İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diploma iptali ve tutuklama kararının ardından birçok şehirde protestolar düzenlenirken, bu gösterilerde çok sayıda genç gözaltına alındı, bazıları ise tutuklandı. Peki yaşanan süreç genç bireylerin adalet sistemine, topluma ve geleceğe dair bakışını nasıl etkiliyor? Gözaltı ya da tutukluluk gibi deneyimler özellikle genç yaşlarda travmalara yol açabilir mi? Uzman Klinik Psikolog Fulya Büyükbaşoğlu, 24 Saat Gazetesi’ne anlattı…

Bu tür süreçlerin psikolojik travma, kimlik karmaşası ve sosyal dışlanma gibi sonuçlara yol açabileceğini belirten Büyükbaşoğlu, gelişimsel olarak kimlik inşasının sürdüğü ergenlik ve genç yetişkinlik dönemlerinde yaşanan gözaltı ve tutuklama gibi stresörlerin, bireyin benlik algısında ciddi sarsıntılara yol açabileceği belirtti.

Büyükbaşoğlu’na göre bu tür deneyimler, kontrol kaybı, tehdit algısı ve damgalanma gibi faktörlerle birlikte travmatik bir etkiye dönüşebiliyor. Özellikle adaletsizlik duygusunun öne çıktığı durumlarda, bireylerde güven problemleri ve sürekli tetikte olma hali gelişebiliyor.

Bcbfcfe7 C834 42Fb A968 4502B22A2C8D

Belirsizlik kaygıyı büyütüyor 

Gözaltı sürecinde bireyin ne zaman serbest kalacağını bilememesi, psikolojik anlamda kontrol hissini zayıflatıyor. Bu durum, genç bireylerde yoğun stres, anksiyete, çaresizlik hissi ve uyku bozukluklarına yol açabiliyor.

Büyükbaşoğlu, bu tür deneyimlerin kontrol kaybı, tehdit algısı, damgalanma ve adalet duygusunun zedelenmesi gibi etkenlerle travmatik etki yaratabileceğini vurguladı. Özellikle adaletsizliğe uğradığını düşünen bireylerde, güven problemleri ve sürekli tetikte olma hali gelişebileceğini aktaran Psikolog, “Belirsizlik, insan psikolojisinde kaygıyı tetikleyen en önemli etkenlerden biridir. Genç bireyler bu süreçte yoğun stres, anksiyete, çaresizlik hissi ve uyku problemleri yaşayabilirler. Özellikle ne zaman serbest kalacaklarını bilememek, geleceğe dair kontrol hissini zayıflatır ve bu da duygu regülasyonunu güçleştirir” dedi.

D4E783D0 062E 11F0 9F16 1Ba6F1332073.Jpg

Uzun vadeli psikolojik etkiler kaçınılmaz

Gözaltı ya da tutuklama sürecinden geçen gençlerin ilerleyen dönemlerde depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) yaşama riski taşıdığı belirten Büyükbaşoğlu, bu riskin ortaya çıkmasında olayın süresi, niteliği, bireyin psikolojik dayanıklılığı ve aldığı sosyal desteğin belirleyici olduğunu ifade etti.

Büyükbaşoğlu, “Gözaltı veya tutukluluk sonrası travmatik yaşantılar bireylerde posttravmatik stres bozukluğu, depresyon ve yaygın anksiyete bozukluğu gibi ruhsal sorunların gelişmesine zemin hazırlayabilir. Bu risk, olayın niteliğine, süresine, bireyin önceki ruhsal dayanıklılığına ve sonrasında gördüğü sosyal desteğe göre değişkenlik gösterir” sözlerini aktardı.

300Dca80 0A35 11F0 99Ca 0Fb0741D66D7.Jpg

Gelecek algısı zedeleniyor 

Tutukluluk sonrası eğitimden uzak kalma ya da sicile işleyen bir durumun gençlerin gelecek planlamasında ciddi baskılar yarattığına dikkat çeken Psikolog, baskıların bireyde hem dışsal damgalanma hissine hem de içsel olarak öz yeterlilik inancının zayıflamasına neden olabileceğini belirtti.

Büyükbaşoğlu, “Bu tür süreçler, bireyin kendine dair olumlu beklentilerini zedeler ve gelecek algısını karamsarlaştırabilir. Özellikle sicile işleyen bir durum, hem dışsal (toplumsal damgalanma) hem de içsel (öz yeterlilik algısının zayıflaması) baskı yaratır. Genç birey kendini dışlanmış ve başarısız hissedebilir, bu da motivasyon kaybına neden olabilir” diye konuştu.

“Damgalanma hissi, bireyin kendine yönelik algısını olumsuz etkiler”

“Suçsuzum ama damgalandım” duygusunun, bireyin öz güveni, topluma aidiyet hissi ve sosyal uyumu üzerinde yıkıcı etkiler yaratabileceğini ifade eden Büyükbaşoğlu, bu duygunun, bireyin sosyal çevreden çekilmesine, kendini değersiz hissetmesine ve topluma yabancılaşmasına neden olduğunu vurgulayarak şöyle konuştu:

“Damgalanma hissi, bireyin kendine yönelik algısını olumsuz etkiler. Kendini değersiz, dışlanmış ve anlaşılmamış hissedebilir. Bu durum öz güven kaybına, sosyal çekilmeye ve topluma karşı yabancılaşmaya yol açabilir. Sosyal uyumu sekteye uğrayan birey ya topluma tamamen kapanabilir ya da öfkeyle tepki verebilir.”

D52E2D17C7Ce9Fdf69649551Ba8Ab376

Toplumsal çelişki kimlik krizini derinleştiriyor 

Toplumun bir kesimi tarafından “kahraman”, diğer kesimi tarafından “suçlu” olarak görülmek, genç bireylerde kimlik karmaşasına yol açabiliyor. Kimlik karmaşasında çelişkili durumların değersizlik ve öfke gibi yoğun duygulara neden olabileceğini belirten Büyükbaşoğlu, “Bu tür çelişkili toplumsal algılar, bireyde kimlik karmaşası yaratabilir. ‘Ben kimim?’ sorusu, zaten gelişimsel olarak sorgulanan bir dönemdeyken, dışsal çelişkili mesajlarla daha da zorlayıcı hale gelir. Bu da kişinin duygu düzenleme becerilerini zorlar, değersizlik ya da öfke gibi yoğun duygular yaşamasına neden olabilir” dedi.

Bu tür travmatik süreçlerden geçen bireylerin kamusal alana, özellikle siyasi, sosyal ve akademik alanlara katılımının baskılandığına dikkat çeken Psikolog, gençlerin fikir beyan etmekten kaçınabileceği, sosyal ortamlardan çekilebileceği ve pasifleşebileceğini ifade etti. Ancak, destekleyici bir sosyal çevre ile bu sürecin tersine çevrilebileceğini de belirtti.

İyileşmenin anahtarı sosyal destekte 

Büyükbaşoğlu’nda göre, bu süreçte aile ve arkadaş çevresinden görülen koşulsuz destek, bireyin travmayı anlamlandırmasında kritik bir rol oynuyor. Yargılamayan, anlayışlı bir çevre, genç bireyin yeniden kendini ifade etmesine, güven duygusunu inşa etmesine ve yaşantısını yeniden yapılandırmasına katkı sunuyor.

Psikolog, konuya dair şu sözleri aktardı: “Aile ve arkadaş desteği, bireyin travmayı anlamlandırmasında ve yeniden güven duygusu geliştirmesinde çok kritiktir. Dinleyen, yargılamayan, kabul eden bir çevre; kişinin kendini ifade etmesine ve yaşantısını yeniden yapılandırmasına alan tanır. Özellikle koşulsuz kabul, bireyin iyileşme sürecini hızlandırır.”

Kandilli, İstanbul'da depremin hissedilen büyüklüğünü açıkladı Kandilli, İstanbul'da depremin hissedilen büyüklüğünü açıkladı

Psikolojik Destek

Psikolojik destek nasıl olmalı? 

Erken müdahalenin ve sürdürülebilir psikolojik desteğin hayati öneme sahip olduğunun altını çizen Büyükbaşoğlu, müdahale programlarının, bireyin güvenlik hissini yeniden inşa etmesi ve damgalanmayı azaltması gerektiğini vurguladı.

Büyükbaşoğlu, “Bu bireyler için travma odaklı psikoterapi, grup terapileri ve psiko-eğitim çalışmaları oldukça etkili olabilir. Müdahale programları bireyin güvenlik duygusunu yeniden inşa etmeli, damgalanmayı azaltmalı ve öz yeterlilik duygusunu pekiştirmelidir. Erken müdahale ve sürdürülebilir destek bu noktada çok kıymetlidir” dedi.

1920X1080 Cmsv2 898921Ab 86D3 5942 A3Ae 8Eb62E48Aa5F 9132888

“Eğitim kurumlarının gençleri sahiplenmesi önemli”

Bu süreçte, aile ve arkadaş çevresinin yanı sıra eğitim kurumlarının duruşunun da oldukça önemli olduğunu söyleyen Psikolog, öğrencilerin en çok vakit geçirdiği okulların, sahiplenici ve kapsayıcı politikalar benimsemesi gerektiğini söyledi.

Büyükbaşoğlu, “Eğitim kurumları bu gençleri dışlamadan sisteme tekrar kazandırmak için esnek ve kapsayıcı politikalar uygulamalıdır. Sivil toplum ise hem savunuculuk hem de psiko-sosyal destek açısından önemli bir rol oynayabilir; hukuki, psikolojik ve sosyal destek hizmetleri sunarak bireyin yeniden güçlenmesine katkı sağlayabilir” sözlerini aktardı.

Muhabir: Cemre Polat