Dünya Makarna Günü kapsamında Makarna, Lütfen! sahibi Uzman Gıda Mühendisi Yazar Tuğba Bayburtluoğlu ile makarna hakkında lezzetli bir sohbet gerçekleştirdik

[caption id="attachment_255199" align="alignnone" width="700"] Tuğba Bayburtluoğlu Bilge Mutfağım[/caption] DİCLE KAVAK EKMEKCİ/ANKARA - Dünya Makarna Günü, 1998 yılından günümüze her yıl 25 Ekim’de makarna tüketimini ve kültürünü yaygınlaştırmak için kutlanıyor. Uzmanlar dünyada tam 600 çeşit makarna olduğunu belirtiyor. Dünyada kişi başı makarna tüketiminde 26 kg ile İtalya ilk sırada yer alırken, Türkiye kişi başına tüketilen 7,5 kg makarnayla dördüncü sırada yer alıyor. Türkiye Makarna Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Külahçıoğlu, 2022 yılının ilk aylarında yaptığı açıklamada, iç tüketimle birlikte değerlendirildiğinde makarna sektörünün toplam büyüklüğünün 1,5 milyar doları aşmış durumda olduğunu belirtmişti. “Makarna ihracatında İtalya'dan sonra dünyada ikinci sırada yer alan Türkiye'nin geçen yıl yaptığı dış satım, bir önceki yıla oranla değer bazında yüzde 3 artarak 780 milyon dolara ulaştı” açıklamasında bulunmuştu. Makarna, Lütfen!’e ait tam 25 çeşit makarna var. Hepsinin de kendine göre bir özelliği, ya organikler ya sebzeliler ya da kendinden et içeriyorlar Türkiye’de bir ilk olan ve 25 farklı içerikte makarna üreten Makarna, Lütfen! ile, Dünya Makarna Günü kapsamında markanın hikayesinden, makarna pişirmenin püf noktalarına kadar birçok konu hakkında konuşarak keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Bir gıda mühendisi anne olarak ailesinin beslenmesine daha çok sebze ekleme amacıyla yola çıkan Tuğba Bayburtluoğlu, hamurunda bol sebze olan makarnalar yaparak işe koyuluyor. Zamanla ustalaşan ve bir kadın girişimci olarak orijinal fikrini markalaştıran Bayburtluoğlu, şuan 25 farklı kategoriyle aileleri güvenilir ürünlerle buluşturuyor. Ek gıdaya başlayan çocuklara, alerjik çocuklara, iştahsız çocuklara ayrı ayrı kategorileri bulunan Makarna, Lütfen!’nin yelpazesinde makarna, zeytinyağı, sos gibi 175’in üzerinde ürün yer alıyor. Bayburtluoğlu: “Makarnada mümkün olduğunca katkısız, yerli üretim, atalık tohum ve organik alternatif benim önceliğim” -Kendinizden ve markanızdan bahseder misiniz? Neden “Makarna, Lütfen!”? İstanbul doğumlu, bir tezgâhtar baba ile Halk Eğitim dikiş öğretmeni bir annenin üç kızının en küçüğüyüm. Erken okuyup, neredeyse tüm eğitim hayatımı burslarla tamamladım ve 1998’de Ege Üniversitesi Gıda Mühendisliğinden mezun oldum. İstanbul’a ailemin yanına dönüp hemen işe girdim, hep gıda sektöründe çalıştım. 2007’de evlendiğimde çalışıyordum ve Makarna, Lütfen!’in hikayesi esasında eşimin sebzeyi çok sevmediğini, çok tercih etmediğini görmem ile başladı. Yeni evliydik ve o zamana kadar genelde dışarıda yediğimiz için kerevizi sevmediğini, karnabahara bozuk patates muamelesi yaptığını bilmiyordum. İlk ev yemeklerimizde çıktı tabi ortaya. “Ailemizin beslenmesine eğlenceli bir şekilde daha çok nasıl sebzeyi eklerim?” soruma cevap hamurunda bol sebze olan makarnalarım ile oldu, önce eşim sonra dostlarımız çok beğendi. Bu sırada işten ayrılmış ve kızımızı kucağıma almıştım. Ek gıdaya geçtikten sonra sebzeli makarna fikri “Bir şeyler yapmalıyım, üretmeliyim” dürtümle birleşti ve bebek ile çocuklar başta olmak üzere tüm ailenin sebze tüketmesine yardımcı olacak bol sebzeli makarna üretmek için kadın girişimci kredisi ile yola çıktım. Sene 2012 idi ve e-ticaret müşteriye aracısız ulaşmak için yeterince gelişmişti. Makarnalutfen.com sitemizde 5 makarna ile satışa başladık, üretim haneyi kurup geliştirdik sadece üç çalışan ile. Aradan geçen 10 senede satışları da çalışanı da katlayarak büyüdük, sitemizde bir gıda mühendisi annenin rahlesinden geçmiş 200’den fazla ürün var, pazaryerlerinde son derece başarılı bir şekilde büyüyoruz. 10. Yaşımızı bir satış dükkanı ile taçlandıracağız ve sonra hedef inşallah ihracat. Kısacası ulusa ve uluslararası gıda ve güven markası olma yolunda sağlam adımlar ile ilerliyoruz. -Bir gıda mühendisi olarak ürün içeriklerinizde nelere dikkat ediyorsunuz? Açıkçası mümkün olduğunca katkısız, yerli üretim, atalık tohum ve organik alternatif benim önceliğim. Sadece markam için değil evim için de çünkü zaten Makarna, Lütfen!’de benim onayımdan geçmemiş, besin değeri düşük, tabir-i caiz ise “Laf olsun torba dolsun” diye üretilmiş, kar odaklı bir ürün hiçbir zaman olmadı, olmayacak. Bunu müşterilerimize, dostlarımıza senelerdir anlatıyoruz ve sadece kendi ürünlerimiz için değil tüm gıdalar için gıdanın nerden geldiğini ve nasıl üretildiğini sorgulamalarını, ayrıca da özellikle etiket okumalarını tavsiye ediyorum. -Ek gıdaya başlayan çocuklara, alerjik çocuklara, iştahsız çocuklara ayrı ayrı kategorileriniz var. Bunların özellikleri neler? Örneğin iştah açan kategorisinde ürünlerin içeriğinde ne var iştah açan? Ya da alerjik kategorisi ürünlerinin içeriğinde ne yok alerji yapan? Açıkçası ben ilk başlarken bu kadar çok ek gıda ve alerji temelli çalışacağımızı düşünmemiştim, daha doğrusu kurgulanmış bir şey değildi. “Bir gıda mühendisi anneden” şiarıyla yola çıkınca özellikle Türkiye’de gıda alım kararını çoğunlukla anneler verdiği için sanırım ilgi çekti. Müşterilerimizin her türlü sorusu ve isteği bizim için çok aydınlatıcı oldu. Hele bir de alerjili çocuk sayısı yükseldikçe bize daha fazla özellikle sütsüz ve yumurtasız üretim isteği geldi-biz de özel makine aldık, hatları ayırdık ve buna göre üretim yapmaya başladık. İştah açıcılar da çok soruluyordu. Benim açıkçası hiçbir zaman ilgim olmamıştı nispeten boğazlı bir aile olarak. Ama bir baktım piyasadaki her iştah açıcı sadece tatlı ve özellikle çok kalorili. Sonra “Bu çocuk neden koltuk tepesinden inmiyor?” sarmalı başlıyor tabi. Bu sebeple esasında yurtdışında süt ve yumurta gibi hayvansal gıdaları tüketmeyen veganların peynir yaparken kullandığı, yarısı protein kalanı da lif-mineral ve vitamin olan besin mayası aklıma geldi ve ürünler çalıştık. Tabi tatlı iştah açanlarımız da var ama bu tuz eklenmemiş ama tuzlu denilebilecek ürünler çok daha fazla tercih ediliyor. Sanırım Türkiye’de sadece biz yaptığımız için. -Kaç çeşit makarnanız var, özelliklerini paylaşır mısınız? Dört ana başlıkta toparlamak gerekirse makarna, erişte, şehriye ve kuskus olarak toplam 25 ürünümüz var. Şekil olarak burgu, kalem, çubuk, tel, arpa şehriye gibi klasiklerin yanı sıra sadece bizde olan “akıllı” dediğimiz şehriyemiz de var harf ve rakamlardan oluşan. Hepsinin kendine göre bir özelliği var, ya organikler ya sebzeliler ya kendinden et içeriyorlar ki bu sonuncusu özel teknik ile üretiliyor -yine Türkiye’de sadece bizde olan bir ürün. Ayrıca bunları destekleyecek soslarımız, harçlarımız ve tabi bir evin ihtiyacı olabilecek çorba-poğaça gibi karışımlarımız da var. Hepsi tertemiz hammaddelerden, üzerine düşünülmüş gıdalar olarak 10 senedir emirlere amade. -Sağlıklı makarna pişirmek için nelere dikkat etmeli? Çektirerek pişirmek benim en çok sevdiğim makarna pişirme şekli. Senelerdir spagettiyi bile böyle pişiririm, anlatırım da. Geçenlerde çok ünlü bir İtalyan şefin de bu şekilde yaptığını görmüş arkadaşlar, ilettiler bana. Çok fazla su kullanımı evet belki yapışmama için çok kalabalık sofralarda işe yarayabilir ama aileme pişirirken ben hep suyunu bire bir ya da bire bir buçuk gibi koyarak çektirerek pilav gibi yapmayı tercih ediyorum. Tüm besin değeri içinde kalıyor, bir kere pişirilip bitiyor. -Türkiye, Avrupa’nın en büyük ikinci makarna ihracatçısı. Dünya Makarna Günü kapsamında bu konuda neler söylersiniz? Buğdayın dünyada ilk kez ortaya çıktığı, tarımının yapıldığı topraklar için az bile. Atıl kapasitemiz var, büyük firmaların daha çok katma değerli ürünlere yönelmesi gerekir diyorum senelerdir ama tabi ticaretti, siyasi detaylardı, kotalardı birçok detay var. Türkiye’nin sadece gıdada değil tüm ürettiği emtia da katma değeri ve marka değeri yüksek üretim yapabilmesi gerekiyor alt yapımız da var eğitimli işgücümüz de. Sadece istemeli, azimle çok çalışmalıyız o kadar.
Editör: Ahmet Ertüm