Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi mezunu genç sanatçı Ilgaz Gürün, Evin Sanat Galerisi’nde açtığı ilk kişisel sergisi “Olmak Üzerine” ile izleyiciyi, gündelik hayatın görünmez yüzüyle baş başa bırakıyor. Dramatik ışıklar, alışılmadık kadrajlar ve sıradanın içindeki tuhaflıkla Gürün tekinsiz ama tanıdık bir dünya sunuyor seyircilere. Sergi fikrinin oldukça ani ortaya çıktığını söyleyen Gürün, zamansal kısıtlamalar nedeniyle sadece güncel işlerden oluşan bir sergi hazırlamanın mümkün olmadığını belirtiyor. Sanatçıyla bu sergi vesilesiyle bir araya geldik; yaratım sürecinden, figürlerin yalnızlığına, gerçeklikle kurduğu mesafeden izleyiciyle olan anlatı ilişkisine kadar birçok konuyu konuştuk.

Ilgaz Gürün

“Olmak Üzerine” sergisinin ortaya çıkış süreci nasıl gelişti? Bu temayı seçmenizde sizi etkileyen şey neydi?

Sergi fikri aslında çok ani ortaya çıktı. Tamamen güncel işlerden oluşan bir sergi hazırlayacak vakit yoktu ama benim için çok güzel bir fırsat olduğu için de kaçırmak istemedim. Bu yüzden lisans dönemimden kalan eski işlerle güncel işlerimi bir arada bulunduran bir sergi hazırlama kararı aldık. Temayı seçerken de Evin Sanat’la birlikte farklı zamanlarda, farklı olgunluk düzeylerinde üretilmiş işlerin tamamını kapsayabilecek bir tema seçmek istedik.

Ilgaz Gürün2

Günlük hayatın içindeki “komik ya da uyumsuz” durumlar sizi nasıl yakalıyor? Bu anları fark etmek zamanla gelişen bir refleks mi?

“Fark etmek” mesleki deformasyon olarak gelişen bir refleks sanırım. İstemsiz de olsa etrafınızda olup biten şeylere daha fazla dikkat ediyorsunuz çünkü malzeme olarak bunlardan faydalandığınızı biliyorsunuz. Ama Türkiye’de özellikle komik ya da uyumsuz durumlar yakalamak için çaba sarf etmenize gerek kalmıyor. Onlar sizi buluyor zaten.

Sıradan olanın içindeki tuhaflığı ya da hikâyeyi bulmak sizin için ne ifade ediyor?

Bir şeyin bilhassa tuhaf olması için uğraşıldığı zaman bana yapaylaşıyormuş gibi geliyor. Ancak o tuhaflığı sıradan olarak kabul gören bir durumun içerisinde kendiniz bulduğunuzda çok daha özgün ve esprili hissettiriyor. Kendiliğinden geliştiğini, doğal olduğunu biliyorsunuz. Elinizdeki durumu kurcalayıp, bağlantıları fark edip hikâyenin bütününe ulaşmaya çalışıyorsunuz. Bir yerden sonra oyun gibi hissettirmeye başlıyor.

Ilgaz Gürün1

Sergideki eserlerdeki dramatik ışık ve alışılmadık kadrajlar izleyiciyi şaşırtıyor. Bu tercihlerin arkasında nasıl bir görsel dil oluşturmak istediniz?

Gündelik yaşamı da hiçbir zaman net bir çerçeveye oturtamıyorsunuz. Bir kurgudaki gibi ana karakterlerden ya da net sonuçlanan olaylardan bahsedemiyorsunuz. Bu yüzden kadrajlarımı resmin çerçevesinin dışına taşacak, belirsizlikler yaratacak şekilde ayarlamayı tercih ediyorum. İzleyicinin karşısında nasıl tepki vereceği konusunda kararsız kaldığı, tekinsiz atmosferler yaratmaya çalışıyorum. Dramatik ışıkların oluşturduğu gölgeler ve tuhaf biçimlerde kesilen kadrajlar bu tarz atmosferler oluşturabilmem için bana yardım ediyor.

Diğerleri1

Diğerleri

Kompozisyon oluştururken fotoğrafla ilişkiniz nasıl? Referans olarak kullandığınız kareleri neye göre seçiyorsunuz?

Fotoğraftan ve fotoğrafçılardan çok faydalanıyorum. Kendim de ilgi çekici bir sahneyle karşılaştığım zaman anında çekmeye çalışıyorum. Bazen çektiğim fotoğrafı seneler sonra kullanıyorum ya da hiç kullanmıyorum, ama işime yarayabilme ihtimali olan her şeyi aklımın bir köşesinde tutmaya çalışıyorum. Bazen de aklımdaki kompozisyonları resme aktarabilmek için çevremdeki insanları model olarak kullanıp referans fotoğraflarını kendim oluşturuyorum.

Gerçekçilikle oynarken, gerçekle aranıza mesafe koyduğunuz noktalar oluyor mu?

Kayseri’de Ozanlar Evi Yenilendi
Kayseri’de Ozanlar Evi Yenilendi
İçeriği Görüntüle

Bence sanatta gerçekliğe hiçbir zaman ulaşamıyorsunuz zaten. Hiperrealist bir iş üretseniz de veya çok objektif bir bakış açısıyla içeriğinize yaklaşsanız bile gerçekle aranızda bir miktar mesafe mutlaka oluyor. Bu yüzden gerçekçi olmak özellikle hedeflediğim bir durum değil, resmin ihtiyaçlarına göre gerekirse gözden çıkarabileceğim bir unsur.

Inside1Inside

Çalışmalarınızda mizah ve absürt öğeler de seziliyor. Bu ögeleri nasıl dengeliyorsunuz?

Mizah unsuru çok açık ve belirgin olduğunda etkisini kaybeden bir şey bence. Bu yüzden üstü örtülü, sade ve doğal şekilde aktarılmasını tercih ediyorum. Bir resmi sadece mizahi öğeler ve absürt üzerine inşa etmektense, bunların yalnızca içeriği destekleyen elemanlar olarak kalmasına dikkat ediyorum.

“İnsan Olmanın Temelleri” gibi bir eserin adından yola çıkarak sormak isterim: Sizce insan olmanın temelleri nelerdir?

Bence insan olmanın temeli geçici olmasıdır. Hepimiz milyarlarca yıllık bir evrende ortalama 70-80 yıl yaşıyoruz. Bu süre içerisinde birtakım kavramlar, diller, değerler uyduruyoruz ve kendimizi bunlarla tanımlıyoruz. Ürettiğimiz “insan” kimliğini ve bu varoluş halini fazlasıyla benimsiyoruz. Bu yüzden bir gün var olamamaktan ya da unutulmaktan çok korkuyoruz. Hiç var olmadığımız zaman zarfı ile insan olarak geçirdiğimiz 70-80 yıl arasında radikal bir süre farkı olduğunu daha sık hatırlamamız gerekiyor bence.

Insan Olmanın Temelleriİnsan Olmanın Temelleri

Eserlerinizde figürler çoğunlukla yalnız ve mekâna yerleşmiş hâlde. Bu yalnızlık ya da aidiyet duygusu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Figürlerin yalnız olması ele aldığım içeriğe ya da yaratmak istediğim atmosfere bağlı olarak yaptığım bir tercih, özellikle vurgulamak istediğim bir durum değil. Ama figürlerin onları çevreleyen mekanla olan ilişkisi, resmin bütünselliği açısından dikkat ettiğim bir konudur. Figürü ve mekânı bir bütün olarak düşünerek resmi kompoze etmeye çabalıyorum. Belki aidiyet duygusunu yaratan bu olabilir.

Resimlerinizdeki karakterlerin hikâyesini biz tamamlıyor gibiyiz. Sizce izleyiciyle aranızda nasıl bir anlatı ilişkisi kuruluyor?

Hikâyeyi izleyicinin tamamlaması benim de istediğim bir şey. Resim benden çıkıp sergilendiği andan itibaren kendi hikayesini yazması, farklı biçimlerde yorumlanması, izleyicinin kişisel deneyimlerine göre değişen bağlamlarla ilişkilenmesi bence resmi daha canlı kılıyor. Bu tarz yorumlamalara daha açık olabilmek adına çoğu zaman içerikten ziyade atmosfere odaklanıyorum.

Bu sizin ilk kişisel serginiz. Hazırlık sürecinde en çok ne zorladı, ne kolaylaştırdı?

Detaycı ve yavaş çalışan biri olduğum için beni en çok zaman faktörü zorladı. Evin Sanat Galerisi bana geri kalan her konuda çok yardımcı oldu.

Gözcü1

Gözcü

Mimar Sinan’da aldığınız eğitim, bugünkü sanat yaklaşımınızı nasıl etkiledi?

Mimar Sinan resim bölümü kendi içerisinde 5 adet atölyeye ayrılıyor. Okula girdiğinizde rastgele şekilde bunlardan birine yerleştiriliyorsunuz. Benim girdiğim ve mezun olduğum 1 no’lu atölyenin oldukça serbest ve özgürlükçü bir sistemi vardı. İlk birkaç yıl bu durum beni çok zorladı çünkü sıfırdan başlayan biri olarak sınırsız olasılık içerisinden kendi yolunuzu kendiniz bulmak zorundasınız fakat geriye dönüp baktığımda öğrencinin özgünlüğü adına bu tutumun ideal olduğunu düşünüyorum.

Bu sergi sizin için bir başlangıç noktası. Bundan sonra hangi temalar ya da anlatılar üzerinden gitmeyi düşünüyorsunuz?

Açıkçası ben de bilmiyorum. Bilmemenin de daha iyi olduğunu düşünüyorum. Bence güncel hassasiyetlerime göre kendiliğinden gelişmesi daha samimi olacaktır ama odağında insan olan anlatılardan devam edeceğimi söyleyebilirim.

Portre2 1Portre 2

Sanatçı yaptığı eserlerle seyirciye mutlaka bir mesaj vermek zorunda değil elbette. Fakat sergiyi ziyaret edenlerin hangi duygu ve düşüncelerle ayrıldığını düşünüyorsunuz?

Sergiye kendi duygu ve düşüncelerimi bir kenara bırakarak başkasının gözünden bakmak benim için çok zor. Çünkü bu işlerin üzerinde çalışırken onlarla çok vakit geçiriyorum, üretim esnasında en doğru kararları vermeye çalışıyorum ama bir yandan işlerin kusurlarını da biliyorum. Bu yüzden onlara yabancılaşıp izleyicinin düşüncesini tahmin edemiyorum. Bu sorunun cevabını verebilmem için birkaç sene geçmesi gerekiyor sanırım.

Ritüel1Ritüel

Muhabir: Ahmet Çağatay Bayraktar