“Şehnaz Tango” dizisi ile başladığı kostüm tasarımlarını “Organize İşler Sazan Sarmalı”, “Kelebeğin Rüyası”, “GORA”, “AROG”, “Kahpe Bizans”, “Gönül Yarası”, “Av Mevsimi”, “Ekşi Elmalar”, “Ali Baba ve Yedi Cüceler,” “Eve Dönüş”, “Hokkabas”, “Mehmed Bir Cihan Fatihi” gibi yapımlarla sürdüren Gülümser Gürtunca, kostüm tasarımı mesleğini 24 Saat gazetesine anlatmaya devam ediyor. Pandemi nedeniyle işine ara veren Gürtunca, Instagram’daki “Kostüm Akademisi” sayfasıyla da bilgi ve tecrübelerini aktarıyor. Röportajımızın ikinci kısmı…
SULTAN YAVUZ/ANKARA - Gülümser Gürtunca, bugüne kadar onlarca film ve dizide çalışmış, bazen bir kovboyu giydirirken bazen 1940’lı yıllardaki bir ailenin kostümünü hazırlamış, bazen bir Osmanlı padişahını giydirirken bazen de fantastik bir dünyayı hazırlamış. Mesleğini çok seven Gürtunca, setlerde çalışmanın çok fazla emek ve zaman istediğini belirterek, kostüm tasarımcılığını seçmek isteyenlere de tavsiyelerde bulunuyor. Gürtunca, pek çok döneme ilişkin kostüm hazırlasa da, günlük hayatında içinde rahat ettiği, sade kıyafetleri tercih ettiğini söylüyor. Gürtunca sorunlarımızı yanıtlıyor… -Kostümlerini hazırladığınız bir yapımı izlerken neler hissediyorsunuz? Yönetmen ya da oyuncu değilsiniz ama filmdeki rolünüz büyük… Hatta bazı karakterler kıyafetleriyle anılıyor, taktığı bir aksesuar ya da giydiği bir elbise moda hâline gelebiliyor. Bir anlamda belirleyici de oluyorsunuz… Gülümser Gürtunca: Ekiple birlikte ilk kez gala gecesinde izliyoruz ve izlerken hep tedirgin oluyorum, açıklarımı yakalamaya çalışıyorum. “Harika yapmışım” dediğim olmadı, biraz mükemmeliyetçi olduğumu kabul ediyorum, pek de keyfini çıkaramıyorum o yüzden. Ceketin arkası mı kalkıyor, potluk var mı diye bakmaktan kendimi alamıyorum, hatta eşim de izlerken dikkat etmeye başladı artık. Bunun yanında Türk sinema tarihinin içindeyim ve şu anda ne olacağı belli değil, sinema sektörü için üzülüyorum, dijital platforma kaydığını görüyoruz ama inanın aynı hissiyatı vermiyor. Sonundan da olsa dijital öncesine yetiştim ve çok gururluyum. Ben 1999 yılında “Kahpe Bizans” ta ustam Sevim Çavdar’ın asistanı olarak sinema sektörüne girdim ve orada 300 kişinin giyinip soyunduğu seti yönettim. Hocam sete gelmiyordu ve bana “Sen yapacaksın” demişti. Benim için hızlandırılmış kurs gibiydi, şimdi sinema yapmamış biri olarak bana teklif etseler kabul edemezdim, cahil cesareti diyorum. Fakat o yüzden iyi işlerin içinde yer aldım, şükrediyorum. -Kostüm tasarımcısı olmak isteyenlere ne önerirsiniz? Gürtunca: Instagram’daki amacım biraz da bu aslında, ülkemizde bu alanda üç üniversite var ve sınavla çok az insan alıyor, mezun olan herkes de bu işi yapamıyor. Özellikle kadınlar için uzun çalışma saatleri, ruhen ve fizikken güç gerektiriyor. Set içinde 160-300 kişilik ekiple çalışmak kolay değil. İstanbul’da organizasyon aynı günde pek çok şeyi yapmayı gerektiriyor. Instagram’da, “Bakın, böyle bir iş de var, siz izliyorsunuz ama arkada da neler oluyor”u göstermeye çalışıyorum. Güzel geri dönüşler alıyorum. Onları izleyenler artık hem filmler başka gözle bakmaya hem de bu mesleği fark etmeye başlıyorlar. “Deneyin, belki hoşunuza gidecek” diyorum. Gözlerini beslemeleri lazım, ben ilk başladığımda ve öğrencilikte, araştırma yapmak haftaları alır, kütüphaneden kaynak bulur, resimlerin fotokopisini çektirirdik. Şu anda saniyeler içinde pek çok sitede, örneğin Pinterest’te vakit geçirip her şeye erişebilirler. Mesela altı aydır müze arşivlerini geziyorum sanalda, o kadar ilham verici elbiseler var ki… Modanın nasıl bir illüzyon olduğunu, nelerin yeniden ısıtıldığını görebiliyorsunuz. Kostüm tarihine dalan bir insan zaten okumaya başlıyor. Kendilerini her anlamda geliştirsinler ve ellerindeki telefonlarda neye baktıklarına dikkat etsinler, estetik bir vizyon oluşturmakta bu önemli… “2012 yılında evlendim ikinci ayda Zonguldak’a gittim” -Kostüm Akademisi adında bir Instagram hesabınız var. Hem Instagram’a hem kişisel web sitenize gelenler, genelde mesleği yapmak isteyenlerden mi yoksa hobi olarak görenlerden mi oluşuyor? Gürtunca: Daha çok moda tasarımı okuyanlar, ilgi duyanlar ve çok iyi dikiş diken ev hanımları var. Onlara vaatte bulunamam, yüz yüze eğitimleri kapalı gruplarla yapmayı istiyorum ama orada öne çıkanlara da sektörde iş imkânı sağlayabilirim. Fakat bunun için hayat tarzını elime vermeli, sabah 07.00’den gece 11.00’e kadar altı hafta yoksun mesela. Örneğin 2012 yılında evlendim ikinci ayda Zonguldak’a gittim. Eşim ziyarete geldi falan… Çok sevmesi ve bunu tercih etmesi gerekiyor. -Eski ayakkabıcılar ya da terziler, dedemizin ya da babamızın ceketini, ayakkabısı götürdüğümüzde “Çok iyi işçilik” ya da “Nerede kaldı eski kumaşlar, dikişler” diyor. Eskiden daha fazla mı özeniliyordu ya da bir tarzı mı vardı? Gerçi şimdilerde ikinci el vintage kıyafetlere de ilgi var…. Gürtunca: Eskiden konfeksiyon yokken, kadınların çoğu dikiş dikiyordu ya da eve gelip seninle özel çalışan kadınlar vardı. “Kelebeğin Rüyası” için Zonguldak aile albümlerine bakarken kadınların elbiseleri birbirine benziyordu ama çok özgünler. Hazır giyimle birlikte bu değişti ve özel diktirmek çok pahalı. Vintage dönemden eski parçaları kombinleyerek kendi stilini oluşturabiliyor insanlar. Sürdürülebilirlik açısından önemli, bu kavram herkesin ağzında sakız hâline geldi ama en azından ben bir şey alırken düşünüyorum. Benim rahat ettiğim kalıplar zaten terzide duruyor, diktirebiliyorum. İnsanlar da ya kendileri dikecek ya da vintage kullanacak. Kumaşlar ve iplikler eskisi gibi değil, fiyatlar uçuk ve polyesterle karışık kumaşlar var. Eski tip kumaşları bulmak zor, dedenin ceketini götürünce terzinin gördüğü o tokluk, hacim yok artık. Şu anda veganlık akımıyla da gelen, deri gibi gözüken kauçuktan yapılma ürün de var. Biraz karışık bir dönem, inovatik kumaşlar doğaya ve bize zarar vermemek üzere üretiliyor. Bir de su konusu var, sularımız azalıyor… Eski kumaş yok ama o kumaşı üretecek dünya da yok artık, buna el vermiyor. Moda da kendi yolunu bulacaktır. -Kişisel olarak siz hangi dönemin kıyafetlerini beğeniyor ve nasıl giyiniyorsunuz? Gürtunca: En çok 1920’lerin elbiselerini seviyorum, art nouveau dönem olarak. Şekillerdeki akışkanlık çok hoşuma gidiyor ama ben konformist biriyim, içinde rahat ettiğim şalvar mesela yaz boyu giyerim. Hem hareket kabiliyetini artırıyor de ferah tutuyor. İkinci olarak da ipek ve pamuk karışımı diktirdiğim bluzlarım, tek tip. Gece elbiseleri bir kaç dönemi yansıtır ama çok dönem giymem. Kundura atölyelerine yaptırdığım bir kaç özel ayakkabıyı giymeyi seviyorum. Şapka vazgeçilmezim, yaz-kış çok rahat kullanıyorum. Vintage çok giymem, belki paltoda olabilir. Polyester ise hiç kullanmıyorum… [caption id="attachment_217210" align="alignleft" width="700"] Kostüm tasarımcısı Gülümser Gürtunca[/caption] “Kıyafet sizi anlatan şeydir” demek iddialı olur, benim için konfor demek” -Kıyafet bize ne gösterir, neyin bilgisini verir? Araştırmacılar buradan yola çıkarak ne tür verilere ulaşabilir? Gürtunca: Kıyafet, moda sektöründeki insanlar tarafından, “Kelimeler olmadan, bir insanın sana baktığında seninle ilgili bir fikir sahibi olabilmesi” diye tanımlanır ama bence bu, karşı tarafın algısına göre değişiyor. Onun algısı ne kadarsa, onu görür bence. Mesela benim V yakalı, artık üretilmeyen pamuk ve bürümcükten dikilmiş, hiç bir özelliği olmayan bir bluzum var. O kadar rahat ediyorum ki… Sürekli üstümde görenler, “Hep bunu giyiyor” diye düşünebilir, bunu bilen ise “Bürümcük mü, el tezgâhı mı?” diye soruyor. “Kıyafet sizi anlatan şeydir” demek iddialı olur, benim için konfor demek. Yansıtmaktan çok benim içinde ne hissettiğim önemli. Her moda olanı giymeye çalışmayı da anlamıyorum, yakışıyorsa tamam da, rahat hissetmiyorsan para ve zaman kaybı… -Belgesel kanallarından birinde İngiltere kraliyet ailesinin kıyafetleriyle ilgili bazı programlar var. İnanılmaz ciddiye alıyorlar ve o kostüm ya da kıyafetleri hazırlayanlar profesör gibi bilgi aktarıyor, ayrıntı veriyor. Keza tarihi filmlerinde de kostümler göze çarpıyor. Siz de böyle bir program yapmak ister misiniz? Instagram hikâyeniz oraya evrilebilir mi? Gürtunca: Çok kıymetli tabii. Ben sosyal medyayı kullanırken içerik üretmek çok hoşuma gitti, formatımı genişletmek istiyorum. “Yahşi Batı” ve “Kelebeğin Rüyası” röportajlarım çıktı ama Netflix’te vizyona girince de böyle şeyler konuşulabilir. Özellikle kostümle ilgili yapmak isterim, nelerin merak edilebileceğini biliyorum. Bazı filmlerde set arkası DVD’lerde yer alabiliyor ama şu an çok az dizide kamera arkası var. Yapmak isterim yani… -Pandemi sürecini yaşıyoruz. Sizin mesleği nasıl etkiledi? Gürtunca: Alerjik astımım nedeniyle sürekli maske takmak kötü etkiliyor. O yüzden iş almadım, takipçilerimden de görüyorum Korona’nın hâlâ nasıl etkili olduğunu. Çekimser bakıyorum, stres altında iş yapmak da verimliliğimi düşürür, göze alamıyorum. Bir süredir Kaş’ta minik bir köyde yaşıyoruz. Ama seti çok özledim, o heyecanı, İstanbul’u bile…. Garip şekilde içime sinmiş o sürprizli hâli. Hemen çalışırım gibi bir hissiyatım yok, Kostüm Akademisi bu süreçte çok iyi geldi. Ocak ayından beri beni diri tutuyor. Minik minik de olsa orada işe yaradığımı hissediyorum. Hesabı açtıktan bir kaç ay sonra MediaCat dergisi, Kostüm Akademisi’ni “En Yaratıcı 50 insan” arasına aldı. Gelen mesajlarda, “Moda tasarımcıları için Türkçe içerik bulamıyorduk”, diye çok yorum aldım. O şeklide dikkat çekmek hoşuma gitti, işi başka şekle dönüştürmüş oldum ve o dönüşümle birlikte yeni kapılar açılabilir. Olması gereken yere varacaktır… -Teşekkürler…
Editör: Ahmet Ertüm