Mehmet Necati GÜNGÖR Kültür Bakanlığı’nda çalıştığım yıllarda çok değerli bir insanı tanımış ve O’nu çok sevmiştim. Yapı Tesisler Daire Başkanı Aslan Tin. Çok iyi bir in...

Mehmet Necati GÜNGÖR Kültür Bakanlığı’nda çalıştığım yıllarda çok değerli bir insanı tanımış ve O’nu çok sevmiştim. Yapı Tesisler Daire Başkanı Aslan Tin. Çok iyi bir insandı. Aynı zamanda hemşerimdi. Çok iyi anlaşırdık. Birkaç yıl önce rahmetli oldu. Anlatacağım fıkra O’nun anlatımından: “Erzurum’da huysuz bir koca varmış. Hanımının yaptığı her şeye bahane bulurmuş. Bir misafir davetinde hanımı çeşit çeşit yemekler yapmış, pilavın yanına bir de hoşaf ilave etmiş. Yemekler çok lezzetli imiş, onlar için söyleyecek söz bulamamış. Huysuz herif bahane bulacak ya; bu defa hoşafa takmış. “Ola ğari, bu hoşav niye ele duri?” diye sormasın mı? Hoşafın danesi yok demek istemiş garibim. Merkez Bankası ile dolar arasındaki ilişki gibi. Merkez Bankamız bu dolar denilen paraya bir türlü yaranamadı. O faiz indirdikçe, dolar inada binip hep yukarılara çıktı. Osmanlı döneminde Yeniçeriler bazen yemekleri bahane ederek isyan ederlermiş. Sanırım, 1. Murat Döneminde sofraya getirilen hoşaf yağlı bir kepçe ile karıştırılmış, hoşafın üzerinde bir yağ tabakası belirmiş. Bu da Yeniçerileri kızdırmış. “Hoşafın yağı” darbımeseli ise buradan geliyor. Merkez Bankasının hoşafı da hora geçmiyor. O indirdikçe, dolar bindiriyor. Rahmetli Erbakan’ın emme basma tulumbası gibi. Hemşerim Ayşe’nin yorumu da ilginç: “Dolar artık kur yapmıyor, öpüp geçiyor.” Büyük ortak “ben ekonomistim” diyor. Küçük ortak ise ekonomiyi aksamlı k ile ifade ediyor. Ekonomi, ekonomi olmaktan çıkınca böyle oluyor zahir. Reisimizin dediği gibi “ortada nas var.” Faiz dinimizde haram sayılıyor. “Ben faiz taraftarlarıyla yürümem” demesi boşuna değil. Bu sözleri grupta alkışlamayan bir kişi vardı. Ekonomiden sorumlu bakan. Bir Cuma gecesi onun da ipi kesilebilir. Sürprizlere hazır olun! [caption id="attachment_228286" align="alignright" width="491"] (Film Denetleme Kurulu üyeliğim sırasında sanatçılarımız Kartal Tibet ve Kadir İnanır arasında)[/caption]

Kadir İnanır

Kültür Bakanlığı yıllarım. Bir çalışmam nedeniyle dönemin bakanıyla tatsız bir an yaşamış, “siz memnun olasınız diye yapmadık” diyerek kişiliğimi korumaya çalışmıştım. Sonradan Personel başkanını çağırmış, beni Ankara dışında bir yere tayin etmek istediğini söylemiş. O başkan denileni yapmamış, bana Film Denetleme Kurulu üyeliği önermişti. Böylece sürgünden kurtulmuş, o zamanlar sansür kurulu diye bilinen kurulun bir üyesi olmuştum. Kadir İnanır’la tanışmam bu günlere rastlar. Bizi heyet olarak İstanbul’da bir kafede ağırlamıştı. Nazik, kibar, değerli bir insandı insan olarak. Ancak O, aynı zamanda ülkemizin değerli bir sanatçısıydı. O’nun filmleri hafızalarımızdaki yerlerini koruyor. Kadir İnanır’ı pek sevdik. Hastalığını üzüntü ile öğrendik. Allah’tan bu yakışıklı aktörümüze şifalar diliyoruz. En kısa zamanda aramıza dönmesini, sanat camiasındaki değerli yerini almasını bekliyoruz. Yüce Allah’tan Kadir İnanır için şifalar diliyoruz. O tanışıklığımızda Kadir İnanır’ın çok dürüst bir kişilik olduğunu da anlamıştık. Bir filminde milleti dolandıran müteahhidi alnından vurduğunu anlatırken, yüz hatlarından bunu okumuştuk. Ülkemizin, Kadir İnanır kalibresinde sanatçılara ihtiyacı var. Sayılarının artmasını, mevcutlarının ömürlü olmalarını diliyoruz. Sanatçılarımızı hem seviyor, hem saygı duyuyorum. “Sanatsız bir milletin damarları kurumuş demektir.” Diyen Yüce Önder’imizi de çok seviyoruz. Mekânı cennet olsun inşallah. Kadir İnanır’lar, O’nun açtığı kutlu yolda, O’nun aydınlığı ile yol aldılar. Yolları açık olsun.