Kültür-Sanat

Ahşap beşik, yeni nesil modern beşiklere karşı korunmalı…

Geçmişi milattan önce birinci yüzyıla kadar giden ahşap beşikler, günümüzde kaybolmaya yüz tutmuş durumda. Birkaç yıl sonra ahşap beşiklerin yok olacağına dikkat çeken Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sanat Tarihi Yüksek Lisans Öğrencisi Kardaş, “tarihi birer obje olan” beşiklerin, kaderleriyle baş başa bırakılmayarak koruma altına alınmasını istiyor.

Abone Ol

Mizgin Aygül / Bitlis - Fotoğraflar: Çiller Kardaş

Beşik, çocuk kendini ayakta tutabilecek hâle gelene kadar yaşayacağı yer ve küçük evidir. Çocuğun büyümesinde birçok açıdan faydalı olan beşiğin Türklerde çok eski tarihlerden beri kullanıldığı biliniyor. Orta Asya’da yapılan kazılarda, M.Ö. 1. yüzyıla ait Hun gömüdünde bulunan malzemeler arasında ahşap beşik de vardı. Türk dünyasının her yöresinde çeşitli tarihlerden kalma beşiklere rastlanıyor. Anneler için pratik, kullanışlı ve rahat, çocuk için hem fiziki hem de psikolojik bakımdan sağlam, huzurlu bir dinlenme yeri olan beşik, çok eskiden beri çoğu Türk ailesinde kullanılıyor.

Geçmişi yüz yıllara dayanan ahşap beşiklerin halen kullandığı yerlerden biri de Bitlis’in Mutki İlçesi. İlçeye bağlı birçok köyde halen kullanılan ahşap beşikler, adeta yeni nesil modern beşiklere karşı direniyor. Geçmişte ailelerinin neredeyse tüm bebeklerini içinde büyüttüğü ahşap beşikler, günümüzde ise kaybolmaya yüz tutmuş durumda. 

“50 köyde, 65 adet ahşap beşik halen kullanılıyor”

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Güler Yılmaz Çalışkan danışmanlığında Bitlis Mutki’deki “Doğum Kültürü ve Ahşap Beşikler” ile ilgili bir çalışma yapıldı. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi Çiller Kardaş, ilçeye bağlı köylerde yaptığı çalışmayla ahşap beşikleri bekleyen tehlikeye dikkat çekti.

Mutki’nin 50 köyünde yapılan saha çalışmalarında 65 adet ahşap beşik tespit edildiğini belirten Kardaş, şunları anlattı: 

“Bu beşikler, yörede yetişen ve dayanıklı ağaç çeşitlerinden üretilmiştir. Mutki’deki beşiklerin hammaddesini yoğun olarak ceviz ve kavak ağacı oluşturmasının yanında söğüt, meşe, dut ve akçaağacı da kullanılmıştır. Çalışmadaki beşiklerin tümü gövde düzenlenişi bakımından yekpare; ayak bakımından ise oval formlu olduğu gözlemlenmiştir. İhtiyaca yönelik üretilmiş olan beşikler, bezeme tekniği ve çeşidi bakımından zengin bir repertuvara sahiptir. Oyma, kazıma, ajur, kafes ve boyama tekniği ile oluşturulmuş süslemeler beşiklerin yüzeylerini donatmaktadır. Bezemelerde daire, üçgen, kare, eşkenar dörtgen, zikzak, yiv, dendan, benek, küpe ve “x” gibi geometrik bezemeler tercih edilmiştir. Doğum kültüründeki uygulamalar ve inançların, hem Anadolu hem de Orta Asya ile olan benzerlikleri dikkatimizi çekmiştir. Bu benzerlikler bizlere geçmişten beri coğrafyalar arasında hep bir etkileşim olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde beşiklerin form özellikleri ve bezemeleri bakımından olan benzerlikleri de bundan kaynaklanmaktadır. İlk olarak Asya’da görülen bu beşiklerin etkileşim yoluyla Anadolu’ya geldiğini söylemek oldukça mümkündür. Sanayinin ve teknolojinin ilerlemesine rağmen bu beşiklerin bir kısmının hâlâ kullanılıyor olması bir kısmının da kullanılmasa bile saklanması dikkat çekmiştir. Beşiklerini ihtiyaçları olmamasına rağmen evin çatısında veya herhangi bir odada muhafaza eden kişiler, bu tutumlarıyla geçmişe olan özlemi yansıtmaktadırlar.”

“Birkaç yıl sonra yok oluşu kaçınılmaz olacaktır, korumaya alınması gerekiyor”

Her biri tarihi birer obje olan bu etnografik beşiklerin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunun altını çizen Kardaş, açıklamalarını şöyle sürdürdü: 

“Mutki’deki halk, geleneklerine sahip çıkarak onları bir sonraki nesle aktarmaya devam etmektedir. Özellikle evdeki yaşlı bireylerin bu eserleri kullanma ve koruma istekleri takdire şayandır. Ahşap malzemenin sağlıklı oluşu, beşiğin taşınması ve sallanmasının kolaylığı, en önemlisi de yaşanılan anılar ve manevi değerler beşiğin muhafaza edilmesini sağlamıştır. Bunun yanı sıra yörenin kapalı bir toplum yapısına sahip oluşu ve maddi yetersizlik ahşap beşiklerin kullanımına etki etmiştir. Özellikle merkezden uzak köylerde çokça tercih edilmesi ve yoksul aileler tarafından kullanılması bunu destekler niteliktedir. Mutki’de tespit edilen beşikler, varlıklarını ve işlevselliklerini hâlâ korumaktadırlar. Fakat her ne kadar fonksiyonlarını sürdürüyor olsalar da bunların birkaç yıl sonra yok oluşu kaçınılmaz olacaktır. Halkın büyük çoğunluğunun modern beşiklere yönelmesi ve artık ahşap beşik üretiminin devam etmemesi bu yok oluşun birer habercisidir. Sonuç olarak; kaybolmaya yüz tutmuş olan bu soyut ve somut kültür varlıkları kaderleriyle baş başa bırakılmamalıdır. Her biri tarihi birer obje olan bu etnografik beşiklerin müzelere verilerek koruma altına alınması ve doğum kültürünün ve uygulamalarının da zaman kaybedilmeden yazılı hale getirilmesi gerekmektedir. Değerli el sanatlarımızdan olan bu eserlerin modern çağa karşı varlıklarını sürdürebilmelerini ümit ediyorum.”