Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır’ın, Çinli otomotiv devleri BYD ve Chery’nin Türkiye’ye yatırım yapacaklarını açıklamasının ardından gözler, söz konusu yatırımların Türkiye otomotiv sanayisine etkilerine çevrildi.

Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Eroldu, Çinli firmaların Türkiye’ye olan ilgisinin nedenlerini ve bu yatırımların sektöre olası etkilerini 24 Saat’e değerlendirdi.

Türkiye pazarının büyüme potansiyelinin yatırım yapan firmalar için uzun vadeli fırsatlar barındırdığını vurgulayan Eroldu, "Türkiye, Çinli yatırımcılar için Avrupa ile entegre bir üretim merkezi, güçlü bir tedarik zinciri ve büyüyen bir iç pazar avantajı sunarak küresel stratejileri açısından önemli bir yatırım noktası durumda" dedi.

Mersin'in Coğrafi İşaretli Mut Kayısısı 50 TL'den Alıcı Buluyor: Hasat ve İhracat Sezonu Başladı
Mersin'in Coğrafi İşaretli Mut Kayısısı 50 TL'den Alıcı Buluyor: Hasat ve İhracat Sezonu Başladı
İçeriği Görüntüle

"Türkiye, Gümrük Birliği ile cazibe merkezi"

Türkiye ve Çin arasındaki yatırım ilişkilerinin ivme kazandığına dikkat çeken Eroldu, Çinli üreticilerin farklı pazarlarda doğrudan yatırım yaparak ticaret engellerini aşmayı ve küresel rekabetçiliklerini güçlendirmeyi hedeflediğini belirtti.

Türkiye'nin sunduğu yatırım ortamı ve AB Gümrük Birliği’nin etkisi ile Çinli yatırımcılar için cazip bir yatırım merkezi olarak değerlendirildiğini de ekleyen Eroldu, şu ifadeleri kullandı:

"Gelişmiş üretim altyapısı ve güçlü tedarik zinciri de Türkiye’yi cazip kılan faktörler arasında yer alıyor. Otomotiv sektöründe yıllardır süregelen üretim kültürü, küresel tedarik zincirine entegre olmuş tedarik sanayi ekosistemi ve nitelikli iş gücü, Çinli markalar için burada yatırım yapmayı avantajlı hale getiriyor. Türkiye’nin uluslararası standartlara uygun üretim süreçleri, Çinli üreticilerin hem Avrupa pazarına hem de çevre pazarlara kesintisiz ihracat yapmasına olanak tanıyor.

Türkiye, yalnızca önemli bir üretim merkezi değil, aynı zamanda büyük ve büyüme potansiyeli yüksek bir pazar. Yıllık 1,3 milyon adetlik araç satışıyla Avrupa’nın en büyük otomotiv pazarlarından biri konumunda. Çinli markalar için burada üretim yapmak, yalnızca ihraç pazarlarına yönelik stratejik avantajı sağlamakla kalmayıp, doğrudan tüketiciye ulaşma ve marka gücünü artırma fırsatı sunuyor. Türkiye pazarının büyüme potansiyeli, yatırım yapan firmalar için uzun vadeli fırsatlar barındırıyor."

"Çinli markalarla iş birliği tedarik sanayisini güçlendirecek"

Bununla birlikte, Eroldu, Türkiye’de hayata geçecek yeni yatırımların, sektördeki rekabet ortamını güçlendireceğini ve tüm oyuncuları daha dinamik hale getireceğini söyledi.

Rekabetin, firmaların teknolojik yetkinliklerini artırmalarına, verimliliklerini geliştirmelerine ve ürünlerini daha rekabetçi hale getirmelerine imkan tanıdığını belirten Eroldu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu süreci sanayimiz açısından, dönüşüm ve gelişim için önemli bir fırsat olarak değerlendiriyoruz. Çinli markaların, yerli tedarikçilerle iş birliği yapması, tedarik sanayiye yüksek katma değer sağlayacak ve tedarik sanayi firmalarının küresel tedarik zincirlerine entegre olmasını hızlandıracaktır. Çinli üreticilerin dünya genelinde elektrikli araç teknolojilerinde öncü konumu, Türkiye’de elektrikli araç ekosisteminin daha hızlı gelişmesine, şarj altyapısının genişlemesine ve tüketicilerin elektrikli araçlara olan ilgisinin artmasına katkı sağlayabilir. Aynı zamanda, Türkiye’nin elektrikli araç teknolojilerine yönelik yatırımları hızlandırması, ülkemizi bölgesel bir üretim üssü haline getirebilir.

Bu yatırımların uzun vadeli katkıları açısından en kritik konulardan biri de teknoloji transferi ve Ar-Ge faaliyetleri. Türkiye’nin bu tür yatırımları yalnızca bir üretim olarak değil, aynı zamanda mühendislik, Ar-Ge ve inovasyon süreçleriyle de desteklemesi önem taşıyor. Bu noktada, hükümetin uyguladığı yerlileştirme politikaları büyük bir rol oynuyor. Sektör olarak, yatırımın sadece üretim boyutunda değil, teknoloji ortaklıkları ve inovasyon odaklı gelişim açısından da değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz."

1 milyon adet yeni nesil araç üretim kapasitesi gerçekçi mi?

2030’a kadar 1 milyon adet yeni nesil araç üretiminin hedeflendiğini anımsatan Eroldu, bu hedefin kamu politikalarında yer aldığını belirtti. Öte yandan, başarının yapısal dönüşümlere bağlı olduğunun altını çizen OSD Yönetim Kurulu Başkanı, şunları kaydetti:

"Türk otomotiv sanayi, özellikle ana sanayi tarafında çoklu teknoloji üretim yetkinliğini geliştirme yönünde önemli adımlar atmış durumda. Yeni nesil araçlara geçiş sürecine uyum sağlamak için üretim altyapıları yeniden şekillendiriliyor. Ancak bu dönüşümün yalnızca ana sanayiyle sınırlı kalmaması gerekiyor.

Tedarik sanayinin yeni teknolojilere entegre edilmesi, şarj altyapısının yaygınlaştırılması, batarya üretimi ve geri dönüşüm sistemlerinin oluşturulması, temiz enerji kaynaklarının artırılması ve nitelikli iş gücünün yetiştirilmesi gibi tamamlayıcı unsurların da bu sürece eşlik etmesi büyük önem taşıyor."

Byd Chery Elektrikli Araç

Elektrikli araçlara geçişte Türkiye'nin hazırlık düzeyi ne?

Üyelerinin artık içten yanmalı motorların yanı sıra hibrit ve plug-in hibrit araçlar da ürettiğini söyleyen Eroldu, hafif ticari araç ve otobüs grubunda tam elektrikli araç üretiminin giderek arttığına dikkat çekti.

Sanayinin, tüm motor tiplerini aynı anda üretebilecek esnek yapılara sahip olduğunu vurgulayan Eroldu, bu yaklaşımın sadece iç pazara değil, farklı regülasyonlara sahip ihracat pazarlarına da hitap ettiğini ifade etti.

İklim hedeflerine ulaşmak için sadece araç üretiminin değil, tüm ekosistemin dönüşmesi gerektiğini ekleyen Eroldu, şunları kaydetti:

"Bu dönüşüm; her araç grubu için şarj altyapısının yaygınlaştırılmasını, batarya bertaraf ve yeniden kullanım sistemlerinin kurulmasını, temiz enerji kaynaklarının artırılmasını, yerli katkı oranının korunmasını sağlayacak tedarik dönüşümünün gerçekleştirilmesini ve tüm teknolojilerin de kapsam dışında bırakılmadan desteklenmesini gerektiriyor. Döngüsel ekonominin ön plana çıktığı hedeflerde, yeni üretim teknolojileri için gerekli olan nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi de hayati önem taşıyor. OSD olarak bu başlıkların tümünü kapsayan, bütüncül bir dönüşüm politikasının gerekliliğini her platformda vurguluyoruz.

Özellikle tedarik sanayimizin bu süreçteki rolü çok kritik. Elektrifikasyonun etkisiyle değişen ürün yapıları, bugün tedarikçilerimizin ürettiği birçok parçanın gelecekte kullanılmaz hale gelmesine neden olabilir. Bu nedenle biz ana sanayi olarak, tedarik sanayi ile yakın iş birliği içinde çalışıyor, dönüşüm süreçlerine yön vermeye gayret ediyoruz. Tedarik sanayimizin bu dönüşüme ayak uydurması, yalnızca ihracat potansiyelimiz açısından değil, tüm otomotiv eko-sistemimizin sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşıyor.

OSD olarak hem iklim hedeflerine katkı sunmak hem de Türk otomotiv sanayinin küresel rekabet gücünü artırmak amacıyla kamu-özel sektör iş birliği ile çalışmalarımızı sürdürüyoruz."

Esneklik ve kalite, uzun vadeli rekabetin anahtarı

Çinli otomotiv üreticilerinin yüksek düzeyde dikey entegrasyon stratejileri ile batarya, elektronik sistemler ve yazılım gibi kritik bileşenleri kendi bünyelerinde üretme eğilimi taşıdığı bilgisine de yer veren Eroldu, sözlerine şöyle son verdi:

"Söz konusu yaklaşım, maliyet kontrolü ve süreç optimizasyonu açısından avantaj sağlarken, geleneksel dış tedarik yapısından daha bağımsız bir üretim yapısı ortaya koyuyor. Bu üretim modeli, Türkiye’deki tedarik sanayi açısından hem yeni iş birliklerini hem de yeniden konumlanma ihtiyacını beraberinde getirecektir.

Tedarik sanayimizin, özellikle batarya, yazılım, güç elektroniği ve ileri malzeme teknolojileri gibi alanlarda kapasitesini geliştirmesi, bu üretim modellerine entegre olabilmesi açısından kritik önemde. Aksi takdirde, tedarik zincirinde yer alma imkânı sınırlı kalabilir. Diğer yandan, bu üreticilerle kurulacak stratejik iş birlikleri, tedarik sanayimizin küresel değer zincirlerine entegrasyonunu hızlandırabilir ve teknoloji transferi açısından da önemli fırsatlar sunabilir. Bu süreçte, tedarik sanayimizin esneklik, kalite ve inovasyon kapasitesini artırması; uluslararası standartlara uyum yetkinliğini güçlendirmesi büyük önem taşıyor. Sektörümüzün bu dönüşüm sürecine uyum sağlaması, yalnızca kısa vadeli iş hacmi değil, uzun vadeli rekabet gücümüz açısından da belirleyici olacak."

Muhabir: Esin Özdemir