Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği finansmanıyla yürüttüğü Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında düzenlenen Basın Evi Söyleşileri, Türkiye’nin en kritik meselelerinden biri olan Kürt meselesini bu kez gazetecilik perspektifiyle ele aldı. “Kürt Sorununda Çözüm Arayışı Süreçleri ve Gazetecilik” başlıklı söyleşinin konukları gazeteciler Namık Durukan ve Mahmut Bozarslan oldu.

Söyleşi, Kürt sorununda geçmişten bugüne yürütülen çözüm arayışlarını ve bu süreçlerde gazetecilerin yaşadığı zorlukları gündeme taşıdı. Moderatörlüğünü gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun üstlendiği etkinlikte, sürecin sahadaki yansımaları ve medyada temsili de değerlendirildi.

Gazeteci Mahmut Bozarslan

Bozarslan: Bildiri Diyarbakır’da umut yarattı ama hayal kırıklığı da büyük

Söyleşide ilk olarak konuşan gazeteci Mahmut Bozarslan, Kürt halkı arasında çözüm arayışına yönelik algıyı ve güncel gelişmelerin sahadaki karşılığını değerlendirdi. Bozarslan, fesih kararı alan terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan adına yapılan açıklamaya dikkat çekti.

Bozarslan, “Bildiride silahlı mücadelenin gereksiz görüldüğü ima edildi. Bu, toplumda özellikle de Diyarbakır’da büyük bir heyecan yarattı. Devlet Bahçeli’nin DEM Partilileri selamlaması bile ‘Yeni bir süreç mi başlıyor?’ sorusunu gündeme getirdi. Ancak birçok kişi, bildiriden çok daha fazlasını bekliyordu. Bu yüzden umut kadar hayal kırıklığı da büyüktü” diye konuştu.

Bazı Diyarbakırlıların bildirideki umut verici söylemleri Öcalan’a duydukları güven üzerinden yorumladığını ve duygusal tepkiler verdiğini ifade eden Bozarslan, zamanla bu umutların yerini yeniden umutsuzluğa bıraktığını vurguladı.

Bozarslan, “Konuştuğumuz birçok kişi ‘Öcalan’ın bir bildiği vardır’ diyerek umutlu olduklarını söyledi. Ancak bildirinin ardından zaman geçtikçe bu umut azaldı. İnsanlar yine beklentiye girdi ama bunun karşılığı tam olarak verilmedi” dedi.

Gazeteci Namık Durukan

Durukan: Çözüm süreçleri yalnızca Türkiye içindeki dinamiklerle değil, dış politikayla da şekilleniyor

Söyleşinin diğer konuğu gazeteci Namık Durukan, 2013-2015 yılları arasında Türkiye’de yürütülen Çözüm Süreci’nin perde arkasına dair dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Durukan, Milliyet Gazetesi’nde çalıştığı dönemde “Oslo Tutanakları”nın yayınlanmasıyla sürecin kamuoyuna taşınmasında önemli bir rol oynamıştı.

Son sürecin gizli yürütüldüğünü belirten Durukan, “2013 sonrası çözüm süreci uzun bir sessizliğe büründü. Fakat bir süre sonra kamuoyuna yansımayan temaslar yeniden başladı. Bu görüşmeleri başlatan Öcalan’dı. Cezaevinden verdiği mesajlar karşılık buldu ve süreç yeniden filizlenmeye başladı. Ancak bu defa hükümet, daha önce yaptığı gibi süreci kamuoyuyla paylaşmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sürecin uzamasının kendi siyasi dengeleri açısından olumsuz etkileri olacağını görerek süreci sonlandırmıştı” sözlerini aktardı.

Türkiye’nin dış politika yöneliminin, özellikle Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürt varlığıyla doğrudan ilişkili hale geldiğini belirten Durukan, çözüm süreçlerinin uluslararası gelişmelerle de doğrudan bağlantılı olduğunu söyledi ve Kuzeydoğu Suriye’deki Kürt yönetiminin taleplerine dikkat çekti:

“Tartışmaların çoğu kuzeydoğu Suriye üzerine yapılıyor. Oranın kontrolünün ele alınması üzerine konuşuluyor. PKK ile yapılan silah bırakma görüşmelerinde kuzeydoğu Suriye’yi de kapsadığı söyleniyor. PKK’dan bununla ilgili net açıklamalar gelmedi. Kuzeydoğu Suriye’deki yöneticilerin yaptığı açıklamalarda ‘bizim Türkiye’yle bir bağlantımız yok’ denildi. Türkiye’yle görüşmek istemediler, ‘Muhatabımız Şam’dır’ dediler.

Kuzeydoğu Suriye’nin Şam’la bir araya gelmesi pek mümkün görünmüyor, bu çelişki Türkiye’yi de etkileyecek, PKK’nın silah bırakmasını da etkileyecek diye düşünüyorum. Bu nedenle çözüm süreçleri yalnızca Türkiye içindeki dinamiklerle değil, dış politikayla da şekilleniyor.”

Kürt Sorunu

“Bugün yaşananlar Orta Doğu denkleminden bağımsız değil”

Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki gelişmeleri yakından takip ettiğini, burada PKK ile bağlantılı yapıların tamamen siyasi bir hatta çekilmesi için uluslararası düzeyde adımlar atıldığını öne süren Durukan, “PKK’nın silah bırakması, aynı zamanda bu bölgedeki askeri varlığının siyasi bir zemine evrilmesi anlamına geliyor. Kuzeydoğu Suriye’deki aktörlerin Türkiye’yle değil, Şam’la muhatap olmak istediklerini açıklamaları da çözümün karmaşıklığını gösteriyor” sözlerini aktardı.

Durukan, “Bugün yaşananlar Orta Doğu denkleminden bağımsız değil. İsrail’in Suriye’deki operasyonları, İran ve Hizbullah milislerinin geri çekilmesi sahada büyük bir boşluk yarattı. Türkiye’nin bölgedeki etkinliği, çözüm süreciyle de doğrudan bağlantılı hale geldi” dedi.

“Çözüm süreci, dış dinamiklerin dayatmasıyla hayata geçti”

Devamında Mahmut Bozarslan, çözüm sürecinin dünü ve bugününü karşılaştırarak ilk sürecin iç dinamiklerin baskısıyla, bugün ise Ortadoğu’daki gelişmelerin dayatması sonucu ortaya çıktığını vurguladı. Bozarslan, Türkiye’de son sürecin Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik DEM Parti’den destek alabilmek için yürütüldüğü yönünde görüşlere katılmadığını belirterek, “Bu kesinlikle dış dinamiklerin dayattığı bir süreç. Ortadoğu’da Hamas’ın İsrail’e saldırmasıyla başlayan trajedi, İsrail’le İran’ın birbirine saldırması gibi tüm durumları göz önünde bulundurduğumuzda Ortadoğu’nun ateş çemberine girdiğini görebiliriz. Buna Suriye de dahil oluyor ve Kürt sorunu Türkiye’nin yumuşak karnı olduğu için Türkiye’de karışıklık olmaması için böyle bir girişim yapıldığını düşünüyorum” dedi.

PKK’nın silah bırakmasının Ortadoğu’da Kürtlerle ilgili hesap yapanların planlarını bozduğunu söyleyen Bozarslan, “PKK bu bölgenin kilit taşıdır ve bu kilit taşı sökülürse tüm hesaplar karışır. PKK, birçok ülke tarafından terör örgütü olarak tanınıyor. Türkiye, diğer ülkelerle istişarede bulunarak daha sağlam adım attı.

Öcalan’ın ve örgütün açıklamasının ardından Avrupa ülkelerinden Avrupa’dan Rusya’dan olumlu mesajlar geldi. Bu işi Türkiye kendisi için başlattı ama diğer ülkelerle istişare içinde başlattığını görebiliyoruz” dedi.

“Hala somut adımlar atılmadığı için DEM Parti’nin eleştirilerinin dozu artacak”

Durukan ise görüşmelerde Öcalan’ın şartlarının iyileştirilmesi dışında çok spesifik talepler görmediğini belirterek, “Taleplerin bir bölümünün yakın zamanda uygulamaya geçirileceği yönünde iddialar var. Önümüzdeki dönemde bununla ilgili görüşmeler devam edecek ancak şu anda somut talepler tartışılmıyor. Birtakım düzenlemelerin gelmesi gerekiyor, bu düzenlemeler gelmediği için DEM Parti eleştirel açıklamalar yaptı, önümüzdeki günlerde bu eleştirilerin dozu artabilir” dedi.

Durukan’ın konuşmasına katkı sunan Mahmut Bozarslan da somut adımlar atılmadıkça olumsuz fikirlerin arttığını vurguladı. Bozarslan, “Toplumda ‘Yine bir şey çıkmayacak’ hissiyatı arttı. Herkeste bir adım atılması gerektiği beklentisi var. Halkta mahkumların serbest kalmasına dair bir beklenti var. İnfaz Yasası’nda bu kararlar yer almazsa umutsuzluk daha da artacaktır” dedi.

Çözüm Süreci

“PKK’nın silah bırakması örgütün bittiği anlamına gelmiyor”

Namık Durukan, PKK’nın ortaya çıkışının ardından çok sayıda ülkede kendine bağlı örgüt kurduğunu ve dünyanın pek çok yerinde güçlü bir yapılanmaları olduğunu vurgulayarak, “Bugün PKK’nın silah bırakması örgütün bittiği anlamına gelmiyor. Türkiye’de belki daha geniş kapsamlı bir siyasi parti göreceğiz. PKK, siyasi faaliyetlerini yine dünyanın birçok ülkesinde sürdürecek, ‘terör örgütü’ sıfatını üstünden attıktan sonra siyasi alanda daha kabul gören bir konuma gelecek. Bu zaten biliniyor, bekleniyor. ‘PKK bitti’ diye düşünürsek kendimizi kandırmış oluruz.

PKK bugün, Türkiye’deki Kürtlerin yarısından fazlasının desteğini almış durumda. Yarın DEM Parti olmasa başka bir partiyle yine kendilerini Türkiye’de var edecekler. Kürt sorunu çözülmedikçe, PKK gider başka bir örgüt gelir, DEM Parti gider başka bir parti gelir. Bu sorunun açık ve net şekilde adı konulmalı. Sorunlar tespit edilerek eyleme geçilmeli” dedi.

“Gazetecilikte belirsizlik ortamında çalışmak daha da zor”

Söyleşide gazeteciliğin bu süreçlerdeki işlevi de masaya yatırıldı. Her iki gazeteci de çözüm süreci gibi hassas dönemlerde habercilik yapmanın sahada çok daha dikkatli çalışmayı gerektirdiğine işaret etti. Kamusal sorumlulukla, güvenlik risklerinin arasında denge kurmaya çalışan gazetecilerin hem tarafların tepkisini göze almak hem de gerçek bilgiye ulaşmak için büyük çaba sarf ettiğini belirttiler.

Bozarslan, bölgedeki halkla kurulan ilişkilerin, haberciliğin güvenilirliği açısından belirleyici olduğunu vurgularken, Durukan ise özellikle müzakere süreçlerinde gazetecinin mesafesini korumasının önemini dile getirdi.

Muhabir: Cemre Polat