“Çizginin Çamura Söylediği” sergisi Krişna Sanat Merkezi’nde

SULTAN YAVUZ- Sanatçı Hüseyin Şahbudak’ın “Çizginin Çamura Söylediği” adlı desen ve seramik heykel sergisi, 11 Ocak ile 09 Şubat 2022 tarihleri arasında Ankara Krişna Sanat Merkezi’nde izleyicisiyle buluşuyor. Desen çalışmalarında at ve Kangal köpeği formunu kullanmasıyla bilinen Şahbudak’ın seramik heykelleri de ilk kez bu sergiyle meraklıların beğenisine sunuluyor. Resimlerinde desen çalışmalarının belirleyici olduğu Şahbudak, kendine has figürlerini zaman zaman Anadolu kültürüne ait sembollerle izleyiciye sunuyor. Şahbudak’a göre resimde desen başat bir role sahip ve ifade etmek istediklerinde en önemli işlevi görüyor. Sanatçının desenlerinde ve boya resimlerinde öteden beri gösterdiği at formunun belli hareketleri ve portreler, bu sergide üç boyutlu seramik işler olarak da kendini gösteriyor. Şahbudak’ın yaptığı heykeller, ilk kez “Çizginin Çamura Söylediği” sergisinde izleyiciyle buluşuyor. Şahbudak, “Sanat alıcısı hâlâ sergilere çok gelemiyor, kokteyl yerine sembolik bir açılış düzenleyebiliyoruz” Sergiye ilişkin 24 Saat gazetesine konuşan Hüseyin Şahbudak, pandemi sürecinin özellikle sahne sanatçıları ve müzisyenler için ağır sonuçlar yarattığını ve bu nedenle birçok müzisyenin intihar haberini “Kendi başına gelmiş gibi üzülerek” takip ettiğini vurguladı. Müzisyenlere destek olmak için sanatçıların dayanışma gösterdiklerini kaydeden Şahbudak, “Önemli sanatçılar simgesel olarak enstrümanlarını satılığa çıkardı, biz de destek olmaya çalıştık” dedi. Ressamların ise söz konusu süreçte biraz daha farklı bir durumda olduklarına dikkat çeken Şahbudak, “Bireysel bir sanat olduğu için, ressamın üretmesi için başkalarına gerek yok. Hâliyle, bizler evlerimizde ya da atölyelerimizde çalışmaya devam ettik, ben de bu süreci üretken şekilde değerlendirmeye çalıştım. Bunun yanı sıra, bizler için de daha farklı zorluklar meydana geldi; ürettiklerimizi izleyicilerle paylaşamamak gibi... Pandemi nedeniyle, sanat alıcısı hâlâ sergilere çok gelemiyor, kokteyl yerine sembolik bir açılış düzenleyebiliyoruz. Oysa kokteyler, bizim işimizde bir ritüeldir, bu vesileyle insanların sosyalleştiği, bağ kurduğu ve sanatı paylaştığı bir alan yaratılır. İnsanlar hâla sergilere gelmeye çekinse de, biz tutkumuzdan dolayı üretkenliğimizden taviz vermedik” diye konuştu. “Heykel benim için geciken bir sevda” Öğrencilik yıllarında eğitim konsepti içinde bir takım heykel çalışmaları yaptığını ancak bunun, o süreyle sınırlı kaldığını ifade eden Şahbudak, heykelin hep yapmak istediği bir sanat olduğunu belirterek, şöyle konuştu: “Heykel yapmak zordu, pandemide sanatçıların ayakta kalabilmesi, atölye kurmak ve malzeme alabilmek çok zor, yeni yetişen gençler içinse çok daha zor... Heykel için ayrı bir düzenek, alan ve materyal gerekiyor ki, bu da pahalıya mâl oluyor. Resme çok yoğunlaştığım için ve heykel benim için geciken bir sevda alanı olduğu için, pandemideki kapanmayla birlikte içine daldım. Çok severek yaptım, geç de olsa iyi bir yerden yakaladığımı düşünüyorum ve özellikle seramik biraz daha değişik... Yani, ağaç, mermer gibi malzemeleri de seviyorum ama seramik, tam da heykel ile resim arasında duruyor sanki... Bu sergideki seramiklerde sır ya da çok renk kullanmadım ama ileriki dönemde kullanmayı düşünüyorum. Başarılı işler yapacağımı düşünüyorum. “İnsanların köle gibi çalışmaları, kendileriyle barışık olmayan, ruh dünyası dengesiz, yalnızlaşmış ve bunalımlı bireyleri beraberinde getirdi” Sanat disiplinlerinin sadece malzeme ve teknik olarak birbirinden ayrıldığını ya da birleştiğini kaydeden Şahbudak, ses, vücut hareketi, yazı, görüntü, boya ya da çamurla duygunun, düşüncenin ya da bir fikrin anlatılabildiğini belirterek, bu anlamda heykelin çok güçlü bir anlatım yolu olduğunu vurguladı. Üç boyutun, resimden çok farklı olduğunu ve sergideki heykel figürlerinde resimlerindeki klasik at duruşlarını yapmaya çalıştığını ifade eden Şahbudak, yaptığı ilk heykelle birlikte, bu sanatın bambaşka olduğunu, kendine has açmazları ve sorunları olduğunu fark ettiğini söyledi. Şahbudak, “Bu andan sonra heykeli resim gibi düşünmekten vazgeçtim ve böylece daha güçlü işler ortaya çıkmaya başladı” dedi. Her çağın, kendi dönemine ilişkin zorlukları ve kolaylıkları olduğunu hatırlatan Şahbudak, geçmiş dönemde de trajedilerin ve acıların yaşandığının altını çizerek, bununla birlikte eski dönemde insanların doğayla daha barışık olduklarını, günümüzde ise daha mekanik, soğuk ve çıkarcı kişiliklerin yaygın olduğunu belirtti. Özellikle Fransız İhtilali ve İnsan Hakları Beyannamesi’nin, insanlık tarihi için dönüm noktası olduğunu kaydeden Şahbudak, günümüz dünyasında insanların köle gibi çalışmalarının, kendileriyle barışık olmayan, ruh dünyası dengesiz, yalnızlaşmış ve bunalımlı bireyleri beraberinde getirdiğini sözlerine ekledi. Şahbudak devamla şöyle konuştu: “Ben, at kimliğini kullanarak yaşamı ve insanları anlatıyorum; at bir sembol olarak varlık gösteriyor. Meselem at değil, elbette onun sıcak olması, insanla samimi bir bağ kurması, kültürde başat olması önemli ama resim bir kurgudur, armonidir yoksa at, kuş, insan fark etmez. At yaparsınız kötü ya da güzel olur. Güzel konulardan kötü işler ya da basit şeylerden iyi işler çıkabilir. Uygarlık atla başladı ve bu topraklarda, Anadou kültüründe, mitolojide, öykülerde sıkça yer alır, örneğin Köroğlu destanında çok önemli bir yeri vardır. Çocukluğumda da atları yakından tanıma ve sevme fırsatı buldum, buradan hareketle bugünlere taşınan bir figür oldu ama benim atları sanata konu etmem bir sembol biçimidir...” Krişna Sanat Merkezi’ne, Kennedy Caddesi, No: 29/3 Kavaklıdere/Ankara adresinden ulaşabilirsiniz.