Ankara'nın Beypazarı ilçesinde insanların tarihlerine ve kültürlerine olan ilgiyi canlı tutmak ve milli bilinç oluşturmak adına kurulan Yaşayan Köy Müzesi’nde Akdeniz, Karadeniz ve İç Anadolu gibi farklı mimari tarzlara ait ev, çarşı, çeşme gibi yapılardan oluşan alanda köy yaşamı tanıtılıyor

ŞEVVAL ATEŞ/ANKARA - Ankara’nın Beypazarı ilçesine 100 kilometre uzaklıkta olan Yaşayan Köy Müzesi, Türk coğrafyasının kültürünü, tüm yönüyle sergileme ve ayakta tutma düşüncesiyle Ankara Üniversitesi’nde akademisyen olarak görev yapan Zehra Sema Demir tarafından hayata geçirildi. Anadolu’nun ilk açık hava müzesi olarak hizmet veren Yaşayan Köy Müzesi’nde, tur rehberi olarak çalışan Merve Geçgil, 24 Saat Gazetesi muhabirine müzeyle ilgili şu bilgileri verdi: “Yaşayan Köy Müzesi 12 dönümlük bir arazi yerinin üstüne konumlandırılan bir yerleşim yeri olup, altı yıldır ziyaretçilerini ağırlamaktadır. Ben de burada tur rehberi olarak görev yapmaktayım.” Müzeye giriş ücretlerinde tam biletin 20 lira, indirimli biletin ise 15 lira olarak uygulandığını ifade eden Geçgil, “İki yıldır pandemi nedeniyle evde oturan ziyaretçilerimizi terletip, koşturmak ve yormak istiyoruz. Çok uzun süre evlerde tıkılı kaldık bu sebeple ziyaretçiler, köy özlemlerini gidersinler istiyoruz.” Yaşayan Köy Müzesi’ni gezme süresinin en az dört saat olduğunu söyleyen Geçgil, “Gelen ziyaretçiler bütün bir gününü de ayırabilir, bir kaç saatini de... Kendi keyiflerine göre ayarlayabilirler” dedi. Gezileri rehber eşliğinde sürdürdüklerini ve Anadolu insanın giyim tarzına uygun kıyafet ve şiveyle insanları karşıladıkları bilgisini veren Geçgil, bunun yanında köylerinde çeşme, meydan fırını, mescid, çarşı ve pekmezlik gibi ortak kullanım alanlarının da olduğunu söyledi. Ankara keçisi, eşek, tavus kuşu gibi pek çok hayvanın Yaşayan Köy Müzesi’nde bulunduğunu belirten Geçgil, “Gelen ziyaretçiler buradaki hayvanları kendi elleriyle besleyebiliyor” dedi. Yerleşkede altı farklı bölge evi bulunuyor Gezide, daha sonra çamaşırhaneyi gezdiklerini belirten Geçgil, “Buraya gelen ziyaretçilerimizin hepsiyle çamaşır yıkamaya çalışıyoruz” diye konuştu. Geçgil, şunları söyledi: “Çamaşırları yıkarken yeri geldiğinde ziyaretçilerin ıslanıp ayakları kayıyor fakat bunları yaparken çeşitli kültürlerden bilgiler edinip kendilerini geliştirmiş oluyorlar. Çamaşırhanede ki işler bittikten sonra farklı bölgelere ait olan evleri gezmeye başlıyoruz. Şuan yerleşkede altı farklı bölge evi var fakat müze olarak üç evi gezdirebiliyoruz.” Diğer evlerinse konaklamaya ayrıldığını ifade eden Geçgil, bazı evlerde tadilat olduğundan ev alanlarının kısıtlı olduğunu, tadilatlar bittikten sonra gezilerin daha kapsamlı olacağını aktardı. Her bölgeye ait evler mevcut Farklı mimari yapıların oluşturduğu evlerden ilk olarak Doğu Karadeniz bölgesine ait olan Gözdolma evi ile gezmeye başladıklarını ifade eden Geçgil, “Evin yapımında küçük ahşap iskeletler koyulup deretaşı ile nakış gibi işleniyor. Bu evlerde harç kullanımı genellikle olmuyor çünkü Karadenizde sert bir nem var sıcak havada bütün sıvayı döküyor. Bu sebepten ötürü bölgede yaşayan insanlar, evin dışını ve üst katını gözdolma yaparak alt katında yığma taş kullanıyorlar” şeklinde ifade etti. Bir diğer evin ise Akdeniz Akseki bölgesine ait olan düğmeli ev olduğunu söyleyen Geçgil, düğme denmesinin sebebini ise şöyle açıkladı, “Yığma taş duvarların arasından birbirine geçmeli kilitli ahşap hatırların, koyulmasıyla bu ismi alıyor. Duvarın dışındaki taşlar sayesinde daha sağlam olan yapılar ve üst katındaki taş örgüler sayesinde oldukça serin oluyor.” Köyde mısır öğütülüp mevsimine göre pekmez yapılıyor Bu yaşayan köyde diğer köy müzelerinden farklı bir uygulama olduğunu söyleyen Geçgil, “Buraya gelen her ziyaretçiyle bir çok aktivite yapmaya çalışıyor ve birlikte değirmende mısır öğütüyor, reçel yapıyoruz” dedi. Ürünlerin nasıl yapıldığından çok ziyaretçileri direkt başına oturtup yaptırdıklarını ve sadece bununla kalmadığını, ekmek ve bahçeye de tohum ektiklerini ifade eden Geçgil, “Verdiklerimiz bilgilerin havada kalmadığını ziyaretçilerimizinde uygulama yaparken keyif aldıklarını görüyoruz” diye konuştu. Geçgil, “Kaçan Kızın Çeyizi ve Tam Çeyiz’in hikâyelerini burada anlatıyoruz” Ziyaretçilere Karadeniz çeyizini çeşitli hikayelerle anlattıklarını söyleyen Geçgil, "İki farklı çeyiz hikâyemiz olan “Kaçan Kızın Çeyizi” ve “Tam Çeyiz”in hikâyelerini burada anlatıyoruz. Çünkü Karadeniz’de kaçmalar çok meşhurdur biz de bu çeyizin başına neler gelmiş bunları aktarıyoruz. Bunun yanında küçük bir halı müzemiz var ve Anadolu’daki birbirinden farklı yörelerin halılarını burada gösteriyoruz, hatta bunu bir etkinliğe dönüştürdük halı ve kilimleri ziyaretçiler, kendi zevk ve tarzlarını halının üzerine resmedebiliyorlar. Köyün çarşısında ise esnaf ve zanaatkârlardan satın aldığımız bileklik, mum, yöresel kıyafetler gibi pek çok ürünü burada satışa koyuyoruz. Elimizden geldiğince emekçiden alarak, ürünün hikâyesini, nasıl üretildiğini insanlara aktarmaya çalışıyoruz” dedi. Halkbilimi ve sanat tarihi bölümünden öğrenciler gönüllü çalışıyorlar Büyük bir ekiplerinin olmadığının altını çizen Geçgil, “Şuan da hafta içi altı kişilik bir ekip ve hafta sonu 10-12 kişi çalışan oluyoruz” diyerek, özel günlerde ve bayramlarda ise 25 kişiye kadar çıktığını kaydetti. Halkbilimi ve sanat tarihi bölümünden öğrencilerin de gönüllü çalışmaya geldiklerini belirten Geçgil, müzede müşterilerin kendi çocukluklarına ait ürün ve oyuncak gördüklerinde ‘Bunu hatırlıyorum, ne çabuk müzeye konulmuş’ gibi tepkiler verdiklerini, bunun sebebinin ise hızlı üretim tüketim çağı yaşandığı için bir insanın ömrü bitmeden ürünlerin müzelerde sergilenebilmesi olduğunu söyledi. Geçgil, “Körü körüne bir nesneyi vitrinin içine koymak istemiyoruz” Her coğrafyanın kendine has bir kültürü olduğunu ve bu kültürü açık hava mantığıyla sergileme girişiminde bulunduklarını aktaran Geçgil, “Dünya ülkelerinin müzecilik anlayışı daha çok cam bir fanusa koyarak saklamaktır. Biz ise bu düşünceyi uygulamıyoruz, körü körüne bir nesneyi vitrinin içine koymak istemiyoruz” dedi. Bu düşünceyle Türk Hamamı, Yaşayan Müze gibi üç faaliyet alanını daha hayata geçirdiklerini söyleyen Geçgil, buradaki benzer faaliyetlerin de diğer müzelerde de olduğunu ifade etti.
Editör: Ahmet Ertüm