Gazeteciler Cemiyeti üyesi Ercan Deva’nın, Nisan ayında çıkan 12. kitabı “Kahkahayı Patlatın”, Didim’den sonra Ankaralı okurla da imza gününde buluştu. Yaklaşık bir yıl önce hayatını kaybeden gazeteci Bekir Coşkun’un anısına yazılan ve Barış Kitap yayınlarından çıkan kitabın yazarı Deva, Zafer Çarşısı’nda sevenleriyle bir araya geldi. 24 Saat gazetesine konuşan Deva, “Toplum olarak mizah yapılmasına geçit vermezsek, sonumuz iyi görünmüyor. Mizah yapanları hoş görmemiz gerekir, mizah aynı zamanda bir çeşit savunma içgüdüsüdür” dedi
SULTAN YAVUZ/ANKARA - Gazeteciler Cemiyeti üyesi Ercan Deva’nın Nisan ayında basılan 12. kitabı “Kahkahayı Patlatın” Ankara’daki Zafer Çarşı’ında yer alan Barış Kitabevi’nde düzenlenen imza gününde okurla buluştu. Bir yıl önce hayata gözlerini yuman gazeteci Bekir Coşkun’un anısına yazılan ve kapak çizimi Karikatürsit Engin Uç’a ait olan kitap, sanat ve siyaset dünyasından pek çok kişinin mizahi yanlarını ya da mizaha konu oluşlarını okuyucuya aktarıyor. İkinci baskısını yapan kitabın ilk imza günü ise Didim’de gerçekleşmişti. Kitabına ilişkin 24 Saat gazetesine konuşan gazeteci Ercan Deva, Türkiye’de en çok ihtiyaç duyulanın mizah olduğunu vurgulayarak, Bekir Coşkun’un da bunu söylediğini belirtti. Coşkun’un 2006 yılında verdiği bir röportajda, Urfa’ya ev yaptırarak, gençler için bir kütüphaneyi hayata geçirmek istediğini söylediğini ancak yapamadığını belirten Deva, “Kendisini Urfa’nın içinden çıkan bir filiz olarak yazıyor. Gezi olaylarının yılmaz muhabiri Makbule Cengiz’le röportajında, geriye dönüp bakınca hiçbir şey yapamadığını düşündüğünü söylüyor ama bence yanılıyor, çok şey yaptı. Türkiye’de bazı insanları uyandırdı ve yeni nesil gazetecilere model oldu” dedi. “Ona göre Türkiye’de her şey mizahtı” Coşkun’un ülkeyi yönetenleri eleştirirken, acı, gözyaşı, yıkım, ızdırap, haksızlık ve kan bıraktığını söylediğini ve bunun doğru bir tespit olduğunu kaydeden Deva, Türkiye’nin tam da böyle bir süreçten geçtiğini ifade etti. Coşkun’un çocuk kitabı yazma fikrini de hayata geçiremediğini ancak çevre ve hayvanlar konusundaki duyarlılığı ile öne çıktığını dile getiren Deva, “İlk defa bir hayvan, köpeği Pako köşe yazarı oldu diyor. Yabancıların bile ilgisini çekti. Ona göre Türkiye’de her şey mizahtı ama aslında kara mizah ifadesi daha doğru olurdu diye düşünüyorum, fakat Coşkun burada yine diplomatik davranmış. Gerçek dostları arasında Emin Çölaşan’ı vurguluyor ve Soner Yalçın, Uğur Dündar, Rahmi Turan ile Sözcü gazetesine rahatsızlığı boyunca yakından ilgilendikleri için minnet duyuyor. Eşi Andree’ya ise kör kütük âşıktı ve doğru insanla evlendiğini söylüyordu. Okuyucuya en güzel mesajı ise şu; ‘Cunda’yı, denizi, iskelemizi, sokakları özledim ama seninle özledim, sensiz hiçbir şey olmuyor sevgilim...’ Bekir Coşkun’un aynı zamanda Atatürk’e toz kondurmadığını, cumhuriyetin ve laikliğin yılmaz savunucusu olarak duruşundan taviz vermediğini de sözlerine ekleyen Deva, bazı çevrelerce hedef tahtasına oturtulan Coşkun’un, bildiğini yazıp savunmaktan asla vazgeçmediğini belirtti. Ercan Deva, mizaha ilişkin de şöyle konuştu: “Kitapta da yazdım, Çetin Altan’ın dediği gibi mizahı ortadan kaldırırsanız, vücudun kasılması gibi toplumsal olarak kırılırız. Toplum olarak mizah yapılmasına geçit vermezsek, sonumuz iyi görünmüyor. Mizah yapanları hoş görmemiz gerekir, mizah aynı zamanda bir çeşit savunma içgüdüsüdür.” Engin Uç, “O zaman da özgürlük diye bağırıyorduk ama...” Kitabın kapağını çizen Karikatürist Engin Uç, yıllardır çizdiğini ve geçmişte Süleyman Demirel gibi siyasetçilerin karikatürlerini sıkça yaptığını, söz konusu siyasetçiyi bazen hayvan bazen bitki şeklinde yapsa da, Demirel tarafından hiçbir zaman mahkemeye verilmediğini vurguladı. Uç, “Karikatüristler şimdi kedi gibi sevimli bir hayvan olarak çizince mahkemeye veriliyorlar, olacak şey değil... Garip bir dönemden geçiyoruz ama en kısa sürede sonlanacağına inanıyoruz. Levent Kırca’nın bir yazısını okudum, Demirel’le sürekli didişen birisi ve bir gün ihtiyaç hasıl olunca yanına gidiyor ve Demirel âdeta kendisine tüm imkânları yağdırıyor. Mesele Kırca’nın bunu kabul edip etmemesi değil, hoşgörüye bakar mısınız? O günlerden bugünlere geldik işte. O zaman da özgürlük diye bağırıyorduk ama bazı şeyleri, bazı kavramların yaşamdaki sınırlarını ya da neye karşılık geldiklerini yaşayarak öğreniyormuşsunuz...” dedi.
Editör: Ahmet Ertüm