CHP, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlattığı "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinglerine devam ediyor.
Bu haftaki adres İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü oldu.
İmamoğlu'nun mektubu okundu
CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’in okuduğu İmamoğlu'nun mektubunda şu ifadeler yer alıyor:
"Kıymetli hemşerilerim, sevgili İstanbullular, meydan meydan umudu, dayanışmayı, iyiliği, güzelliği çoğaltan yoldaşlarım… Bu akşam, İstanbul’un tarihi ve sembolik meydanlarından birinde demokrasi nöbetindeyiz. İstanbul’un muhafızları olarak, Beyazıt Meydanı’nı, tarihi dokusuna uygun olarak, yeniden İstanbul’a kavuşturduğumuz için kıvançlıyız. Hepiniz hoş geldiniz, safalar getirdiniz…
Dün, 6 Mayıs’tı. Tarihimizin en kara günlerinden biridir 6 Mayıs. Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden, tam bağımsız bir Türkiye için mücadele ederken hayattan koparılan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı rahmetle anıyorum. Üç fidanı koparanlar, halkın tam bağımsızlık ve demokrasi talebini boğmak istiyordu. Bu amaçla, hukuk hiçe sayıldı, iktidar sahipleri ne istiyorsa yargı ona hükmetti. Ama bu büyük adaletsizliğin vicdanlarda açtığı yara, hiç kapanmadı. Tam bağımsız, demokratik Türkiye mücadelesinin ateşi ise hiç sönmedi. İktidar sahipleri, bu milleti ‘sizden – bizden’ diye bölmek, vatandaşlar arasına kanlı bir duvar örmek istiyordu. Adnan Menderes ve arkadaşlarıyla, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını karşı karşıya koyup, milleti birbirine düşman etmeye çalıştılar.
'Milletimizin bize gösterdiği teveccüh, iktidarı korkuttu'
Uzun yıllar boyunca siyasi kamplara ayrıldık. Birbirimizin acılarını yeterince hissedemedik. Demokrasi ve adalet temelinde buluşup, bir büyük dirilişi gerçekleştiremedik. Asker ya da sivil, tüm darbeciler hep bu ayrışmadan yararlandılar, hep bu bölünmeden güç aldılar. Bir başka 6 Mayıs’ta, 2019 yılının 6 Mayıs’ında bu kez bir yargı darbesiyle karşı karşıya kaldık. İstanbulluların iradesini beğenmeyenler, seçimi iptal ettirdiler. ‘Sandıktan bizim çıkmadığımız seçim, geçerli sayılmaz’ dediler. Ama 23 Haziran’da, demokrasi ve adaletten taviz vermeyen milyonlar sandıkta birleştiler ve yargı darbecilerine büyük bir demokrasi tokadı attılar. 2024 seçimleri, Türkiye’nin geleceğini, milletin sandıkta gerçekleştirdiği, demokrasi ve adalet ittifakının belirleyeceğini ortaya koydu. Milletimizin bize gösterdiği teveccüh, iktidarı korkuttu. Bu sebeple, siyasi tarihimize kara leke olarak kalacak bir operasyona başladılar. Önce 30 yıllık diplomamı, savcılık baskısıyla, yetkisiz bir kurula iptal ettiler. Ardından da dün, yine hukuksuz bir girişimle sistemden sildiler.
Tarihimizde hiçbir siyasetçi, rakibinden bu kadar çok korkmamıştır. Hiçbir siyasetçi, rakibinin korkusundan bu kadar hukuk ve ahlak dışı işlere tevessül etmemiştir. Tarihimizde hiçbir siyasetçi, korktuğu rakibini saf dışı bırakmak için, devleti ve hukuku bu kadar ayaklar altına almamıştır. Devletin verdiği resmi diplomanın siyasi amaçlarla, zorla, hukuku çiğneyerek geçersiz sayıldığı bir ülkede, altında devletin imzası, mührü olan bütün belgeler değerini yitirir. En başta da milli paramız, Türk Liramız değerini yitirir. Paramız işte bunun için pul oldu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, kendi kişisel mülkü zanneden bir şahıs, devletimizin verdiği belgeleri, kendi siyasi ikbali için, gerektiğinde geçersiz ilan edebildiği için paramızın kıymeti düşüyor. Böyle giderse, daha da düşecek. Çünkü devleti milletin koruyucusu değil, milletin kazanılmış haklarına karşı bir konumda tutmak istiyorlar.
'Bunlar, artık siyasetçi değil; bunlar, vesayetçi'
Vesayetçilerle siyasetçiler arasında çok temel bir fark vardır. Siyasetçiler, milletin gözü önünde olmaya, rakipleriyle milletin önüne çıkmaya can atarlar. Rakipleriyle sandıkta yarışmak, milletin huzurunda canlı yayınlarda tartışmak isterler. Çünkü gerçek siyasetçiler millete saygı duyar, milletin fikrini esas alır, milletin fikrini kendi fikirlerini anlatarak etkilemeye çalışır. Vesayetçiler ise siyasi rakipleriyle milletin önünde yüz yüze gelmekten korkar, kaçarlar. Siz hiçbir vesayetçiyi, televizyonlarda siyasi rakibiyle milletin önünde tartışırken gördünüz mü? Göremezsiniz. Darbeciler, siyasi rakipleriyle ancak yargı ve polis aracılığıyla muhatap olabilirler, rakiplerinin karşısına çıkmaya ne akılları yeter ne yürekleri. Beni Silivri’de bir hücreye kapattılar ama halen benden ödleri kopuyor.
Günlerdir, ‘Benim mahkememi televizyondan canlı yayınlayın, millet gerçekleri görsün,” diyorum; tek kelime edemiyorlar. ‘Tabii yayınlarız’ da diyemiyorlar, ‘Asla yayınlanamaz’ da diyemiyorlar. Susup kalıyorlar. Çünkü bunlar, artık siyasetçi değil; bunlar, vesayetçi… Bunlar, milletin gözü önünde olmaktan korkarlar, bunlar her işlerini milletten gizli yapmak isterler.
"Seçimi çaldılar, diplomayı çaldılar, özgürlüğü çaldılar, 60 milyar doları yaktılar"
Seçimi çaldılar. Diplomayı çaldılar. Özgürlüğü çaldılar. 60 milyar doları yaktılar. Ama şunu unutmayın: Millet, tüm vesayetçilerden, darbecilerden büyüktür. Acı çekeceğiz, bedel ödeyeceğiz ama umudumuzu hiç kaybetmeyeceğiz. Güler yüzümüzü hiç soldurmayacağız. Tam bağımsız, demokratik Türkiye için genç ömrünü ortaya koymuş evlatlarımıza, 19 Mart’ta Beyazıt’tan Saraçhane’ye korku dağlarını yıkarak gelen o günden beri meydanlarda demokrasiye, geleceklerine sahip çıkmak için gençlerimize sözümüz var: Bu ülkeye adalet gelecek. Bu ülkeye özgürlük gelecek. Bu ülkeye eşitlik gelecek… Ve her şey çok güzel olacak. Her şey çok güzel olacak. Ekrem İmamoğlu. Silivri Zindanı."
Miting alanı karanlıkta kaldı
CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, miting alanında kullanılacak mobil aydınlatmaların polis tarafından içeri alınmadığını belirtti.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel Beyazıt Marşı'nı okudu
Özgür Özel konuşmasına Beyazıt Marşı'nın dizelerini okuyarak başladı:
"Ellerinde kitapları türküleriyle geldiler
Dalga dalga aydınlık dalga dalga aydınlık oldular
Yürüdüler karanlığın, karanlığın üstüne
Meydanları zapt ettiler, meydanları zapt ettiler yine"
"Diplomasız Erdoğan!"
Özel'in konuşmasından öne çıkanlar:
"Size inanan, İstanbul Üniversitesi'nden mezun olan ve sizin görevlendirdiğiniz, haksızca tutuklanan Ekrem İmamoğlu da sizin o gözlerinizdeki ışıltıya güveniyor. Bu meydan 40 bin metrekarelik bir alan. Gençlerin talebiyle bu meydanı Ekrem İmamoğlu'nun gayretiyle İstanbul Üniversitesi geri kazandı. Bu coşkuyu gölgelemek isteyen birileri, aydınlatmamak için elinden geleni yaptı.
Beyazıt mitinginin alanı 40 bin metrekare ancak Ekrem İmamoğlu için 160 bin kişi geldi. Bugün bu coşkuyu gölgelemek isteyen birileri, bu meydanı aydınlatmamıza izin vermemek için her şeyi yaptı.
200 bin genç toplanmış senin diplomanı sorguluyor. Diplomasız Erdoğan! Sayın Erdoğan, diploma öyle sorgulanmaz, böyle sorgulanır.
Bu mücadeleden korkanlar ürkenler. Muhalefet evinde dönsün isteyenler asla teslim olmayacağımızı görünce bize bir mektup yazdılar. Mektubu da bir evlat katiliyle yolladılar. Kafamızı bozarsanız, direnmeye devam ederseniz bak ben ne yapıyorum, evladına acımamış bir katili yanına kadar yolluyorum, aklını başına topla diyor. İşte o mektuba bir cevap vermek icap ediyordu. Yazanlara cevabım Beyazıt Meydanı'dır.
"İşte o gün bu meydanda olanlar oldu"
19 Mart darbesine giriştiklerinde, ne olacaksa bu akşam olacak dediğimizde ve darbenin hedefinde olan kayyım atamanın peşinde olanların hedefinde olan, Saraçhane'nin önüne tüm İstanbul'u davet ettiğimizde onlar, bir araya gelmeyi, toplanmayı, yürümeyi yasakladılar.
Onlar vapurları iskelelere bağladılar, metroları kapattılar, tarihi yarım adaya gelen bütün köprüleri kaldırdılar. Otobüsleri 10 kilometre sokmadılar. Ve şunu biliyorduk, bir şey olacaksa bu akşam olacak. İşte o gün bu meydanda olanlar oldu.
Darülfünun, İstanbul Üniversitesi önündeki barikatları yıkarak Saraçhane'ye geldi, Saraçhane'yi kurtardı. Onların cesaretinin ve bu yüce çatının kim kötülüklere, kim hatalara alet ederse etsin, hangi beceriksiz eller, bu kadim kurumun geleneğini kirletmeye çalışırsa çalışsın, İstanbul Üniversitesi başkadır, işte buradadır.
Bugün aramızda çok sayıda vakıf üniversitesinden arkadaşlar var. Koç Üniversitesi’ni görüyorum. Onların şahsında tüm İstanbul’un üniversitelilerine selam olsun. Hoş geldiniz. İyi ki geldiniz, iyi ki varsınız. Bu üniversitelerin, bu güzel şehrin, bu güzel ülkenin pırıl pırıl, iyi yetiştirilmiş, barışçı evlatları, barışı savunanlar, demokrasiyi savunanlar, kardeşliği savunanlar, karşısındaki kötülüğün baskılarına, haksızlıklarına elbette teslim olmadılar.
"Bu ülkenin yarınlarını kurtardınız"
Mücadelemiz demokrasiye dair. Özgürlüğe dair. Birileri bizim sokakta olmamızdan, hatta şeytanlaştırarak ‘Sokağa mı çağırıyorsun gençleri?’ dedi. Susalım, pusalım, oturalım, ondan korkalım diye. Dedim ki o zaman 19 Mart akşamında, ‘Sen eğer bunu yapıyorsan bize, demokrasiye, gençlere. Sen bir diploma iptali ile bu ülkede devletin verdiği her kağıdı değersizleştiriyosan, geleceği çalıyorsan, evet ben de sokağa çağırıyorum herkesi, sokağa çağırıyorum herkesi.’ Eğer o gün akşam üniversiteler sel olup gelmeyeydi, gençlerden cesaret alıp o meydan dolmasaydı, 100 bin, 200 bin, 550 bin, 1 milyon 250 bin olup da eğer İstanbul’un geleceğine, Türkiye’nin geleceğine el uzatmasaydınız, umut olmasaydınız, kayyımı def etmeseydiniz, geleceğinize sahip çıkmasaydınız şimdi umut yoktu, moraller bozuktu, hepimiz evlerdeydik, hepimiz perişandık. Ama sizler çağrıldınız, çıktınız. Meydanlara, sokaklara taştınız. Bu ülkenin yarınlarını kurtardınız. Hepinizin önünde saygıyla eğiliyorum. Ve bu mücadeleden korkanlar, ürkenler, muhalefet evine dönsün isteyenler, muhalefet evde otursun isteyenler, asla ve asla teslim olmayacağımızı görünce bize bir mektup yazdılar. Mektubu da eli kanlı bir katille, bir evlat katili ile yolladılar. Şunu söylüyorlar, ‘Bak’ diyorlar ‘Bak, kafamızı bozarsanız, direnmeye devam ederseniz bak ne yapıyorum. Sana bir katili yanına yolluyorum, onun şimdiki çıplak ellerini senin gözüne kadar getiriyorum.’ ‘Bu’ diyor ‘Evladına acımamış sana mı acıyacak?’ ‘Bu’ diyor, ‘Bir çocuğunu değil, ikisini öldürmüş
Diplomaya dair iki hususu daha söyleyeyim. Malum bugün burada diplomanın peşindeyiz, İstanbul Üniversitesi’nin önündeyiz. Bakın değerli arkadaşlar, bu diplomanın sahteliğini iddia edenler, daha doğrusu o zaman yapılan geçişin usulsüz olduğunu iddia edenler, 35 yıl önce ‘gel’ diye ilan vermişler. Belgeleri istemişler, incelemişler, okula kaydetmişler. Pek çok dersi de yeniden okutup o derslerden tek tek geçirmişler. Diploma düzenleyip mühürleyip teslim etmişler. O günden bugüne Ekrem Başkan’la birlikte 28 arkadaşı aldığı diplomalarla çeşitli görevleri yapmışlar. Bunlardan bir tanesi Galatasaray Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı Prof. Dr. Naciye Aylin Ataay hocadır. Bu hoca, hocamız Sorbonne Üniversitesi’nden de doktoralıdır. Türkiye’de binlerce, 10 binlerce öğrenciyi okutmuştur ve sırf tek suçu Ekrem Başkan’ın sınıf arkadaşı olmak ve Erdoğan’ı yenecek kişiyle aynı sınıfta okumak olduğu için, Sorbonne’den doktoralı, Galatasaray Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı an itibariyle lise mezunudur. Lise mezunudur.
"Çatalca Müftüsü olacak ahlaksızı yuhalayın"
Bu gözü dönmüşlüğe bir de çifte standardı gözler önüne sererek katkı yapalım. Bakın benim aileyle, eşle, dostla, çocukla uğraşmak gibi bir derdim hiç olmadı, olmaz. Onu yapan karşısında beni bulur. Kardeşime de saygılar sunuyorum. Ama sadece çarpıcı bir örnek olduğu için. Bakınız Sayın Hulusi Akar’ın kızı Chicago’da… Bakın bir kural var. Benim hiçbir mitingimde hiçbir siyasetçi, kimse yuhalanmaz. Ama bir kişiyi yuhalıyoruz. Madem yuhalamak istiyorsunuz. Volkan Konak ölünce arkasından söven Çatalca Müftüsü olacak ahlaksızı yuhalayın. Yuhalayın. Şimdi kimi yuhalamayı düşünüyorsan nefesini içine çek, Çatalca Müftüsü’nü yuhala o namussuzu. İyi geldi mi? Hadi bir alkış yapın kendinize.
"Tüm yargı mensuplarına sesleniyorum"
Tüm yargı mensuplarına sesleniyorum: Bu millet vereceğiniz doğru kararların, namuslu kararların, hukuki kararların arkasında duracaktır. Biz sizden bir ayrıcalık değil, sadece tarafsızlık ve eşitlik bekliyoruz. Hukuktan yana tavır almanızı bekliyoruz. Ve geçmişte haksızlık, hukuksuzluk yapanların, iktidarın sözüyle cübbesine düğme dikenlerin, iktidar için karar verenlerin bir gece nasıl kaçtığını unutmadık. Bu ülkede doğru, dürüst, adil karar verenler başı dik, alnı açık, ömürlerinin sonuna kadar bu kararın gururunu yaşayacaklar. Ama Erdoğan’ın sırf rakibi oldu diye bu kul hakkını yiyenlere geçit verenler, ömürleri boyunca bu yükü sırtlarında taşıyacaklar. Bizden hatırlatması.
İmza kampanyası çağrısı
Arkadaşlar, Ekrem Başkan’ın sizden bir beklentisi, bizim de Ekrem Başkan’dan bir beklentimiz var. Ekrem Başkan’ın beklentisi, benim de en özel ricam. Hep beraber dünya siyaset tarihinin en büyük imza kampanyasına, şu anda bakayım rakama… 15 milyona dayanan; 14 milyon 800 bin imza topladık. Yolun yarısını geçtik, gidiyoruz. Buradan açıkça söyleyelim. Bu imzalar toplanıyor, güvenli şekilde depolanıyor, arşivleniyor. Noter çağırılacak, tutanak tutulacak. Meslek örgütlerine hesaplattırılacak. Notere hesaplattırılacak. Ama hiçbir imzaya, saraya, Tayyip Erdoğan’a ya da ona ulaştırabilecek kimsenin eli değmeyecek, gözü değmeyecek. İmzalar bizim namusumuza emanettir. Her birinizin il, ilçe binalarından, internetten, meydanlardan, AVM önlerinden, kalabalık mekanlardaki Cumhuriyet Halk Partisi’nin imza topladığı stantlardan boş birer kağıt, 25’er imza alıp hızla onları doldurup getirmenizi bekliyoruz. Kampanyaya omuz vermeye, Ekrem Başkan’a güç vermeye hazır mıyız?
"Her gün daha kararlı, daha güçlü olacağız"
“Madem ki Ekrem Başkan’ın beklentisine böyle güçlü bir destek veriyorsunuz o zaman biz de Ekrem Başkan’dan bekliyoruz ki; dışarı çıkmasını, seçime girmesini, seçimden sonra YÖK’ü kaldırmasını bekliyoruz. Rektör seçimlerini öyle Cumhurbaşkanı atamasıyla değil, öğretim görevlilerinin, öğrencilerin, okuldan bağını koparmamış mezunların oylarıyla rektör seçtirmesini bekliyoruz. Ekrem Başkan’ın çıkmasını, mülakatları kaldırmasını bekliyoruz. Belediyede yaptığı gibi TOKİ eliyle yurtlar yaptırmasını, barınma sorununu kökünden çözmesini bekliyoruz. Karşılıksız bursları artırmasını, kredi borçlarının faizini silmesini, faizsiz borcu iş bulana kadar istememesini bekliyoruz. Ulaşımı, iletişimi, kültür sanatı, gençler için vergisiz, ucuz yapmasını bekliyoruz. Bu ülkeyi gençlerin ülkesi yapmasını, gençlerin kaybolan ümitlerini yeniden canlandırmasını, hep beraber bu ülkeyi Avrupa Birliği’nin tam üyesi yapmasını, vizeleri kaldırmasını, zenginlik ve özgürlük bekliyoruz. Buradan hep beraber son sözümüz şudur ki; ant olsun ki mücadeleyi bırakmayacağız. Sonuç almadan ne eve döneceğiz, ne sokakları boşaltacağız. Her gün daha kararlı, daha güçlü olacağız.