TRT’ye 1973 yılında kameraman olarak giren Yapımcı ve Yönetmen Bülent Osma, özellikle eğlence programlarının tercih edilen teknik elemanı olduktan sonra televizyon kariyerinde hızlı bir ilerleme kaydetti. 1975 yılında Orkut Stüdyosu’ndan yayınlanan Eurovision Şarkı Yarışması’nda da kameraman olarak görev yapan Osma, çalıştığı bu alandaki dört yılın ardından program yapımcılığına giriş yaptı. 1977 yılında canlı yayın yönetmeni olarak “Hafta Sonu” programına imza atan Osma, 1976 yılından 1997’ye kadar Eurovision programlarının rejisini üstlendi. “Ben Bilirim, Tombala, Turnike” gibi programlar ve ulusal şarkı festivallerindeki yetkinliğiyle seyircinin takdirini kazanan Osma, bir dönem Kanal D’de de çalıştı. Osma, meslek yaşamını, Eurovision’u ve anılarını 24 Saat gazetesiyle paylaştı

SULTAN YAVUZ/ANKARA - Özellikle bir kuşak için güzel anıları akla getiren, TRT’nin tek televizyon kanalı olduğu yıllarda, “Ben Bilirim”, “Tombala”, “Turnike” gibi programlara imza atan Yapımcı ve Yönetmen Bülent Osma, aynı zamanda Eurovision Türkiye programlarının da beğeniyle karşılanan yönetmeni oldu. Eğitimini mimarlık üzerine alsa da, sahip olduğu kamerayla amatör çekimler yapan ve televizyona ilgi duyan Osma, 1973 yılında kameraman olarak TRT’ye girdi. Mimarlık eğitiminin vermiş olduğu matematiksel bakış açısı ve estetik algıyı kamera vizörü ile birleştiren Osma, kısa sürede özellikle eğlence programlarının vazgeçilmez kameramanı oldu. 1975 yılında Eurovision Türkiye Finali’nde de kameran olarak görev alan Osma, kendi deyimiyle “Maceralı bir giriş” olarak tanımladığı programcılığı şu sözlerle anlattı: “Dört yıl TRT’de kameramanlık yaptım ve o yıllarda bizim teknik bölümden program bölümüne geçmemiz istenmezdi. Program bölümü âdeta bir krallıktı ve oraya geçişimizin bu krallığı bozacağı düşünülüyordu. Daha sonra Almanya’ya giden rahmetli arkadaşım Deniz Olcayto ile birlikte bir program yaptık ve televizyon daire başkanına izlettik. Tabii, bu sırada yapamayacağımız söylentileri dolaşıyordu. Başkan beğendi ve ‘Devam edin’ deyince, biz de program bölümüne geçtik ve yıllar içinde prodüktör ve yönetmen oldum.” “Dönemin şartları şimdiki gibi değildi ki...” Osma, o yıllarda kullandığı kameranın “ağırdan da öte” olduğunu belirterek, önünde beş objektifi olan, kollu bir yapı arz ettiğini söyledi. Osma, sunuculuğunu Cenk Koray ve Mehpare Çelik’in üstlendiği “Hafta Sonu” isimli canlı yayın programını 1977 yılında yönetmeye başladığını ve programın iki yıl sürdüğünü ifade etti. Daha sonra Güneş Tecelli, Tamer Durukan ve Cenk Koray ile Bület Özveren’in yer aldığı “Telespor” programını yöneten Osma, pek çok konser programı da yaptı. 1978 yılında Bülent Özveren ile birlikte eğlenceli bir yarışma programı hazırlayıp sunduklarını ve seyircinin isteği doğrultusunda açılan stüdyodaki yedi kapının her birinden ayrı bir konuk çıkarak soruları yanıtladıklarını belirtti. Yıllar içinde değişen TRT yönetimiyle zaman zaman uyuşamadığını dile getiren Osma, “Ben Bilirim” isimli programı da o yıllarda radikal bir süre olan iki haftada bir yayınladıklarını kaydetti. Söz konusu yarışmanın İstanbul’da çekildiğini ve Bülent Özveren ile birlikte hayata geçirdiklerini kaydeden Osma, görme engelli bir kadının yarışmada çok başarılı olduğunu ve seyirci tarafından beğeni topladığını anlattı. Perihan Savaş, Yılmaz Zafer ve Bülent Özveren’in sunduğu “Tombala” isimli programda da canlı yayında tombala oynanırken, bir yarışmacının yanlışlıkla kabloya basması nedeniyle masaların karardığını söyleyen Osma, uçaktaki bir pilotun ve seyir hâlindeki bir gemi kaptanının programlara bağlanmasının şaşkınlık yarattığını ifade etti. O günün koşullarında bunun oldukça sıra dışı olduğunu belirten Osma, “Ankara ve İstanbul arasında link vardı; Ankara’dan Kızılcahamam, oradan Bolu, oradan Adapazarı, İzmit, Çamlıca ve en son İstanbul’daki stüdyoya gidiyor, uydu yok. Şimdi anlatınca, ‘Ne var bunda?’ diyorlar ama dönemin şartları şimdiki gibi değildi ki...” dedi. Eurovision neydi, ne oldu? Osma, 1975 yılında kameramanlığını yaptığı Eurovision’un 1976 yılında rejisörü olmuş. Söz konusu şarkı yarışması için “Babaların tekelinde, herkes yapamıyordu” diyen Osma, daha önce Çeşme’deki büyük orkestralı şarkı yarışmasını naklen yönetmiş. Osma, “O zaman kara linki var, uydu yok ve Çeşme’den İzmir’e sinyal göndermenin imkânı yok. Emniyet ve Valilik ile görüşüldü, dört polis aracı var. Yarım saatlik kaydı yapıyor, bandı polise veriyoruz, polis İzmir’e götürüyor. Sonra yarım saatlik daha… Parça parça yollayarak programı yaptık. Daha sonra Aspendos’ta da yine büyük orkestralı festivali yönetince, o zamana kadar playback ile yapılan Eurovision’u, Arı Stüdyosu’nda yine büyük bir orkestra ile yapmak bana nasip oldu. Küçük bir stüdyoydu, o nedenle öndeki koltukları söktürerek, 60 kişilik müziyen grubunu yerleştirdim. Yapım başarılı olunca, 1997 yılına kadar Eurovision’u ben yönettim” diye konuştu. 1998 yılında TRT’den ayrılarak İstanbul’a giden Osma, daha sonra Kanal D’ye geçtiğini ve üç yıl burada görev yaptıktan sonra, Ankara’ya dönerek TRT Radyo Müdürü olduğunu anlattı. Osma, “Orada müdürken Türkiye Eurovision’da birinci geldi ve Eurovision’u Türkiye’de kim yapacak denince, benim de aralarında olduğum dört-beş kişi kuruma dosya yolladı. Ben, diğer arkadaşlardan farklı olarak üç yıllık özel kanal tecrübem nedeniyle kapsamlı bir sunum dosyası hazırlamıştım” dedi. Osma, 1996 yılındaki EBU (Avrupa Yayın Birliği)’nin toplantısına Türkiye’den TRT Daire Başkanı olarak gittiğini ve burada önerdiği fikri ilk kez kendisinin uyguladığını söyledi. Osma şunları anlattı: “O sırada Demirperde ülkeleri kalktığı için EBU’deki 26 ülkenin sayısı 50’ye çıktı ve hepsinin katıldığı bir programı yapmak süre itibariyle imkânsızdı. Ben de iki aşamalı yapalım, yarı final ve final diye önerdim. Sertap Erener birinci olduktan sonra, kendi fikrimi ilk kez ben uygulamış oldum. Bu işi becerip beceremeyeceğinizi kontrol etmek için her ay EBU referans grubu gelir, onlara yarışmanın iki aşamalı olmasını benim önerdiğimi belirttim. Kanal D’de çalışırken, ‘Eurovision’da nasıl birinci oluruz?’ sorusuna, ‘İyi beste, iyi şarkıcı ve uluslararası bir plak şirketi olacak’ yanıtını vermiştim. Nitekim Sertap Erener’de öyle oldu. Benim şansım ise beş sene asistanım olan Muhsin Yıldırım’ı da ekibe dâhil etmek ve nitelikli kişilerle çalışmaktı. Biz canla başla çalışırken, bir menajer EBU’yu arayarak, bizim bu programı yapamayacağımızı, kendisinin yapmak istediğini belirtmiş. İlgili faksı okudum ama faksı gösteren İsveçli arkadaşım, özel olduğu gerekçesiyle bir kopyasını vermedi. O sene Almanya’dan temsilci de ‘Neye güvenip bu işe kalkışıyorsunuz?’ diye sorunca, ‘Siz neye güveniyorsanız, ona’ yanıtını vermiştim ve diğer temsilciler bu cevabı takdir etmişti. Her ay bizi denetleyen heyet kuşkuyla yaklaşıyordu ama biz yapılması gereken her şeyi çoktan yapmış oluyorduk. Hatta Bulgaristan’da kendi ekipleri hazır bekliyormuş, aksi bir durumda müdahale etmek ve programı yönetmek için… Biz Abdi İpekçi Salonu’nu tuttuk, İsveçli bir ışık firması ayarladık, TRT yeni donanım malzemesi aldı ve 24 kameradan oluşan bir sistem kurduk. İsveçli bir yönetmen getirmiştik ve o ‘Oluyor’ diyene kadar ekip Bulgaristan’da beklemeye devam etmiş. Diğer ülkelerin yayınlarını rahatça sürdürmeleri için ayrı bir stüdyo da kurduk ve başarılı şekilde programı tamamladık. Daha sonra tüm ülkelerin delegasyon başkanlarından kutlama mesajı geldi, ben de bunu normal bir durum sanıyordum. Meğer, her yıl eleştiri mesajları alınıyormuş. Daha sonra Kiev’e de danışman olarak katıldım. Ertesi yıl da delegasyon referans grubu içinde Yunanistan’a gittim. Fakat TRT yönetiminden, neden sürekli benim gittiğim sorulmuş. Oysa TRT sadece izin veriyordu, tüm masraflar EBU tarafından karşılanıyordu. Ben, gitmedim ve gitmeme gerekçemi söylemeye utandığım için bahane uydurdum...” 2013 yılından beri Türkiye’nin katılmadığı Eurovision Şarkı Yarışması’nın artık Avrupa’da da eskisi gibi reyting almadığını vurgulayan Osma, EBU’nun da çok çaba sarf etmesine rağmen, benzer şarkı programları nedeniyle yarışmanın esprisinin kalmadığını belirtti. Özel kanalların bu durumdan memnun olduğunu, TRT yönetiminin de yarışmadan çekilme konusuna sıcak baktığını kaydeden Osma, eskiden 49 ülke tarafından canlı verilen etkinliğin, artık 31 ülkeye kadar düştüğünü ve prime time kuşağında bant yayınından verildiğini söyledi. Televizyon yayıncılığı nereye gidiyor? Osma, artık çok hızlı akan modern hayat döngüsü içinde klasik yayıncılığın devam etmesinin zor olduğuna işaret ederek, hem klasik hem de çağdaş yayıncılık olarak tanımladığı dijital yayıncılığın birlikte devam edeceğini ve kendi kitlelerini oluşturduklarını ifade etti. TRT’nin artık özel kanalları taklit ederek, çizgisinden kopmasını da eleştiren Osma, “Mesela BBC İngiltere’de tüm özel kanallarca takip edilir ve o ne yaparsa, diğerleri de taklit eder. Aynı şekilde İtalya’da, Almanya’da, Fransa’da da öyle… Devlet kanallarına göre özel kanallar konum alırlar. Oysa Türkiye’de, TRT ekolü denilen yapı, artık özel kanalları takip etmeye başladı. Özel kanallarda ise Türkçeyi düzgün kullanma hassasiyeti güdülmüyor pek” dedi. “Biz devrimizi tamamladık, yeni nesil mutlaka yenilikleri takip etmeli” cümlesinin altını çizen Osma şöyle konuştu: “Dünyanın her yerinden her kanalı izliyoruz. Televizyon izleyerek bile, kimin ne yaptığını öğrenebilir gençler. Ben bile bu yaşımda izlerken ışık, kamera ya da yönetmen hatasını görebiliyorum. Hâlâ tecrübe ediyorum. Gençler eskiye değil, yeniye baksınlar, bizler yaptık, iz bıraktık ama onu taklit edersen olmaz. Şimdikileri de ne biz yaparız ne de sunarız. En son ‘Yasaklı Şarkılar’ isminde bir belgesel yaptık, Bülent Özveren ve Elçin Temel ile birlikte TRT’ye verdik. 26 bölüm planlamıştık, ‘15 bölümde bitirelim’ denmiş, çok uzun olduğu söylendi. En son 18 bölüme çıkabildik, belgeselde kullanmak üzere görüşeceğimiz kimi insanlarla da görüşemedik. Bakış açısı ne yazık ki bu…” Kültür sanat yayıncılığının Avrupa’da da belli bir kitleye hitap ettiğini ifade eden Osma, türlere göre izleyici olduğunu ve kültür sanatı yaygınlaştırmak adına herkese hitap edebilme kaygısının o kanalı antipatik hâle getireceğini söyledi. “Manavda bonfile satılmaz, bu yüzden tematik kanallar var” diyen Bülent Osma, mevcut izleyici kitlesindeki niteliğin zaman içinde daha da düşebileceğine dikkat çekerek, “Toplum gittikçe kültürsüzleşiyor, ekmek aslanın ağzında ama eğer çok iyi bir şey yaratırsanız, mutlaka alıcısını da bulursunuz. Öyle bir proje üretirsiniz ki satar, izleyici toplar. Sezonda 50 dizi çekiliyor, 30’u çöp oluyor. Bundan önce TRT Belgesel, İzmir’de yayına başladığında, reytingi çok düşüktü ama kanal kendini yeniledi ve kaliteli yapımlarla yola devam ettiler. Yüksek ve düzenli ücret ile ortaya güzel işler çıkıyor” dedi.
Editör: Ahmet Ertüm