Müzik, dans ve tiyatronun sihirli bir buluşmayla sahneye taşındığı “Papagenolar Çocuk Operası”, 14 Haziran Cumartesi günü Zorlu PSM’de çocukları ve ailelerini unutulmaz bir sanat deneyimiyle buluşturdu. Mozart’ın ölümsüz karakteri Papageno’dan ilham alan bu neşeli yapım, çocukların iç dünyasına klasik müziğin kapılarını aralarken; iyilik, doğa sevgisi ve dayanışma gibi evrensel temaları da renkli bir dille sahneye taşıdı. Binlerce çocuğu sanatla buluşturan operada, şef Ramis Sulu yönetimindeki İstanbul Gençlik Orkestrası’nın canlı performansı, Tan Sağtürk Akademi Genç Bale Topluluğu’nun dansları, Caner Akın’ın rejisi ve Papagenolar Çocuk Korosu’nun sesiyle bütünleşti.

Papagenolar1

Çocuk operası gibi özel bir formda çalışmak, yalnızca müzikal bir disiplin değil; aynı zamanda pedagojik bir duyarlılık, sahne estetiğine dair titiz bir bakış ve çocuğun dünyasına dair derin bir empati de gerektiriyor. Biz de bu kapsamlı üretim sürecinin perde arkasını merak ettik ve sahne arkasındaki iki kilit isme kulak verdik: Gösterinin ritmini belirleyen Orkestra Şefi Ramis Sulu ve bu büyülü yapımın mimarlarından biri olan Yapımcı Begüm Başbuğ ile “Papagenolar”ın yaratım sürecini, çocuklara hitap eden sahne sanatlarının taşıdığı sorumlulukları ve bu eserin sahnedeki büyüsünü konuştuk.

Papagenolar

Papagenolar, sadece bir çocuk operası değil, aynı zamanda eğitici bir deneyim de sunuyor. Aileler ve çocuklar için operanın pedagojik yönü hakkında neler söylemek istersiniz?

Begüm Başbuğ: Sahnede bir hikâye anlatıyoruz ama asıl mesele neyi anlattığımız değil, nasıl hissettirdiğimiz. Pedagojik açıdan baktığımızda, tiyatro ve müzik gibi sahne sanatları çocukların empati kurma becerisini geliştirmek, duygularını tanımak ve ifade etmek, hatta karar verme mekanizmalarını fark etmek için çok güçlü araçlar. Biz de Papagenolar üzerinden “iyi insan olmak” dediğimiz o büyük fikri, çocuklara anlatmadan hissettirmek istedik. Çünkü çocuk, doğruyla yanlışı sahnedeki bir davranış üzerinden gördüğünde, bunu içselleştiriyor. Değerleri ahlak dersi vererek değil de, deneyimle anlamaları için alan sağlamak bu.

Her sahnede bir duygu, bir dönüşüm var. Bunlar sosyal düşünme becerisini destekliyor. Sahnede bir karakter bir seçim yaptığında, çocuk da izleyici olarak o kararı farkında olmasa da değerlendiriyor. “Ben olsaydım ne yapardım?” sorusu bazen hiç söylenmeden zihninde dönmeye başlıyor. İşte o an, çok kıymetli bir eşik. Ayrıca müzikle ve hareketle yani dansla desteklenen yapı, çoklu öğrenme alanlarını da devreye sokuyor. Bir çocuk tüm algılarıyla öğreniyor… sesle, ritimle, görselle… Sahnede bu oldukça canlı ve neredeyse tüm duyulara hitap ediyor.

Ramis Sulu: Operanın yapısı gereği içinde zaten çok katmanlı bir düşünme süreci var. Hem söz var, hem ses, hem hareket var. Bu çok ve karmaşık görünse de birbirini tamamlıyor, çocukların dikkatini bölmüyor, aksine onları odakta tutuyor. Farklı enstrümanlar, farklı renkler gibi çalışıyor. Bir entrümanın sesiyle bir duygunun geldiğini fark ediyor. Yani sezgisel bir kulak da gelişiyor. Dinlemekten çok fazlası var o da hissetmek ki bu da kelimelerle ulaşmanın zor olduğu bir yer.

Ramis Sulu

Müzik Direktörü Ramis Sulu

Ramis Sulu: “Mozart her şeyden önce harika bir anlatıcı”

Papagenolar Çocuk Operası'nda müzik direktörü olarak yer almak nasıl bir deneyim? Projenin sizin için anlamı nedir?

Bu proje benim için mesleki bir sorumluluğun ötesinde içsel olarak beslendiğim bir yolculuk oldu. İçinde hem Mozart var ki müziği Mozart’la sevdim diyebilirim, hem de çocuklar… Çocuklarla çalışmak zaten her zaman heyecan verici ama bu sefer sahnede onların dünyasına müzikle girmek bambaşka bir keyif oldu. Kendi çocukluk hayallerime bile yeniden dokunduğumu hissettim diyebilirim.

Mozart'ın 'Sihirli Flüt'ünden ilham alınarak sahneye taşınan bu çocuk operasında, müziksel açıdan en çok hangi unsurlara odaklandınız?

Mozart zaten her şeyden önce harika bir anlatıcıdır. Melodilerindeki sadelik, aynı anda taşıdığı derinlikle birleşince çocuklara ulaşmak için çok güçlü bir kapı aralıyor. Papagenolarda bu kapı sonuna kadar açık ve müziğin enerjisinine, oyunbazlığına, neşesine dokunuyorsunuz. Orkestramız sade ama bu sadelik çocukların dünyasında yankı bulacak bir yalınlık.

“Mozart’ın dili çocuklara çok yakın”

Operanın çocuklar için olmasının, müzikal ve orkestral yapıyı nasıl şekillendirdi? Çocukların ilgisini çekecek müzikal detaylar nelerdir?

Tempo burada belki de en kritik başlık. Çocukların dikkati daha diri tutuyor, bu yüzden de iniş çıkışlar daha belirgin, renkler daha canlı. Müzik burada bir fon değil de sahnenin içinde yaşıyor gibi.

Mozart'ın klasik müziği ile çocukların etkileşimini nasıl görüyorsunuz? Genç izleyiciler için klasik müzikle tanışmak ne gibi fırsatlar yaratabilir?

Mozart’ın dili çocuklara çok yakın, onları hemen yakalıyor. Çünkü kendine has bir yaramazlık ve oyun ruhu taşıyor. Bu projede bir kez daha gördüm ki, çocuklar birkaç saniye içinde müziğin içine çekiliyor. Klasik müzik çocuklara uzak sanılıyor ama değil, sadece doğru an ve doğru anlatımla tanıştırılmayı bekliyor. İlk temasın, çocukların estetik algısını ve müzikle kuracakları uzun soluklu ilişkiyi şekillendirmede çok önemli olduğunu düşünüyorum ve bunu Mozart’la yapıyor olmak doğru tercihlerden biri.

Begüm BaşbuğYapımcı Begüm Başbuğ

Begüm Başbuğ: “Hedefimiz çocukların hikâyeye katılan taraf olmasını sağlamak”

‘Sihirli Flüt’ gibi zengin bir klasik eserin öğelerinden nasıl faydalandınız ve bunları çocuklar için anlaşılır bir şekilde nasıl sundunuz?

Mozart’ın evrenine bir selam verdik ama bire bir bir uyarlama yapmadık; kendi anlatımızı kurduk. Papageno’nun doğayla kurduğu ilişki bizim için çıkış noktasıydı. Mizah, iyilik ve oyun gibi çocuklara doğrudan temas eden duygularla Papagenoları inşa ettik diyebilirim. Hikâyeye dair her sahnede onların hayal dünyasına dokunan bir sembol mutlaka vardı.

Çocukların ilgisini çekecek görsel unsurlar üzerine nasıl bir çalışma yaptınız?

Her detayı onların gözünden görmeye çalıştık. Renk seçimlerinden ışık efektlerine kadar her unsurun onların dünyasına ait olması için çaba gösterdik. Hatta önce kendi çocuklarımızdan da fikir aldık. Bazı kostüm detayları gerçekten bir çocuğun çizim defterinden çıkmış gibi. Eğlenceli ama aynı zamanda huzur veren bir atmosfer oluşturmaya çalıştık.

Sahnede nasıl bir atmosfer yaratmayı hedeflediniz?

Hayal, oyun ve doğa… Bu üç kelime her şeyin özeti gibi oldu bizim için. Sihirli Orman’ı bir arka plan değil; karakterlerin değiştiği, büyüdüğü ve kendini keşfettiği bir alan. Hem neşeli hem de sakin bir anlatım dili kurmaya özen gösterdik. Çünkü çocukların hem eğlenip hem güvende hissedeceği bir dünya olmalıydı.

Papagenolar, müzik, dans ve tiyatroyu bir arada sunan bir performans. Bu dengeyi nasıl kurdunuz? Sahneye eklenen her elementin çocuklar üzerindeki etkisi hakkında neler düşünüyorsunuz?

Çocuklar için ses, hareket, renk ve kelime eşit derecede etkili araçlar. Onlar bir melodiyi sadece işitmez, aynı zamanda bedeniyle hisseder. Bir kostümle hikâyenin yönünü değişebilir. Biz de bu yüzden sahnedeki her disiplini yani müzik, dans ve tiyatroyu birbirini destekleyen, büyüten ve tamamlayan parçalar olarak değerlendirdik. Ortaya çıkan sonuç anlatının ritmini daha tamam daha akışkan hale getirdi; bu da çocukların dikkatini canlı tuttu. Çok parçalı bir denge… Bu dengeyi kurarken Tan Sağtürk Akademi'nin katkısı da çok değerliydi. Onların dans dili hikayemizi anlatırken değerli es alanları sundu. Bu alanlar çocukların soluklanıp bir önceki sahneyi sindirmeleri ve yeni sahneye sabırsızlanmaları açısından değerli.

Çocuk operaları genellikle interaktif ve eğlenceli olurlar. Papagenolar’ın bu özellikleri ile ilgili özel bir stratejiniz var mı? İzleyiciyi sahneye dahil etmek için ne gibi yöntemler kullanıyorsunuz?

En başından beri amacımız, çocukların sadece izleyen değil, hikâyeye katılan taraf olmasını sağlamaktı. Sahneye doğrudan çağrılar ekledik; kimi zaman birlikte bir ritim tuttular, kimi zaman hikâyeye yön verdiler. Tüm sahne sanatları için önemlidir elbet ama ulaşmak istediğiniz çocuklarsa onların göz hizasında kalmak ve o bağı koparmamak daha önem kazanıyor.

‘Sihirli Flüt’ gibi zengin bir klasik eserin öğelerinden nasıl faydalandınız ve bunları çocuklar için anlaşılır bir şekilde nasıl sundunuz?

Mozart’ın evrenine bir selam verdik ama birebir bir uyarlama yapmadık; kendi anlatımızı kurduk. Papageno’nun doğayla kurduğu ilişki bizim için çıkış noktasıydı. Mizah, iyilik ve oyun gibi çocuklara doğrudan temas eden duygularla Papagenoları inşa ettik diyebilirim. Hikâyeye dair her sahnede onların hayal dünyasına dokunan bir sembol mutlaka vardı.

Papagenolar2

“Çocuklar aslında sanata yetişkinlerden çok daha açık”

Çocukların ilgisini çekecek görsel unsurlar üzerine nasıl bir çalışma yaptınız?

Her detayı onların gözünden görmeye çalıştık. Renk seçimlerinden ışık efektlerine kadar her unsurun onların dünyasına ait olması için çaba gösterdik. Hatta önce kendi çocuklarımızdan da fikir aldık. Bazı kostüm detayları gerçekten bir çocuğun çizim defterinden çıkmış gibi. Eğlenceli ama aynı zamanda huzur veren bir atmosfer oluşturmaya çalıştık.

Sahnede nasıl bir atmosfer yaratmayı hedeflediniz?

Hayal, oyun ve doğa… Bu üç kelime her şeyin özeti gibi oldu bizim için. Sihirli Orman’ı bir arka plan değil; karakterlerin değiştiği, büyüdüğü ve kendini keşfettiği bir alan. Hem neşeli hem de sakin bir anlatım dili kurmaya özen gösterdik. Çünkü çocukların hem eğlenip hem güvende hissedeceği bir dünya olmalıydı.

Papagenolar, müzik, dans ve tiyatroyu bir arada sunan bir performans. Bu dengeyi nasıl kurdunuz? Sahneye eklenen her elementin çocuklar üzerindeki etkisi hakkında neler düşünüyorsunuz?

Çankaya Belediyesi Açık Hava Sinema Günleri başlıyor
Çankaya Belediyesi Açık Hava Sinema Günleri başlıyor
İçeriği Görüntüle

Çocuklar için ses, hareket, renk ve kelime eşit derecede etkili araçlar. Onlar bir melodiyi sadece işitmez, aynı zamanda bedeniyle hisseder. Bir kostümle hikâyenin yönünü değişebilir. Biz de bu yüzden sahnedeki her disiplini yani müzik, dans ve tiyatroyu birbirini destekleyen, büyüten ve tamamlayan parçalar olarak değerlendirdik. Ortaya çıkan sonuç anlatının ritmini daha tamam daha akışkan hale getirdi; bu da çocukların dikkatini canlı tuttu. Çok parçalı bir denge… Bu dengeyi kurarken Tan Sağtürk Akademi'nin katkısı da çok değerliydi. Onların dans dili hikayemizi anlatırken değerli es alanları sundu. Bu alanlar çocukların soluklanıp bir önceki sahneyi sindirmeleri ve yeni sahneye sabırsızlanmaları açısından değerli.

Çocuk operaları genellikle interaktif ve eğlenceli olur. Papagenolar’ın bu özellikleri ile ilgili özel bir stratejiniz var mı? İzleyiciyi sahneye dahil etmek için ne gibi yöntemler kullanıyorsunuz?

En başından beri amacımız, çocukların sadece izleyen değil, hikâyeye katılan taraf olmasını sağlamaktı. Sahneye doğrudan çağrılar ekledik; kimi zaman birlikte bir ritim tuttular, kimi zaman hikâyeye yön verdiler. Tüm sahne sanatları için önemlidir elbet ama ulaşmak istediğiniz çocuklarsa onların göz hizasında kalmak ve o bağı koparmamak daha önem kazanıyor.

Papagenolar5

Çocukları sahne sanatlarıyla tanıştırmanın en güçlü yönlerinden biri nedir? Bu projede çocukları hangi yönleriyle operaya çekmeye çalışıyorsunuz?

Çocuklar aslında sanata çok daha açık. Bizden cesurlar. Korkmuyorlar, yadırgamıyorlar. Sahneye bir dünya kurarsanız, hemen içine giriyorlar. Hatta çoğu zaman bizden daha hızlı adapte oluyorlar. Bizim işimiz o dünyayı onlar için değil, büyüklere anlaşılır kılmak. Çünkü önyargı büyüklerde başlayabiliyor, “Opera çocuk işi mi?” diye düşünüp mesafeli olabiliyorlar.

Oysa sahne çocuklar için bir yandan oyun alanı. Işık, kostüm, müzik, hareket… bunların hepsini aynı anda göğüsleyebiliyorlar. Onlara doğru bir atmosfer sunarsanız, hiçbir açıklamaya gerek kalmadan dahil oluyorlar. Operayı yaklaşılabilir kılmayı istedik. Kalite arayışıyla yola çıktığımız için disiplinli, detaylı belki süslü yapılarımız var ama en üstte sahici bir anlatım var. Bunu en tepeye yerleştirdik. Çünkü çocuklar, sahiciliği çok hızlı ayırt ediyor. Bubu projeyi ayakta tutan en önemli direk de bu diye düşünüyorum.

Muhabir: Ahmet Çağatay Bayraktar