Son Dakika

Cezaevlerinde biyometrik kontrol yapılacak

Abone Ol
Istampaların yerini biyometrik tarayıcılar alıyor Papilon Savunma İş Geliştirme Yöneticisi Kadir Nişasta, cezaevlerinde kurulan yeni sistemin daha önce kullanılan manuel uygulamaların tamamen dijital ortama taşınması açısından önemli bir dönüşüm olduğunu söyledi. Bu dönüşümle infaz koruma memurlarının, cezaevi yönetimlerinin, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü iş yükünü biraz daha azalacağına işaret eden Nişasta, aynı zamanda mevcut sistemdeki bazı zafiyetlerin de ortadan kalkacağını dile getirdi. Nişasta, kişilerin kayıt bilgileri yüksek güvenlikli ortamda saklanacağını vurguladı. Nişasta, biyometrik kimlik doğrulamasıyla cezaevlerinin çağdaş bir şekilde yönetilmesine katkıda bulunulacağını ifade ederek, şöyle konuştu: "Türkiye'de yaklaşık 350 cezaevi bulunuyor. Şu ana kadar 70'in üzerinde cezaevinde kurulum yaptık. Farklı firmalar tarafından sağlanan sistemler de bulunuyor. Hedefimiz 150 noktada sistemimizin kullanılmasını sağlamak. Mevcut uygulamalarda parmak izlerinin alınma işlemi manuel yapılıyor. Mürekkepli ıstamplarla hükümlülerin parmak izleri alınarak dosyalarına kaydediliyor. Bu zor ve sorunlu bir yöntem. Dijital dönüşümle kaliteli parmak izinin alınabilmesi mümkün hale gelebildi. Artık uluslararası anlamda kaliteli parmak izi olarak nitelendirilen formatta ve dünya çapında geçerli parmak izi biyometrik verisi alınabilecek. Sistem üzerinde yapılacak birtakım çalışmalarla cezaevinde anlık yoklama yapmak da mümkün olabilecek." Tespit düzeyi arttıkça olaylar aydınlanıyor Biyometrinin, optik, elektronik, gömülü yazılım, veri yönetimi ve algoritma biliminin bir bütünü olduğuna değinen Nişasta, zincirin herhangi bir ayağına hakim olunmaması durumunda, elde edilen çıktıların yıllar sonra beklenen faydaları sağlamayabileceğini ifade etti. Nişasta, bu noktada, optik teknolojinin ve üzerine yerleştirilen elektronik sistemlerin hassaslığının, kullanılan algoritmaların ülkeye özel veri yapısına göre hazırlanmasının ulusal güvenlik açısından önem taşıdığını vurguladı. Biyometrik verilerin olayların aydınlatılmasında taşıdığı öneme dikkati çeken Nişasta, şunları kaydetti: "Dünya ve Türkiye ortalamalarına göre, suçluların tespitinde otomatik parmak ve avuç izi sistemleri kritik önemdedir. Her yıl raporlanan olayların yüzde 28'i bu sistemler tarafından çözülmektedir. Ülkemiz açısından tahmini yıllık 100 binin üzerinde olay çözülmesinde kullanılan bu sistemlerin kalitesinin yüksek tutulması büyük önem taşıyor. Bunun yolu da ekipman tercihinden geçiyor. Tespit düzeyinin artmasıyla, mağduriyetlerin ve faili meçhul olayın önüne geçilmesi mümkün oluyor. Sistemin tüm parçalarının uyumluluğun ötesinde bir bütünlük taşıması çok önemli. Tarayıcının ıslak-kuru parmak ile çalışabiliyor olmasının ötesinde herhangi bir veri kaybı olmadan kullanılabilmesi, optik şeffaflık ve el işçiliği ile optik düzenlemelerin yapılması, tarayıcının kirlenmiş ekranında bile veri kaybı olmadan yeni bilginin alınabilmesi, alınan verinin otomatik sorgulamalarda ve doğrulamalarda kullanılabilmesi gibi incelikler, ulusal kimlik tespitlerinde anlamlı farklılıklar yaratıyor." Veri bütünlüğünün korunması önemli Biyometrik kimlik doğrulama ve tespit sistemlerinin hayatın bir parçası olduğuna işaret eden Nişasta, pasaport, ehliyet, silah ruhsat başvurularında, olay yeri incelemelerinde, yabancı kişilerin ilgili idare işlemlerinde kimlik doğrulama amacıyla bu sistemlerin kullanıldığını anlattı. Nişasta, bu alanda yaşanan en büyük sorunlardan birinin, farklı kurumların farklı tipte biyometrik veri almasından kaynaklandığını dile getirdi. Nişasta, şu değerlendirmelerde bulundu: "Alınan verilerin diğer kurumlarda kullanılamıyor olması, hem vatandaş açısından tekrar tekrar veri paylaşımına ve eziyete sebep oluyor, hem de kurumlar açısından bir bütünlük sağlanmasına engel oluşturuyor. Mevcut Türkiye altyapısı, biyometrik sistemler açısından Avrupa’nın üstünde. Ancak mevcut kabiliyetlere ve ilgili kurumların bilgi birikimine bakılmadan yapılan mükerrer kamu alımları, hem ülke ekonomisine israf hem de veri bütünlüğü açısından sorunlara kapı aralıyor. Bir yanda da yerli üretilmiş teknolojiler uluslararası bilinirliğe sahipken, ne yazık ki özellikle hassas biyometrik verinin yönetilmesi konusunda ülkemizde yabancı bağımlı tercihlerde de bulunulduğunu gözlemliyoruz. Bilgi güvenliği açısından diğer ülkelerde yaşanan olayları ve haberleri inceleyerek hareket etmek ve varsa hatalardan dönmekte fayda görüyoruz.”