ABD-Türkiye ilişkileri, son yıllarda birçok konu başlığı üzerinden gerilimli bir seyir izlerken, özellikle Suriye’deki YPG varlığı bu ilişkilerin kırılma noktalarından biri olmaya devam ediyor. Ankara’nın, YPG'yi PKK’nın Suriye uzantısı olarak görmesi ve Washington’ın YPG ile olan askeri iş birliğini sürdürmesi, iki NATO müttefiki arasında derin bir güven bunalımına yol açıyor.
ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler, son yıllarda birçok başlıkta yaşanan anlaşmazlıklar yüzünden sık sık gerilimli bir hal alıyor. Ancak bu karmaşık gündem içinde öne çıkan en önemli kriz başlıklarından biri, Suriye’nin kuzeyinde faaliyet gösteren YPG’ye yönelik tutum oluyor. Taraflar bu konuda yıllardır aynı noktada buluşamıyor.
Türkiye, YPG’yi doğrudan PKK’nın Suriye kolu olarak görüyor. Ankara’ya göre, YPG sadece isim değiştirerek sahada farklı bir görüntü çiziyor ama aslında aynı kadroları, aynı ideolojiyi ve aynı hedefleri taşıyor. Dolayısıyla ABD’nin bu yapıya destek vermesi, Türkiye için yalnızca bir dış politika sorunu değil; ulusal güvenliği doğrudan ilgilendiren bir tehdit.
Washington ise YPG’yi, IŞİD’e karşı en etkili kara gücü olarak tanımlıyor. Özellikle Obama döneminde başlayan bu iş birliği, Trump ve Biden yönetimlerinde de devam etti. ABD, bu yapı sayesinde IŞİD’e karşı sahada başarı sağlandığını savunuyor ve bu nedenle YPG’ye verilen desteği sürdürmekte ısrar ediyor. Bu destek yalnızca sözde kalmıyor; sahada eğitim, silah, zırhlı araç ve hava desteği gibi unsurlarla da net biçimde görülüyor.
Bu tablo, iki ülke arasında derin bir güven krizine neden oluyor. Türkiye defalarca, “Müttefikimiz bize tehdit oluşturan bir yapıyla iş birliği yapamaz” mesajını verdi. Ancak bu çağrılar bugüne kadar somut bir dönüşüm yaratmadı. YPG gerilimi, ABD-Türkiye ilişkilerinin en kırılgan noktası olmaya devam ediyor.
YPG Nedir, Neden Gerilim Konusu?
YPG (Yekîneyên Parastina Gel – Halk Koruma Birlikleri), Suriye’nin kuzeyinde faaliyet gösteren bir Kürt silahlı örgütü olarak biliniyor. Türkiye, YPG’yi terör örgütü PKK’nın bir parçası olarak kabul ediyor ve bu nedenle hem sınır güvenliği hem de ulusal güvenlik açısından YPG'nin varlığını doğrudan bir tehdit olarak algılıyor.
ABD ise, IŞİD’e karşı mücadelede YPG'yi en etkin kara gücü olarak görerek bu yapı ile askeri ve lojistik iş birliğini uzun yıllardır sürdürüyor. Bu durum, Türkiye açısından büyük bir güvenlik sorunu yaratırken, ABD açısından stratejik bir tercih olarak savunuluyor.
Türkiye’nin Tepkisi ve Diplomatik Açılımlar
Ankara, özellikle 2015’ten bu yana YPG’ye verilen silah ve mühimmat desteğini defalarca uluslararası platformlarda gündeme taşıdı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuyla ilgili yaptığı birçok açıklamada, “Müttefikimiz olan bir ülkenin, bize tehdit oluşturan terör yapılarıyla ortaklık kurması kabul edilemez” ifadelerini kullanarak sert tepki göstermişti.
Türkiye, diplomasi kanallarını kullanarak ABD’ye alternatif iş birlikleri önermiş, yerel Arap unsurlarla daha fazla çalışılabileceğini vurgulamıştı. Ancak bu öneriler, ABD tarafından stratejik öncelikler gerekçesiyle yeterli düzeyde karşılık bulmadı.
ABD’nin Yaklaşımı: “Operasyonel Ortaklık”
Washington yönetimi, YPG ile kurduğu ilişkiyi “geçici ve taktiksel” olarak tanımlıyor. Pentagon yetkilileri, bu iş birliğinin yalnızca DEAŞ tehdidine karşı sınırlı olduğunu, Türkiye’nin güvenlik kaygılarının da farkında olduklarını belirtiyorlar. Ancak sahadaki pratik durum, bu söylemin ötesinde, uzun vadeli bir koordinasyonun varlığına işaret ediyor.
ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda inşa ettiği askeri üsler, gerçekleştirdiği ortak devriyeler ve verdiği askeri eğitimler, YPG ile olan iş birliğinin derinleştiğini ortaya koyuyor. Bu durum, Türkiye'nin özellikle Suriye'nin kuzeyinde sınır ötesi operasyonlarını artırmasına neden oldu.
NATO Üzerindeki Etkiler
Bu gerilim, NATO içinde de yankı buluyor. Türkiye, YPG meselesini ittifak içindeki güven krizine dönüştürmüş durumda. Özellikle İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik süreçlerinde Türkiye’nin vetosu, YPG ile ilgili beklentileri karşılanmadığı sürece çekilmeyeceği mesajı olarak değerlendirildi.
Bu durum, NATO’nun birlik görüntüsünü zedelemekle kalmıyor; ABD ile Türkiye arasında savunma alanındaki iş birliklerini de olumsuz etkiliyor. F-35 programından Türkiye’nin çıkarılması ve CAATSA yaptırımları gibi adımlar, iki ülke arasındaki askeri ilişkilere de darbe vurdu.
Siyasi Yansımalar ve Kamuoyu Tepkisi
Türkiye kamuoyunda, ABD’nin YPG ile kurduğu ilişki ciddi bir anti-Amerikan söylem doğmasına neden oldu. Bu durum, iç politikada da milliyetçi söylemlerin güçlenmesine ve hükümetin dış politikada daha sert bir çizgi izlemesine katkı sağladı.
ABD’de ise, YPG ile ilişkileri savunan çevreler, Türkiye’yi otoriter eğilimleri olan bir müttefik olarak nitelendiriyor ve insan hakları ihlalleri gerekçesiyle daha temkinli bir ilişki öneriyor.
Gelecek Ne Gösteriyor?
ABD-Türkiye ilişkilerinde YPG geriliminin yakın vadede çözüme kavuşması zor görünüyor. Ancak taraflar, olası bir çatışmadan kaçınmak adına zaman zaman diplomatik temaslarını artırıyor. NATO içindeki dengeler, bölgesel güvenlik öncelikleri, yeni tehdit unsurları ve uluslararası baskılar bu denklemi değiştirebilir.
Ankara, YPG konusunda kararlı tutumunu sürdürmeye devam ediyor. Türk yetkililer, örgütle mücadelede gerekirse askerî operasyonların yeniden gündeme gelebileceği mesajını net biçimde veriyor. Sınır ötesi harekâtlar ve güvenli bölge talepleri, Türkiye’nin bu konuda geri adım atmayacağının göstergesi olarak öne çıkıyor.
Washington ise, Orta Doğu’daki çıkarlarını koruma ve IŞİD’le mücadeleyi sürdürme adına YPG ile kurduğu iş birliğini stratejik bir zorunluluk olarak görüyor. Bu nedenle ABD, Türkiye'nin güvenlik kaygılarını not ettiğini belirtse de sahadaki tavrını değiştirmeye yanaşmıyor.
YPG meselesi bu haliyle, iki ülke ilişkilerinde sadece bir anlaşmazlık değil; aynı zamanda uzun vadeli bir kırılma hattı ve stratejik güvensizliğin sembolü olmaya devam ediyor. Önümüzdeki dönemde bu konuya dair atılacak adımlar, sadece ikili ilişkileri değil, bölgedeki genel dengeleri de önemli ölçüde şekillendirecek gibi görünüyor.