Yapımcı, radyo ve televizyon sunucusu Erhan Konuk, henüz 23 yaşında başladığı radyo yolculuğunu televizyona da taşıyarak, önce “Pop Vizyon” adıyla, sonra “Pop Saati” ismiyle TRT’nin dünya müziğine açılan kapısı oldu. Türkiye’deki en uzun program unvanıyla 25 yılı tamamlayan “Pop Saati”, yayın hayatına 1987 yılında başladı. TRT Ankara Radyosu’nda görüştüğümüz Erhan Konuk, radyoculuğun dününü ve bugününü 24 Saat gazetesine anlattı. Röportajımızın birinci kısmı…

SULTAN YAVUZ/ANKARA - İlkokul ve ortaokul yıllarında heyecanla beklediğim “Pop Saati”nin sunucusu Erhan Konuk ile röportaj yapmak üzere TRT Ankara Radyosu’na gidiyorum. Yol boyunca kafamda görüntüler uçuşuyor. Tek kanallı yıllar, sonra Star TV ile neye uğradığımızı şaşırmamız. Her şarkıya o an ulaşılamadığından ya radyodan siz kaset doldurur ya da kasetçiden “karışık kaset” alırdınız. O kaset bazen sarar, kalemle uğraşırsınız düzeltmek için. Sonra CD devrimi ve gerisi mâlum… “Pop Saati” “Müzik Yelpazesi” ile birlikte TRT’de devrim niteliğindeki yabancı müzik programlarıydı. Benim kuşağımdan pek çok kişinin çocukken izlediği ilk yabancı klipler bu programlara aittir. “Ne günler… “ diye düşünüyorum. Müzik ne kadar da kıymetli; şu anda kıymeti kalmayan pek çok şey gibi… Bekleme salonunda otururken, kapıdan Erhan Konuk giriyor ve bazı insanlar sanki yaşlanmıyor, sadece yaş alıyor gibi. Tanıdık, sıcak bir sesin eşlik ettiği jest ve mimikler, zaman makinesine binmişim gibi hissettiriyor. Huzurlu ve mutlu hissediyorum. Söyleşi yapacağımız odaya doğru ilerlerken uzun koridorlardan geçiyoruz ve her kapının üzerinde, odanın ne için kullanıldığına ilişkin bilgi levhaları bulunuyor. Nihayet odaya çıkıyoruz ve sohbet başlıyor… Erhan Konuk’un da belirttiği gibi, aslında hangi mesleği edineceğimiz ya da nasıl bir serüvene atılacağımız genellikle çocuk yaşlarda kendini belli ediyor. 1964 yılında Ankara’da doğan Konuk da, 1970’li yılların başında yaz aylarında Mersin’de yaşayan anneanne ve dedesini ziyaretlerinde radyonun sihirli dünyasıyla tanışmış. Deniz kenarı olmasının verdiği açıklıkla TRT’nin yanı sıra, Kıbrıs, Suriye ve Mısır gibi pek çok ülkenin radyo frekansının da dinlenebildiği Mersin, Konuk’un hatıralarına işleyecektir. “Hep iki mesleği olmak isterdim; diplomat ve yayıncı” diyen Konuk, zaman içinde ikisinin ortak noktasının “temsil etme kabiliyeti” olduğunu fark etmiş. Konuk, “Yayına çıkınca kurumu, diplomat olunca ülkenizi temsil ediyorsunuz ve bu kabiliyet gerektiriyor. Fakat hayat bana bunun için doğrudan izin vermedi, mesela Hacettepe Üniversitesi’nde aldığım istatistik eğitimi ile işim doğru orantılı değil. İnsanlar genelde sevmedikleri işleri yaparlar, bense çok şanslıyım, işimi çok seviyorum ama bunun sebebi ısrarcı olmamdı. Genelde radyo, televizyona basamak olarak kullanılır ama ben radyocu olmanın büyük bir avantaj olduğunu ve inanılmaz keyif aldığımı söyleyebilirim” diyor. “O yıllarda bugünkü gibi gençlerin ön alması çok yaygın değildi” Hazırlayıp sunduğu “Pop Saati” programının 25 yıllık süreyle Türkiye’deki en uzun televizyon müzik programı olduğuna dikkat çeken Konuk, radyonun televizyondan önce var olan bir kitle iletişim aracı olduğunu ve bu nedenle bir çok ilkin de orada yaşandığını belirtiyor. Bir radyocunun aynı zamanda çok iyi metin yazdığını vurgulayan Konuk, şöyle konuşuyor: “Dikkat edin, televizyonda metin yazarı diye başlık vardır, altında da yazan ya da yazanların isimleri yer alır. Radyoda zaten radyocu metin yazmak zorundadır, televizyondaki prodüktörlerin içinde iyi metin yazan yok mu? Var ama bu, televizyonda daha çok hizmet alımı şeklinde olur. Radyocu doğal olarak işini yazarak yapar. O sebeple de radyonun burada ön alması, televizyon tarafından izlendi. Radyo programcısı meslek büyüklerimize baktığımda, onların yayıncılıkta daha ileride olduklarını gördüm ama yaptıkları programlar daha çok sanat ağırlıklıydı. Mesela bir sanat galerisinin gezilmesi, yapılan söyleşiler gibi… 1980’li yıllarda ise video klip endüstrisi ilerlemeye başlamış, ürünler artmış ve bu görüntüler geldikçe genelde dolgu malzemesi olarak bunlar kullanılmaya başlanmıştı. Burada Pop Saati’nin görevi ortaya çıkıyordu, bu da sadece video klip içerikli ilk televizyon programı olmaktı. Dört başı mamur bir video klip programı nasıl olacaktı? İlk başta ayda bir periyodla 45 dakikaydı ve adı da ‘Pop Vizyon’du. İlk yayın 31 Ekim 1987 tarihiydi ve bir Cumartesi gecesiydi. Benim için önemliydi çünkü 23 yaşındaydım, o yıllarda bugünkü gibi gençlerin ön alması çok yaygın değildi, bu tarz işler daha tecrübeli isimlerden beklenirdi. Demek ki güven telkin etmişim ki, bu konuda sağ olsunlar o zamanki TRT yöneticileri ve sonrasındakiler beni hep destekledi ama ben iş disiplini içinde TRT’de işimi aksatmadan yapmaya gayret ettim. Tavrımda en ufak bir değişiklik olmadı, orada anladım ki hem işinize olan bağlılığınız, ciddiyetiniz önemli kavramlar hem de iletişim çok önemli bir araç...” 25 yılın sırrı Konuk, dünyada ve Türkiye’de iktidarların sürekli değiştiklerini ve farklı siyasi görüşlerin iktidarda olduğunu hatırlatıyor. 25 yıllık program süresi boyunca bunu aklından çıkarmayan Konuk, bu konuda daima özen gösterdiğini ve program çizgisini bozmadığını kaydediyor. Bu tavrı nedeniyle hangi görüşten olursa olsun, herkes tarafından saygı gördüğünü ifade eden Konuk, “Ben de işime saygı gösterdim ve hem radyo hem de televizyonda eş zamanlı olarak, Türkiye’de kesintisiz program yapan tek kişiyim herhalde. Çünkü bazı meslektaşlarımız programa başlasa bile kısa sürebilir, radyoyu ya da televizyonu tercih ederler. Ben de o kesinti hiç olmadı” diyor. Meslek büyüklerinden her zaman destek gördüğünü vurgulayan Konuk, programın başarısına ilişkin geri dönüşleri de şu sözlerle ifade ediyor: “Programın, Türkiye’de özellikle Türk popüler müziğinde mesleğe giren veya halihazırda o dönemlerde müzisyen, şarkıcı, besteci, söz yazarı veya video kliplerle ilgilenen yönetmenler için önemli bir atölye çalışması olduğunu düşünüyorum. O zamanlar uydu da olmadığı için dünyadaki video klipler, sadece TRT’nin imkânları dâhilinde izlenebiliyordu. O programı hazırlayıp sunan kişi de ben olduğum için Türkiye’deki popüler müziğin, cazın ya da rock müziğinin ünlü isimleri tarafından çeşitli vesilelerle takdir edildim. ‘Sen bizim dünyayla aramızdaki köprüydün, teşekkür ederiz’ derlerdi ve ben de ‘Doğru, köprü görevi gördüm ama TRT bana bu imkânı vermeseydi, böyle bir şey yapma şansım olmazdı’ diye yanıtlardım. Radyo dinleyicileri “Bizi radyoyla buluşturan, radyodaki formatlardır” diyen Konuk, formatların da tıpkı kimlik kartı gibi bilgi verdiğini ve formatın gazetedeki isminin de künye olduğunu dile getiriyor. Bazı radyo ve televizyon kanallarının haber ağırlıklı, bazılarının belgesel, bazılarının da müzik ağırlıklı olduğunu kaydeden Konuk, farklı müzik türlerine göre radyo dinleyicilerinin oluştuğunu söylüyor. Konuk, ABD ve Büyük Britanya’nın müzik ve yayıncılık konularında önde olduklarını ve önderlik ettiklerini belirtiyor. Müzik radyosu ve konuşma radyosu olarak, iki tür radyo olduğunu, formatların ise ne tarz yayın yapılacağının karar verildiği bir ayrım noktası olduğuna dikkat çeken Konuk, müzik radyosunda en az yüzde 70 müzik, yüzde 30 konuşma olması gerektiğini; konuşma radyosunda ise aynı durumun tersinin geçerli olduğunu sözlerine ekliyor. Türkiye’de halk müziği dinlemek isteyenlerin TRT Türkü’yü, Türk Sanat Müziği dinleyenlerin TRT Nağme’yi ve haber dinlemek isteyenlerin de TRT Radyo 1’i dinleyebileceklerini ifade eden Konuk, bu konuda da şunları paylaşıyor: “TRT bu işin kaynağıdır. Bu işler TRT’de hem teknik hem istatistik hem de bilimsel yönden yapılmıştır. TRT’nin yetiştirdiği meslek erbapları, isim yapmış şarkıcılar, yorumcular, müzisyenler, yöneticiler çoktur… Bu işin gerçek yeri TRT’dir. TRT Nağme’nin içinde Klasik Türk müziği de vardır, Hamamizade İsmail Dede Efendi ya da Padişah III. Selim’in besteleri… Tüm bu kültürler TRT yoluyla aktarılabiliyor. Öte yandan, Allah rahmet eylesin, mesela Türkiye’de köy köy gezerek Anadolu’nun o muhteşem coğrafyasında yer almış türküleri derleyen Muzaffer Sarısözen’in günümüze getirdiği bir hazine var. Biz de aynı şekilde onu gelecek nesillere sunmak zorundayız… Örneğin Karadeniz kıyı şeridi boyunca yayın yapan bölgesel radyolarda da, o programın yapımcıları o kültüre ne kadar hâkimse, bunu o kadar yansıtır ve böylece hem o kültür yok olmaz hem de oradaki yöre insanını memnun etmiş olursunuz. Türkiye bir tarih hazinesinin üstünde oturuyor, Anadolu toprakları çok değerli. Geçmişten günümüze inanılmaz uygarlıklar gelmiş, imparatorluklar kurulup yıkılmış. Bir inşaat kazısında bile tarihi eserlerin çıktığı bir ülkede yaşıyoruz...”