Haber: Erva Gün / Kapak Fotoğrafı: Depophotos
Kahramanmaraş merkezli depremin ardından bölgede enkaz kaldırma çalışmaları hızla devam ediyor. Enkaz kaldırma işlemi sırasında ortaya çıkan asbest maddesi moloz dökülen alanlar için tehdit oluşturuyor. Özellikle 30 yaşının üzerindeki inşaatlarda, yapı güçlendirme malzemesi olarak kullanılan asbest maddesi, solunduğu ya da temas edildiği takdirde kansere neden olabiliyor. Bölgedeki hafriyat çalışmalarının gelişigüzel yapılması, usule uygun hareket edilmemesi nedeniyle bu tehlikenin daha da artacağı ifade ediliyor.
Deprem sonrası koruyucu önlemlerin alınmamasının iklim krizi üzerindeki etkilerini Avukat Arif Ali Cangı ve Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü Güner Yanlıç 24 Saat’e değerlendirdi. Ekoloji Birliği ve İklim Adaleti Koalisyonu’nun “Yurttaş Ekokırım Yasası Yapıyor” adıyla başlattığı kampanya ile doğaya karşı işlenen suçların da insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına alınması isteniyor.
İnsan faaliyeti afete çevirdi
Deprem sonrası yaşanan olumsuzluklar ve Ekokırım Yasası hakkında yorumda bulunan Avukat Arif Ali Cangı, depremden sonra koruyucu önlemlerin hiçbirinin uygulanmadığını belirtti. İnsan faaliyetlerinin bir doğa olayını “afete” çevirdiğini dile getiren Cangı, “İnsan doğayla uyumlu bir yaşam kurmazsa, bu olağan hareketlerinden afet gibi zarara uğramak söz konusu olabilir. Özensizlik, depreme karşı koruyucu önlemler almamak, ona göre inşaat yapmamak, yaşamı düzenlememek gibi başlıklar ile depremin kalıntılarını kaldırma ve moloz depolama konusunda hiçbir kurala uyulmadan süreç ilerletildi” dedi.
Yurttaşlardan ilk yasa teklifi
Türkiye’de yurttaşların hazırlamış olduğu Ekokırım Yasa Teklifi, ekosistemin yok olması veya kısa vadede onarılması mümkün olmayacak çevre suçlarının “ekokırım” olarak nitelendirilmesini öngören düzenlemeleri içeriyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde ekokırımın suç sayılması için birçok ülkenin çalışmalar yaptığını aktaran Cangı, “Küresel iklim değişikliği, iklim ve gıda krizi, insanlığın yeryüzündeki yaşamını tehdit eden gelişmeler. Birtakım suçların sadece insana yönelik değil doğaya da yönelik olduğunu ve onların cezalandırılmasının, oluşan büyük yıkımın önüne geçilmesi için zorunlu olduğu ortaya çıktı” dedi.
İnsan faaliyeti suç sayılmalı
Her çevre suçunun ekokırım suçu olmadığını belirten Cangı, “Ekokırım, bir ekosistemin yok olması veya kısa vadede onarılması mümkün olmayacak eylemlerde bulunulmasıdır. Bu nedenle ekokırım suçu bir anlamda tehlike suçudur. Zararın oluşmadan önlenmesi için düzenlemeyi içeriyor” ifadelerini kullandı. Ekokırıma neden olacak insan faaliyetlerinin suç olarak tanımlanması gerektiğini vurgulayan Cangı şunları söyledi:
“Doğal afetten önce afete dayanıklı kentlerin inşa edilmemesi ve yaşamı düzenleyen eksikliklerin yaratacağı etki bakımından ekokırım suçu kapsamında değerlendirilebilir. Doğal olaydan sonra yaşanan krizde kurtarma, yıkım ve temizlik çalışmalarıyla, yeni yapılaşma gibi faaliyetlerinde ekokırıma yol açmayacak şekilde yapılması gerekiyor. Şu an gözlemlediğimiz kadarıyla molozlar sulak alanlara, doğal ekolojik alanlara dökülüyor. Oradaki ekosistemin tamamen bozulmasına neden olacak. Bunlar da yaratacağı sonuçlar itibariyle eylemin niteliği ve ağırlığına göre ekokırım olarak değerlendirilebilir.”
İktidarın atık politikası yoktu
Afet yönetmeliği ve politikaları hakkında değerlendirmelerde bulunan Yalnıç, hafriyatların kontrolsüz bir biçimde kaldırıldığını belirterek, “Deprem olduktan sonra ortaya asbestin çıkacağını ve bununla ilgili çözüm üretilmesi gerektiğini dile getirdik. Hafriyatlar hızlıca kaldırılırsa depremin yarattığı tahribat daha az görünür mantığıyla hareket edildi. Yıkılan binalardan çıkan hafriyatlar yaklaşık 200 milyon metre küp miktarında. Bu kadar büyük bir moloz yığını varken iktidarın hali hazırda atık politikası olmadığı anlaşıldı” açıklamasında bulundu.
İktidar deprem krizini fırsata çevirdi
İktidar politikalarının yaşanan depremi büyük bir felakete dönüştürdüğünü belirten Yalnıç, “İktidarın 20 yıllık politikası inşaat ve beton üzerine kuruluydu. Bu da tam tam olarak onun beslediği inşaat ve beton sermayesi için bir fırsat oldu. İktidar bu krizi fırsata çevirdi. Bu nedenle molozlar çok hızlı bir şekilde kaldırıldı” dedi. Sermayenin aşırı kar hırsının iklim krizini doğurduğunu vurgulayan Yalnıç, “Hafriyatlar daha ilk günlerde taşkın yataklarına döküldü. Taşkın yatakları kışın fazla yağmur yağdığı zaman yağmur sularının dere ve nehirlere ulaşması için binlerce yılda oluşan yataklardır. Atıklarla ilgili bertaraf bir atık politikası var mı yok mu, varsa bunun STK’lar ile yapılmasının doğru olacağını hemen deklare ettik. O kaygıları taşımayan bir yaklaşımla dere, nehir yataklarının hepsine molozlar dökülmeye başlandı. Adıyaman’da, Islahıye’de, Malatya’da çok görünür şekilde döküldü” ifadelerini kullandı.