Eğitim

Okullarda intihar engelleme programları uygulanmalı

Son dönemde özellikle üniversite öğrencilerinin artan intiharı endişe uyandırıyor. Klinik Psikolog Dr. Altekin, ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde intiharlarda artış olduğunu vurgularken okullarda intihar önleme programlarının uygulanmasını, doğru bilgilendirme, destek ve rehberlik sağlanmasını önerdi. Üniversite öğrencileri ise kendilerini çaresiz hissettiklerini ve insani taleplerinin dahi kabul görmediğini söyledi

Abone Ol

Dindar Karataş    
Bugün intihar, en yaygın 10 ölüm nedeni arasında gösteriliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün geçen yılki verilerine göre, son 45 yılda dünya genelinde intihar oranları yüzde 45 arttı. Türkiye’de ise son dönemde özellikle üniversite öğrencilerinin artan intiharı endişe uyandırıp kamuoyunda da yoğun olarak tartışılıyor. Öğrenci intiharları, ülke genelinde çok daha karamsar bir tablo çiziyor. İntihar nedenleri arasında hastalık, ekonomik sıkıntı ve gelecek kaygısı başı çekiyor. 
Klinik Psikolog Dr. Serap Altekin ile intiharların nedenlerini, üniversite öğrencileri Mert Güzel ve Hamza Duman’la yaşadıkları sorunları konuştuk. 
“İntihar, sosyolojik, politik ve ekonomik boyutları da olan karmaşık bir mesele”
İntiharın, “basite indirgenmiş bir neden-sonuç ilişkileri ile açıklanamayacak kadar karmaşık bir olgu” olduğuna işaret eden Klinik Psikolog Dr. Serap Altekin, “İntiharı değerlendirebilmek için; bireysel, toplumsal, politik, ekonomik, akut ve kronik pek çok etkeni titizlikle dikkate almak ve değerlendirmek gerekir” dedi.
Klinik Psikolog Dr. Altekin, intiharın, çoğunlukla depresyonla yakından ilişkili olduğuna dikkat çekerek, “Depresyon, kişinin zorluklar karşısında dayanma gücünü azaltır, kırılganlığını arttırır; yoğun bir iç sıkıntısı ile birlikte çeşitli kaygı ve korkuları tetikleyebilir. Fark edilmemiş ve tedavi edilmemiş depresyon, zamanla kişinin psikolojik sağlamlığını, esnekliğini, dayanma ve uyumlanma kapasitesini azaltır; sosyal bağlarını zayıflatır. Çaresizlik, umutsuzluk, yalnızlaşma ve yabancılaşma ile birleştiğinde intihar riski artmaya başlar. Ancak intihar olgusunu, salt psikolojinin perspektifinden açıklamak eksik ve yanlış olur. Zira intihar, sosyolojik, politik ve ekonomik boyutları da olan karmaşık bir meseledir” diye konuştu. 
“Ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde intihar oranlarında bir artış gözlemlenir”
Gelecek kaygılarının, umutsuzluğun, artarak devam eden şiddetin, ayrımcılığın, nefret söylemlerinin ve yalnızlaşmanın intiharlarda zemin hazırlayıcı etkisi olduğunu vurgulayan Dr. Altekin, ekonomik kriz dönemleri ve böyle dönemlerin doğasının bir parçası olan belirsizliklerin, insanlar için her zaman stres kaynağı olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti: 
“Ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde intihar oranlarında bir artış gözlemlenir, bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum değildir, dünyanın hemen hemen her yerinde bu istatistiksel yanyanalık aynıdır. Ortaya çıkan çaresizlik, umutsuzluk, özgüven kaybı, sosyal izolasyon ve yalnızlaşma gibi pek çok faktör, intihara ve intiharın ardındaki fark edilmemiş depresyona zemin hazırlayan unsurlardır. Kurumlarda, organizasyonlarda, sivil toplumda ve okullarda uygulanabilecek intihar önleme programları için öncelikle, intihar olgusunu bir tabu olmaktan çıkarıp; doğru bilgilendirme, destek ve rehberlik sağlamak esas olmalıdır.”
“Gençlerin kendisini çaresiz hissetmesi kaçınılmaz”
“Türkiye, çok uzun zamandır gençlerine değer vermiyor” diye sözlerine başlayan Anadolu Üniversitesi öğrencisi Mert Güzel, gençlerin geçinmesinin, eğitim görmesinin çok zor olduğunu anlattı. Özellikle gençlere destek olmasını bekledikleri iktidarı, çoğu zaman karşılarında gördüklerini kaydeden Güzel, şunları söyledi:
“Okurken geçimlerini sağlamak için ihtiyaçları olan paranın çok küçük bir kısmı, öğrencilere burs olarak veriliyor. Onu da bütün gençler alamıyor. Bu tabloda gençlerin, kendilerini çaresiz hissetmesi kaçınılmaz. Türkiye’de bir genç, istediği üniversiteyi kazanmış olmanın heyecanını yaşayamadan ‘Ben nerede barınacağım?’ diye düşünmeye başlıyor. Tabii ki ilk seçenek yurt ama yurtlardaki koşullar her sene daha da kötüye gidiyor. Her sene, aynı odaya çok daha fazla öğrenci koyuluyor. Yemekler daha da yenmeyecek hale geliyor ve insanca yaşamak imkânsızlaşıyor. Pek çok öğrenci durumu olmadığından bu seçeneğe mahkûm kalıyor. Çocuğunu KYK’ya mahkûm etmek istemeyen aileler durumlarını zorlayıp özel yurtlar ve apartlara bakıyor. Fakat bunların fiyatları da her geçen sene korkunç biçimde artıyor. Eve çıkmak ise henüz gideceği şehirde kimseyi tanımayan öğrenci için bir hayalden ibaret.” 
İki üniversite arkadaşlarının intiharını protesto etmek için eylem yaparken gözaltına alınan Güzel, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bugün itibariyle yaşadığımız bir haksızlığa karşı tepkimizi gösterdiğimizde her zaman gözaltına alınma riskini göze alıyoruz. Hangimizin bursunun kesilme riski var? Hangimiz yurttan atılabilir? Hangimiz okulunda bu yüzden büyük sıkıntılar yaşayabilir? Bunların hepsini düşünüp herkes için elimizden gelen en güvenli ortamı oluşturmaya çalışıyoruz. Fakat anayasal hakkımızı kullanırken ve sadece haksızlığa karşı ses çıkarırken bunları düşünmemizin tek kelimeyle korkunç. Öğrencisinin özgür olmasını sağlaması gereken üniversiteler, ‘Nasıl olur da bu öğrenciden kurtuluruz?’ diye bakıyor. KYK ise öğrenciye damla damla verdiği bütün yetersiz desteği anında geri çekiyor. Gençler hakları olanı alana kadar susmayacak!”
İnsani şartlarla eğitim talebi dahi kabul görmüyor 
Osmangazi Üniversitesi Makine Mühendisi Bölümü 3. sınıf öğrencisi Hamza Duman ise Türkiye’de öğrenciler olarak travmatik ve mağduriyetler yaşadıklarını ve bunlarla mücadele etmek zorunda kaldıklarını belirterek şunları anlattı:
“Biz mağduriyetlere, geçinememekle mücadele etmek yerine ülkemize nasıl yeni katkılar yapabiliriz üzerine mücadele etmek istiyoruz. Başarılarımızla, ortaya koyacağımız yeni buluşların getirdiği mutluluğu yaşamak istiyoruz. Maalesef bunlar yerine insani şartlar ile eğitim görmek için dile getirdiğimiz talepler dahi kabul görmüyor. Biz insanca eğitim görmek istiyoruz.  
Geçim sıkıntıları dışında da üniversitenin ilk yılları pek çok öğrenci için zor geçiyor. Yeni bir şehre, düzene ve insanlara alışmak güç süreçler. Bu süreçlerden geçerken psikolojik desteğe ciddi anlamda ihtiyaç var. Bir öğrencinin buna ulaşması yine çok zor. Çünkü çoğunlukla çok masraflı oluyor. Özellikle yerel yönetimlere bu konuda ciddi sorumluklar düşüyor. Belediyelerin sağladığı hizmetler, çoğunlukla yetersiz ve ulaşımı zor oluyor. Bir genç için problemlerinden bir süreliğine uzaklaşıp arkadaşlarıyla dışarıda eğlenmek bile çok zor. Dışarıda her şey çok pahalı ve gençlerin katılabileceği ücretsiz festivaller, etkinlikler bazen iktidar tarafından yasaklanıyor. Gençlerin yurtlarından dışarı çıkmamaları, çıktıklarında da olabildiğince az aktiviteye katılıp geri dönmeleri bekleniyor. Zaten KYK yurtlarına saat 23:00’dan sonra giriş yapılamıyor. Yurdun içerisinde de oyun oynamak, yemek yapmak, hatta kendine bir kahve yapmak bile yasak. Nazım Hikmet’in şiirinde anlattığı gibi ‘Yasaklar dünyasında’ yaşıyorlar.”