Ankara doğumlu Dansöz Şehnaz, 1977 yılında henüz 17 yaşındayken tanıştığı sahne hayatında, siyasetçilerden bürokratlara, gazinolarda eğlenen ailelerden büyükelçilere kadar geniş bir yelpazedeki seyirci kitlesine dans etti, ünü Ankara sınırlarını aştı. “İstanbul’a gitmiş olsaydım, Türkiye çapında isim yapabilirdim” diyen Dansöz Şehnaz, şimdilerde dans eğitmenliği yapıyor. Ona göre Türkiye’nin en iyi yıllarında, kendinden geçerek ettiği danslarla seyircinin kalbini kazandı. “O zamanlar saygı vardı, insanlar kendilerine de çok özen gösteriyorlardı” ifadesini kullanan Şehnaz, Ankara’daki meslek hayatını bir memur hayatı olarak tarif ediyor. Dansöz Şehnaz, 24 Saat gazetesi okurlarına anlatıyor

SULTAN YAVUZ/ANKARA - Henüz 17 yaşındayken sahneye çıkmaya başlayan Dansöz Şehnaz, dans etmeye ilişkin ilk anısının çocukluk yıllarına dayandığını söylüyor. Beş-altı yaşlarındayken dönemin beğeni toplayan Hint filmi “Avare”nin klasikleşmiş şarkısıyla oynayan ve merhum babası ile amcası tarafından masanın üstüne çıkarılarak dans ettirilen Şehnaz, “Çocukken kaderime yazılmış dans etmek” diyor. Uzun yıllar Ankara’da dans ettiğini belirterek, “İstanbul’a gitmiş olsaydım, Türkiye çapında isim yapabilirdim ama Ankara için bir markaydım” diyor.” “Gazinocular Kralı” lakabıyla anılan Fahrettin Aslan’ın kendisine iş teklif ettiğini ancak iş imkânı ve çevresinin Ankara’da olmasıyla buna cesaret edemediğini ifade eden Şehnaz, o yıllarda Ankara’da dansçı olmayı şu sözlerle anlatıyor: “Sahneye 1977 yılında başladım ve 2000 yılında bırakarak, eğitmen olarak devam ettim. Ankara eskiden sanatçıyı takdir eden bir yerdi. Zaten sanatçı Ankara’da yetişir, İstanbul’da isim yapar. Aile gibiydik diyebilirim. Çok nezih yerlerde çalıştım. Memur gibi gece 12.00’de evimizde oluyorduk. Bizim çalıştığımız dönemde restoran şeflerimiz olurdu ve akrabamız bile olsa bir erkekle selamlaşamazdık, yanlış anlaşılma olmasın diye… Devlet memurundan farkımız yoktu diyebilirim. Ben hep ailelere dans ettim, bir de devlet büyüklerimize ve bürokratlara. Mesela saygı duyduğum Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit de dans ettiğim isimler arasında yer alıyor. Keza bakanlara da çok dans ettim, protokol dansçısıydım diyebilirim. En sevdiğim sahne ise Ankara Palas’tı, o yıllarda evliydim ve eski eşim dans etmeme engel olmak istedi. Bir akşam polislerle geldi, ‘Eşim, dans etmesini istemiyorum’ gerekçesiyle ama turistik bir yer tabii, almadılar içeriye ve ben ertesi gün çalışma izni alıp dans ettim. Beni engellemesine göz yummadım, mesleğime âşıktım. Zaten evlendiğimizde de oryantal yapıyordum, boşanma öncesi zorluk çıkarmaya çalışmıştı.” Türkiye’deki muhafazakâr algı nedeniyle oryantal dansın sıra dışı bir meslek olarak algılandığına dikkat çeken Şehnaz, çok zor olduğunu belirttiği dansözlük için, “Her gün 6-7 saat egzersiz çalışırdım, müzikle koreografi hazırlardım. Dans eğitmenlerim vardı, sonra kendim de eğitmen oldum ama uzun yıllar kazandığım paranın bir kısmını dans kurslarına harcadım. Çok sevdiğim için başka meslek düşünemedim” diyor. Dans ederken konsantre olduğunu ve başka hiçbir şeyi düşünmediğini kaydeden Şehnaz, oryantal yapmanın kendisi için uçmakla aynı şey olduğunu ve onun bu hâlini gören seyircilerin de dansını çok beğendiğini ve takdir ettiklerini ifade ediyor. “Biz çok şanslı bir dönemde dans ettik” Oryantal dans ederek, kadınların fiziklerini koruyacaklarına ve kilo almayacaklarına değinen Şehnaz, doktorların da günümüzde bu dansı tavsiye ettiklerini ve dans esnasında hayli ter döküldüğünü dile getiriyor. Sıkıldığı zamanlarda dans ettiğini söyleyen ve pandemiden önce konsolosluk görevlilerinin eşlerine özel oryantal kursu verdiğini belirten Şehnaz, yurt dışında oryantal dansın daha fazla rağbet gördüğünü söylüyor. 2000’li yıllar öncesinde Türkiye’de farklı bir atmosferin hâkim olduğunu kaydeden Şehnaz, “Gazinoya hep aileler gelirdi ve kadınlar özel makyajlarla, her gece ayrı bir tuvaletle katılırlardı. Her gün gelen müşterilerle zaten aile gibi olmuştuk. Biz çok şanslı bir dönemde dans ettik. O zaman televizyon yoktu, müzik de canlı çalınırdı” diyor. Dansçının kendine has figürler yaratabildiğini söyleyen Şehnaz, bazı oryantalleri eleştirerek, “Disko dansı gibi yapıyorlar ama o oryantal değil, bir de biz zil kullanırdık. Zilsiz olmazdı, ben zille nota dersi almıştım müzisyen arkadaşlardan. Ismi göbek dansı zaten ama vücudun tamamı çalışıyor” diye anlatıyor. “Oryantal dansta kadın-erkek dansçı ayrımı yapmak doğru değil” “Oryantalin yaşı yoktur” diyen Şehnaz, profesyonel dansın ise yaşı olduğunu ve kendisinin 17 yaşında sahneye çıktığını belirtiyor. Dans edebilmek için müzik kulağının olması gerektiğine vurgu yapan Şehnaz, yürüyüş şeklinden dansçı olduğunun anlaşıldığını dile getiriyor. Erkek oryantalleri çok beğendiğini ve bazı kadın dansçılardan daha yetenekli olduklarını kaydeden Şehnaz, kadın- erkek dansçı diye ayrım yapmanın doğru olmadığını ifade ediyor. Meslekteki çekişmeye de değinen Şehnaz şöyle konuşuyor: “İstanbul’da, yabancı bayanlara dans eğitmenliği yaparken, 200 kilo, Amerikalı, siyahi bir kadın kursiyer vardı ve çok iyi dans etmeye çalışıyordu, bu beni şaşırtmıştı. O grubu çalıştıran folklör hocası bir gün Nesrin Topkapı’yı, diğer gün de beni çağırmış. Üç saatliğine eğitim verecektim ve “Şehnaz Longa” isimli müzik eşliğinde koreografi hazırlayıp dans ettim. Gruptaki tüm kadınlar çok beğendiler ve eğitmen, bana ‘Tüm kadınları büyülemişsin, hayatımda böyle bir şey görmedim’ dedi ve kıskandığı için bir daha derse çağırmadı. Bizim meslekte rakip durumu vardır, bense meslektaşlarımı severek izler, takip ederim.” “O zamanlar insanlar çok saygılıydı” Geçmişte özel kanallarda yayınlanan dans programlarının oryantali de sevdirdiğini düşünen Şehnaz, aktif dans ettiği yıllarda televizyon imkânı olsaydı, özel günlerde kendisinin de ekran karşısında dans etme fırsatı bulabileceğini ifade ediyor. Oryantal dansın günümüzde popüler olduğunu ancak seyirci kalitesinin düştüğünü belirten Şehnaz, “Hep aileler gelirdi o yıllarda, çok nezihti. Artık eski durum yok, ekonomik olarak da insanlar eğlenceye bütçe ayıramıyorlar. Mesela bir de o yıllarda sadece savcı ve hâkimlerin geldiği bir mekân vardı, yer, içer, aybaşı olduğunda ödeme yaparlardı, aile gibiydik, O zamanlar insanlar çok saygılıydı ve pek yalan konuşmazdı” diyor. Oryantal kostümlerin özel terzilere diktirildiğini, ince taş ve pul işçiliği isteyen bu kostümlerin bazen bir ayda dikilebildiğini kaydeden Şehnaz, pahalı olan bu kıyafetlerden ayda iki defa diktirdiğini ve yeni başlayacağı mekânlarda ayrı kostümler istendiğini anlatıyor. Şehnaz, günümüzde bu kostümlerin kaliteli olanlarının 5- 10 bin civarında olduğunu ama 2 bin liraya da bulunabileceğini belirtiyor. Sahnede talihsiz anlar… Şehnaz, oryantal dansçılarda zaman içinde menisküs, bel ağrısı ve yaşa bağlı kireçlenme ile bel kaymaları olabileceğine dikkat çekerek, kendisinin bu tarz rahatsızlıklar yaşamadığını ifade ediyor. Şehnaz, başına gelen talihsiz olaylar da olduğuna değinerek, şunları söylüyor: “Bir defa ekstraya gitmiştim ve bayanın biri bana saldırdı, saçımı çekti, göğüslerimi tırnakladı. Meğer psikolojik bir rahatsızlığı varmış, kocası özür diledi, götürdü. Ben de oradan sonra Marmara Otel’inde sahne alacaktım, göğüslerim tırnak içinde kalmıştı. Arkadaşlarım sağ olsunlar, fondöten sürerek pullarla üstünü kapattık. Bir de o zamanlar dans ederken müşteriler masanın üstüne çıkmamızı isterlerdi, kadın müşteriler de para takarlardı. Bir gün ben masada dans ederken, kadının biri zincirle belime vurmuştu ve günlerce izi kalmıştı, herhalde kıskançlıktı, bilmiyorum...” Pandemi nedeniyle dans eğitmenliği işine ara veren ve Mersin’deki yazlığında sebze, meyve ve çiçeklerinin bakımıyla ilgilenen Dansöz Şehnaz, “Kadınlar dans etsinler, herkes yaptığı işi özgürce yapmalı” diyor.