuluk yap kardeşim” diyor marketler resmen. Çeşitli ürünlerden paketi tamamlayınca, bu sefer ikinci sorunla burun buruna geldim. “Bölgenizde dört gün hizmet kotamız dolu” mesajı. “Marketler dolu. Türkiye diğer ülkeler gibi gıda sıkıntısı falan yok. Diğer ülke halkları aç kalırım korkusunda, bizde hiç öyle sorun yok, bolluk içindeyiz. Market raflarında her şey var” diye ağzını doldura doldura böğürüyor ekranda savunmadan depreme, gıda durumuna ve sağlık konularına her şeyi bilir “strateji uzmanı.” Ama insanlar evden çıkamıyor, marketler de hizmet vermiyor. Diğer yandan gerçekten sağlık konusunda uzman doktorlar ve devletin bu tehditle uğraşmakla görevlendirdiği kurul üyesi profesörler açık ve net uyarıyor: “Önümüzdeki 10-15 günde evde kalmayı beceremez isek, bu virüsle savaş çok ciddi boyutlara ilerler, çok canımız yanar.” “Çok kişi ölür. Çok ciddi kayıp veririz. On binler ölür,” diyemiyor zavallılar halkın paniğe girebileceği endişesiyle. Ama geldiğimiz nokta o… Vaziyet ciddi. Bu imtihan kopya ile falan geçilecek yapıda değil. Var oluş, yok oluş meselesi. Kişisel hijyen kurallarına uyulacak. Eller sık sık ve usulünce yıkanacak. Diğer insanlarla temas en aza indirilecek; tercihan evden çıkılmayacak. Karantina altındakilerle temastan kaçınılacak. Duyuyoruz görüyoruz çılgınlıkları. Bartın’da umreden dönen bir imam hem karantinaya uymamış dışarı çıkmış, hem toplu ibadet yasağına rağmen milleti Camiye davet edip namaz kıldırmış. Yetmemiş bir de çarşıya pazara çıkıp milletle yemek yemiş, kucaklaşmış. Virüs bulaşmış mı o imama? Bilemeyiz. Ama bulaştıysa Bartın ciddi tehlike altında. Hastanede karantina altındaki yakınını görmesine izin verilmeyen bir başka insan kılığındaki ayı kendisine engel olan sağlık görevlisini döner bıçağıyla yaralamış. Bu davranışlar ciddi tehdit doğuran konular. İngiltere’den Kıbrıs’a büyük gayretlerle getirilebilen öğrencilerin bir yurtta veya 3-4 yıldızlı otellerde karantinaya alınmaları, beş yıldızlı otellere yerleştirilmemeleri ailelerce protesto edildi, KKTC hükümetine yönelik küfürler gırla gitti. En kötüsü bu protestoların Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı tarafından cesaretlendirilmesi oldu. Gerçi seçim Ekim ayına ertelendi ve görevdeki süresi Anayasa ihlal edilerek altı ay uzatıldı ama Akıncı her şeyi kampanyasında kullanma azminde gibi görünüyor. Diğer yandan karantina altındakilerin aileleri ve akrabalarıyla temas ettikleri iddiaları ve son birkaç günde sadece turistler arasında değil Kıbrıs Türkleri arasında da Korona virüs vakaları görülmesi bu konunun siyasetin üzerinde ele alınması gereğini açıkça sergilemekte. Umarım Akıncı da farkına varır ne kadar ciddi bir imtihan verildiğinin. Provokatörler kadar goygoycular ve ekranları kaplayan şarlatanlar bu dönemde ciddi sıkıntı kaynaklarıdır. Türkiye tabii ki büyük. Onların pohpohlamasına ihtiyacı yok. Sağlık bakanının, umreden dönen hacıları karantinaya aldırmadaki patinajı, Diyanet’e söz geçirememesi toplu namaz olayını yasaklamadaki gecikme gibi birkaç önemli fiyasko dışında, beklenilenin çok ötesinde performans gösterdiğini sadece bizler değil, dünya da söylüyor. Özellikle krizin ilk başlangıç dönemindeki benzerini son yıllarda görmekte zorlandığımız basını yeterli bilgilendirme gayreti bence çok takdir edilmeli. Yine de bu dönemde de doktorlar gibi çok önemli bir kamu hizmeti yapan gazetecilere yönelik pek hoş olmayan davranışlar devam etti, en az yedi gazeteci tutuklandı, OdaTV gibi bir ciddi bilgi kaynağı defalarca kapatıldı. Bunlar çok üzücü gelişmeler. Yine de yarına umutla bakmalıyız. Birkaç hafta evde oturup hem devlete, hem görevlilere karşılaşılan bu ciddi bulaşıcı virüs tehdidiyle daha iyi mücadele için bulaşma riskini en aza indirmeliyiz. Bunu başarabilir ve parlak yarınlara ulaşabiliriz.