Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği finansmanıyla yürüttüğü Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında, “Savaş Bölgelerinde Gazetecilik: Afganistan”başlıklı online söyleşi düzenlendi. Moderasyonunu gazeteci Duygu Güvenç’in üstlendiği söyleşinin konuğu, deneyimli foto muhabiri Ümit Bektaş oldu. Söyleşide, yıllardır pek çok çatışma ve savaş bölgesine tanıklık eden Bektaş, “iliştirilmiş gazeteciliğe”ilişkin izlenimlerini aktardı

SULTAN YAVUZ/ANKARA - Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği desteğiyle yürüttüğü Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında, “Savaş Bölgelerinde Gazetecilik: Afganistan”başlıklı online söyleşi gerçekleştirildi. Deneyimli foto muhabiri Ümit Bektaş’ın iliştirilmiş gazetecilik hakkında deneyimlerini aktardığı söyleşinin moderatörlüğünü gazeteci Duygu Güvenç üstlendi. Foto muhabiri Ümit Bektaş, gazetecinin öncelikli olarak gündemi iyi takip etmesi gerektiğini hatırlatarak, kendisinin 1994 yılında stajyer olarak girdiği Milliyet gazetesinden itibaren bunu yaptığını vurguladı. Aynı gazetede çalışırken, ilk kez otobüsle Arnavutluk’a gittiğini ve gece yarısı indiğinde kalacak yer dahi olmadığını, ancak Reuters gazetecilerinin kaldığı yeri görünce oraya gittiğini ve söz konusu gazetecilerin çelik yelek giydiklerini fark ettiğini söyledi. Yıllar içinde muhabirin hazırlıklı olması gerektiğini öğrenen Bektaş, iliştirilmiş gazeteci olarak ilk kez Irak Savaşı’na gitmiş. Genelkurmay Başkanlığı’ndan çelik yelek temin eden Bektaş, diğer gerekli malzemeleri de almış. Savaş bölgelerinin “Paldır küldür gidilecek” yerler olmadığının altını çizen Bektaş, Rusya’nın Gürcistan’ı işgali sırasında Türk gazeteci grubunun saldırıya uğradığını hatırlatarak, çatışma esnasında araç içinde olanların, aracın dışına çıkması gerektiğini, bu konudaki eğitimlerde “Arabanın mermi mıknatısı” olduğunun anlatıldığını belirtti. [caption id="attachment_223844" align="alignleft" width="700"] Foto muhabiri Ümit Bektaş[/caption] “Muhabirler, filmlerdeki gibi bombadan kaçamıyor” Reuters’te çalışan gazetecilerin iki yılda bir, güvenli bölge eğitimi aldıklarına dikkat çeken Bektaş, burada düşman bölge eğitimi, suyu damıtmak, mayın tarlasından çıkmak, kendine ilk yardım uygulamak gibi bilgilerin verildiğini söyledi. Söz konusu gazetede savaş bölgelerine sadece gönüllü olanların yollandığını kaydeden Bektaş, güvenlik ekipmanlarının yanı sıra, çok tehlikeli bir bölgeyse gazetecinin yanına bir güvenlik elemanı verildiğini belirtti. Iletişim araçlarının çalışır durumda olmasının gerekliliğine de vurgu yapan Bektaş, bölgeye ilk giden gazetecilerle de bilgi alış verişi yapıldığını ifade etti. Suriye’ye giderken, Türkiye’de yaşayan Suriyeli gazetecilerden yardım alındığını ve oradaki bağlantıların da bu şekilde kurulduğunu dile getiren Bektaş, muhabirlerin filmlerdeki gibi bombadan kaçamadığını, iki düzenli ordunun savaşması ile çete savaşları ya da paramiliter güçlerin savaşmasının farklı olduğuna dikkat çekti. Bektaş, “Normalde düzenli bir ordunun topçu birliği üç atış yapar ve 450 metreye kadar yok eder, kaçıp saklanmazsınız. Yola yerleştirilmiş bomba ya da mayınlar ise her an tehlike arz eder. Ne kadar önlem alırsanız alın, ummadığınız bir topçu atışıyla ölebilirsiniz. Her zaman her önlemi alamazsınız ama ilk atışta vurulmadıysanız, sonrakilerde saklanabilirsiniz. Mayın ve bomba ise biraz da şans. Afganistan’da iliştirilmiş gazeteciyken, orada ünlü bir savaş muhabiri arabadan inip mayına bastı ve iki bacağını kaybetti. Ben konvoydaki beşinci araçtaydım ama yedinci araç uçuruldu mesela… Biraz bunları bilerek risk almak ve şansına güvenmek söz konusu...” dedi. “Freelance gazeteciler için risk daha büyük” Gazetecilerin savaş bölgelerinde propaganda ya da şantaj amaçlı kaçırılabileceklerinin de altını çizden Bektaş, sadece para amaçlı olarak da gazetecinin kaçılabileceğini belirtti. Korunmanın en iyi yolunun savaş bölgesine gitmemek olduğunu söyleyen Bektaş, Suriyeli bir fotoğrafçı öldürüldükten sonra Suriye’ye gitmediğini ve Reuters’ın da bir süre gazetecileri yollamadığını kaydetti. “Çok kaos varsa gitmemek gerekir” diyen Bektaş, şunları söyledi: “Freelance gazeteciler için risk daha büyük, hem teknolojik imkânları hem maddi güçleri hem de ekipmanları konusunda dezavantajlılar. Mesela hep aynı yerde konaklamamak gerektiği de anlatılır ama bu her zaman mümkün olmuyor. Kendi başına giden bir Japon gazeteci öldürülmüştü mesela… Embedded gazeteci olmak ya da grupla hareket etmek bir çeşit güvencedir, kaçırılmıyorsun. Etik olarak iliştirilmiş gazetecilik tartışılabilir ama güvenlik açısından faydalı bir şey… Aslında düzenli orduların olduğu her yerde gazeteci bir şekilde iliştirilmiştir. Pek çok yere gittim, Gürcistan ve Hong Kong dışında her yerde oranın otoritesi dâhilinde hareket eder ve akredite olursun. Hong Kong çok ilginçti çünkü çok rahat çalışıyorduk ve polis müdahale etmiyordu, ciddi bir tehdit yoktu ama sonuçta onca mücadele sonuçsuz kaldı.” [caption id="attachment_223845" align="alignright" width="363"] Gazeteci Duygu Güvenç[/caption] “O ülkenin kültürünü ve alışkanlıklarını bilmelisin” Çelik yeleğin bir süre sonra kişiyi zorladığını kaydeden Bektaş, Suriye krizinin ilk yılında Türkiye’nin sınır kapısını kapatması nedeniyle illegal olarak ülkeye girdiklerini ve sınırı koşarak geçtiklerini belirtti. Bektaş, bu koşullarda ayakta kalmak için sağlıklı ve iyi bir kondüsyona sahip olmanın önemine işaret etti. New York Times’ın Suriye konusundaki uzman muhabirinin sınırda at üstünde giderken, at kılına alerjisi nedeniyle iki saat içinde öldüğüne vurgu yapan Bektaş, “Tüm bunlara hazırlıklı olmak ve psikolojik olarak da iyi durumda bulunmak gerekiyor” dedi. Gidilen ülkenin dinini ve kültürünü bilmenin de elzem olduğunun altını çizen Bektaş, asker gibi kamuflaj giyinmemek, renkli giyinmemek ve dikkat çekmemek için lüks araç da kullanmamak gerektiğini belirtti. Bektaş, “Mesela çay içmek, Ramazan’da bir şey yememek, bermuda şortla gezmemek… Sana çay ikram edildiğinde içmelisin. Sudan’da Nil nehrinden aldıklaır suyla kahve yapıp, bir bardağı ağızdan ağıza dolaştırırlar mesela, içmezsen rahat çalışamazsın. O ülkenin kültürünü ve alışkanlıklarını bilmelisin” diye konuştu. “Reuters, gazetecilerin psikolojik destek almalarını sağlıyor” Ümit Bektaş, bir süre sonra bu işe alışıldığını söyleyerek, mesleğin psikolojik boyutunu da şu sözlerle anlattı: “Bir şey olmadan ülkene döndüğünde kendini iyi hissediyorsun. Gazetecilik iddiası diye de bir şey vardır, orada olmak ve oraya gitmek gibi istekler… Bu istek bir yere kadar seni idare ediyor ama tehlike yaşayınca ‘Benim burada ne işim var’ da diyebilirsin, korkabilirsin. Korkmak zaten bir yere kadar insanın tedbir almasını sağlar ama o eşiği geçersen o zaman hem kendin hem de etrafındakiler için tehlike oluşturursun, elin ayağın hareket edemez. Bu nedenle savaş bölgelerinden dönen gazeteciler için Reuters psikolojik destek almalarını sağlıyor. Böyle de olması gerekir...”
Editör: Ahmet Ertüm