Cemil Tugay’dan kurultay davasına tepki: "CHP yıpratılmak isteniyor"
Cemil Tugay’dan kurultay davasına tepki: "CHP yıpratılmak isteniyor"
İçeriği Görüntüle

CHP lideri Özgür Özel, PKK’nın fesih kararına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kürt sorununun toplumsal mutabakatla çözülmesi durumunda tüm Türkiye’nin karlı çıkacağını belirten Özel, "Bugün bu iş toplumsal mutabakatla çözülsün, bütün Türkiye karlı çıkar. Geçen sefer olduğu gibi, şimdi iktidar medyasında kendince bir bayram havası. Zaten bu iş başarıya ulaşacaksa bütün Türkiye’de bayram olur. Kendilerince meselenin kahramanları var. Erdoğan var, Bahçeli var... Bu mesele başarıya ulaştıktan sonra millet kimi takdir edecekse eder, bundan kim fayda görecekse görür" ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Manisa Soma'da, Now TV’de Gazeteci İlker Karagöz’ün yayınına katıldı.

"Soma'yı terk ettiler"

Soma Maden Faciası’nın 11’inci yıl dönümüne ilişkin konuşan Özel, şunları kaydetti:

"28 Nisan günü Dünya İş Kazalarını Önleme Günü. O günü günü bir vesile kılıp, Meclis’te bu araştırma önergesini indirip o gün oynatma imkanı olmuştu ve maalesef o gün -hani bugün meşhur ya ‘AKP, MHP oylarıyla’- sadece AKP oylarıyla reddedilmişti. MHP o zaman muhalefet partisiydi. Bizimle bir destekliyorlardı. Hatta daha sonra da hem madenin başında hem yargılamalarda ilk başta MHP’li arkadaşlar da vardı. Ne zaman MHP, AKP’ye yanaştı, faciaya olan ilgisi, mahkemeleri takibi o zaman durdu, bıçak gibi kesildi. Ben 11 yıldır buradayım. Her 13 Mayıs günü istisnası olmaksızın iki elimiz kanda buradayız. Ben bütün mahkemelerin tamamını takip ettim. 11 yıl önce Soma’daki facia yüksek reyting yaparken arkadaki madenin olduğu tepede, dünya televizyonları vardı, Türkiye televizyonlarının tamamı vardı. Birçoğu şu anda da önemli mevkilerde olan kişiler o zamanlar televizyonların, gazetelerin muhabiriydiler. ‘Unutursak yüreğimiz kurusun’ diyorlardı ama Soma‘yı unuttular, Soma‘yı terk ettiler. Soma’nın bir milat olup ‘Bundan sonra artık hiçbir işçimizi, madencimizi iş kazasında kaybetmeyeceğiz’ diye yeminler edilen o günlerden bugünlere hiçbir şeyin değişmediği bir süreci getirdi.

"Sorumlular serbest bırakıldı"

‘Hiçbir şey değişmedi’ diyemeyiz. Çok üzüldüğümüz, çok farklı farklı süreçlerde Soma hep gündeme geldi. İçimdeki bir yarayı ve bir memnuniyetimi ifade etmeme izin verin. Soma’da bu facia oldu, bütün Türkiye Soma’ya üzüldü. AK Parti’nin mitinglerine katılan işçilere katılmadan bir gün önce kimlik kartları, yemek kartları toplanıyordu o dönemde. Miting çıkışında dağıtılıyordu yoklama gibi. Yevmiye işliyor. O zaman ‘Bu mesleğin fıtratında bu var’ diyen Erdoğan’a yetiyordu. O süreçte tam bunların çok konuşulduğu AK Parti mitinglerine madencilerin zorla götürüldüğü, burada eylem yapan madencilerin Ankara’ya götürülüp Erdoğan’la uzlaştırıldığı, sonra verilen sözlerin tutulmadığı, gerekli düzenlemelerin yapılmadığı, adil yargılama yerine altı bile değil, beş buçuk gün yattılar kişi başına. Esas olarak da şöyle bir şey var: Mahkemenin yargılamayı adil yapmaya çalışan başkanının değiştirildiği, yerine başka başkanın getirildiği, verilen cezanın Yargıtay tarafından düşük cezanın ‘Böyle olur mu? Olası kast, bugün burada kullanılmayacaksa nerede kullanılacak’ deyip beş üyenin beşinin de bozduğu ama kararın buraya tebliğ edilmek yerine elde tutulduğu bir süreç yaşandı. O süreçte o beş üyenin üçü değiştirildi, yerine üç yeni üye getirildi. Yeni üyeyle üçe-iki bu sefer olası kas değil de bilinçli taksirden ceza kurulup örneğin 301 kez müebbet hapis yatabilecekken ölen kişi başına beş buçuk gün hapis yatmayı yeterli görüp sorumluları salan bir süreç yaşandı.

"Soma davasından iki tutuklu kaldı"

‘Soma’yı üç S yuttu’ diyorduk ilk gün: Sarı sendika, sermaye ve siyaset üçgeni. Şimdi bu üçgenin siyaset ayağı zaman içinde, sabırla görevini yaptı ve bu işten sermayeyi kurtardı. Zaten sendikaya hiç kimsenin bir sorusu da olmadı. Büyük bir üzüntüyle şunu söyleyeyim o günden sonra yapılan bütün seçimlerde herkes Soma’ya baktı. ‘Soma’yı bu kadar yapılan yanlışlara rağmen AK Parti kazanıyor.’ Maalesef Twitter başından Somalılara ağıza alınmayacak dünya kadar laf söylendi. Her seferinde çıktım dedim ki ‘Bu lafları kesinlikle reddediyoruz. Soma bunları hak etmiyor.’ En nihayetinde bugün Soma’ya CHP’li bir belediye başkanı yönetiyor. Büyükşehri CHP’li bir belediye başkanı yönetiyor. Biz buralarda yüzde 6 oyları da gördük yüzde 60 oy da gördük. Ama yüzde 6 oy aldığımız zamanlarda da Somamıza, Manisamıza bakış açımız hiç değişmedi. Kusur varsa kendimizde aradık, kimseye küfür etmedik, kötü söz söylemedik. Yüzde 60’la bu başarı elde edildi ki Soma’nın Belediye Başkanı Sercan Okur, Soma davasının gönüllü avukatlarındandır. Soma’nın vicdanını, her geçen gün kendine yapılan kötülüğü de iyiliği de ihaneti de kendisi için gösterilen cesareti de görmüştü. Soma davasından iki tane tutuklu kaldı. Faciaya sebebiyet veren şirketin sahibi dışarda, müdürleri dışarıda, sorumluları dışarıda, kamu görevlileri dışarıda. Onlar da 12’şer saat ceza yattılar kişi başına. İçeride iki tane tutuklu var: Biri Can Atalay, biri Selçuk Kozağaçlı. Bunlar Çağdaş Hukukçular’dan gelip de Soma davasını gönüllü olarak savunan avukatlar. Can Atalay da Selçuk Kozağaçı da yüreğiyle, bileğiyle burayı savunan insanlardı. Soma’da yerleşmiş olarak da Soma’nın bir evladı Sercan Okur, bu davanın avukatlığını yıllarca yaptı. Son seçimlerde de CHP’nin adayı olarak Soma’da büyük bir teveccühle belediye başkanı seçildi. Biz buradaki seçim sonucunu siyasi bir sonuç olarak görmüyoruz, vicdani bir sonuç olarak görüyoruz.”

Yaşananlar unutulur mu?

Özel, "Yaşananlar unutulur mu" sorusunu ise şu sözlerle yanıtladı:

"İnşallah unutulmaz da Türkiye’de maalesef unutuluyor. Unutmayanlar, mücadele edenlerin desteklenmesi lazım. Soma böyle ferasetli insanların bulunduğu yerdir. Soma‘da seçimlerde dördüncü parti çıkmış zamanları var CHP’nin. Bugün yüzde 60’a yakın oyla hem büyükşehir hem Soma Belediyesi kazanılabiliyorsa Soma’daki insanlar gibi siyaset sahiden yapanlarla siyaset şeklen yapanların, bu meseleyi içinde hissedenlerle o gün fotoğraf çektirip gidenlerin bir elekten elenmesi lazım. Eleğin samimiyet tarafında kalanlarla siyaset yapılır, onlara can feda ama eleğin öbür tarafına; yani facia olduğunda muhalefet partisi olup, bağırıp da iktidara yanaşınca susanlara söyleyecek hiçbir söz yok.

"Soma gibi bir facianın yaşanması an meselesidir"

2002 yılından AKP’nin iktidarından bugüne kadar, 2 bin 500 işçi madenlerde öldü. 35 bin 000 işçi, yani 140 tane Soma Faciası yaşandı ayrı ayrı. İş kazaları, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda Türkiye berbat durumda, dünyanın en kötülerinden. Bugün Türkiye’de madene inen işçiler, günde üç vardiya halinde ölüme inip çıkıyorlar. Soma gibi bir facianın yaşanması an meselesidir. İstanbul depremi gibi düşünün. İşçi sağlığı ve iş güvenliği, iş kazalarını önleme noktasında bilhassa madenlerde hem de diğer tehlikeli iş kollarında işçilerimiz Allah’a emanet. İş kazası geçirmiyorsa anasının duaları sayesinde geçirmiyor. Tabii ki belli iş kollarında, belli fabrikaların, bu konuya kendisi titizlenen firmaların hakları emanet olsun, bir kenarda dursun. Ama genel olarak devlet güvenlik yerine kârlılığı, işçinin sağlığı yerine verimliliği gündeme alan şirketleri yeterince denetlemediği, sert ve katı kurallar koymadığı, koyduğu kuralları iyi uygulamadığı için, denetim mekanizması çökmüş olduğu için ve özellikle işçi sağlığı ve iş kazalarıyla görevli kişiler maaşlarını iş yerinden doğrudan aldıkları için çok önemli eksiklikler var. Bugün facianın yıl dönümü ve Türkiye bu konularda dünyada en kötüye giden, görevini en az yapan ülkelerden bir tanesi, rakamların en kötü ülkelerden bir tanesi. Şimdi ‘Terörsüz Türkiye. Şehitler gelmesin, analar ağlamasın’ diyeceğiz. Burada 301 tane ana ağladı, eş ağladı, 426 tane çocuk ağladı. O çocuklardan o gün 11 yaşında olanlar, bugün avukat oldular, babasının hakkını arayacağız diye. İşin bu boyutun mutlaka ve mutlaka gündemde tutulması gerekiyor."

"CHP, 'terör bitecekse biz varız' diyor"

CHP Genel Başkanı, terör örgütü PKK’nın fesih kararını şöyle değerlendirdi:

''Soruların cevaplarını vermesi gerekenler verecek. Bu soruların birçoğunun cevabı bizde yok. Çünkü CHP tarihsel bir tutarlılığa sahip bir parti olarak ‘Terör bitecekse biz varız’ diyor. Bu kadar net. ‘Eğer annelerin gözünün yaşı duracaksa, şehit kanı akmayacaksa biz varız’ diyor. ‘Bu meselenin bir kişi, iki kişi, bir parti, iki parti değil; toplumsal mutabakatla çözülmesi lazım’ diyor. Toplumsal mutabakat arandığında herkesin rıza göstereceği, kaybedenin olmayacağı, herkesin çözüm konusunda bilgi sahibi ve mutabık olacağı bir yöntem öneriyor. Bu yöntemi kim başarıyor? Dünyada silahlı ve çatışmalı süreçleri başarıyla çözüme ulaştırmış olan örneklere bakılıyor ve burada başarılı olmayan bir şey var: Siz toplumun bir kısmını, partilerden birini ya da birkaçını dışlarsanız, kendinize ait ajandalarınız varsa, gizli pazarlıklar yürütüyorsanız bu iş başarılı olmuyor. Geçen çözüm sürecinde CHP, bütün bunları hatırlatarak ‘Şunları, şunları yanlış yapmayın’ demişti. Böyle bir sürece kredi vereceğini söylemişti. Tayyip Erdoğan, ‘Kredinizi başınıza çalın’ demişti. Düşünmüştü ki terör bitecek, bir başarı elde edilecek, ‘Buradan gelecek siyasi nemayı kimseyle paylaşmayayım’ demişti.

"Erdoğan ve Bahçeli’nin söyledikleri CHP’nin haklı olduğunu ortaya çıkarıyor"

Bugün sürece karşı çıkanlara, ‘kandan beslenenler’ deniyor ya o gün o tanımlamayla Erdoğan da Bahçeli’ye diyordu. ‘Bahçeli kandan besleniyordu’ Erdoğan’ın tanımlamasıyla. Çünkü Bahçeli çözüm sürecinin tam karşısındaydı, Erdoğan savunuyordu, Bahçeli karşı çıkıyordu. Biz de diyorduk ki ‘MHP’nin de ikna edileceği, bizim de işin içinde olacağımız bir süreci hep beraber yaşayalım.’ O gün biz bunları söylediğimiz noktada, Erdoğan Bahçeli’yi kandan beslenmekle; Bahçeli de Erdoğan’ı terör örgütüne teslim olmakla suçluyordu. Şimdi ikisi birden bir süreç yürütüyorlar. Adı ‘Terörsüz Türkiye.’ CHP aynı tarihsel tutarlılığı içinde diyor ki ‘Terör bitecekse, kan duracaksa biz varız.’ Geçen sefer biz bunu dedik diye, Bahçeli bizi terörü desteklemekle; ‘Bahçeli de olsun, bütün siyasi partiler de olsun’ dedik diye de Erdoğan bizi işi yokuşa sürmekle suçluyordu. Şimdi ikisi bir araya geldikleri süreçte geçmişte kendilerine söyledikleri tüm sözler o gün de bugün de CHP’nin haklı olduğunu ortaya çıkarıyor.

"Süreçten zarar görmüş herkesin rızası alınmalı"

Çok basit bir şey söylüyoruz: Hiç kimse dışlanmadan bu işin yürütülmesi lazım. Bunun için yer Meclis’tir. TBMM’de bir komisyon kurulmalı. Bu komisyon yapılacak yasal düzenlemeleri -‘Yasal’ diyorum, soruyorlar ‘Anayasa değişikliği olursa’, ‘Biz Anayasa değişikliğinde yokuz’ diye ilk günden söyledik. Çünkü anayasa değişikliği farklı pazarlıkları gündeme getiren, tuhaf ve samimiyet sorgulatan bir mesele. Bugün Türkiye’de bu sorunu çözmek için ihtiyaç olan şey kanunları çıkarmak, mevcut kanunları düzgün uygulamak. ‘Toplumsal mutabakat aransın’ diyoruz ya şeffaflık ve samimiyet. Toplumsal mutabakat aranacaksa işte o zaman o Meclis’te kurulacak komisyona mutlaka başta şehit aileleri, gaziler, bu süreçten zarar görmüş herkesin katılıp bu insanların onurunun, rızasının alınması lazım.

"Bağrına ateş düşmüş ananın, babanın, evladın ne dediğini niye sormuyoruz"

Sevgili Sırrı Süreyya Önder ile bizi ziyaret ettiğinde heyetlerin önünde geçen bir diyaloğumuz var. Ben yine şehit aileleriyle ilgili hassasiyetimi vurguladım. O zaman şöyle bir ifadem vardı, demiştim ki ‘Şehit ailelerinin gözünün içine bakamayacağımız bir işin içinde olmamak lazım.’ Sırrı Başkan bana dedi ki ‘Bazen şehit anasının gözüne bugün bakamazsın ama yarın öbür çocuğu yaşayınca o gelir sana bakar.’ Dedim ki ‘Şehit aileleri bazı konularda bizden ileride.’ Ziyaret ettiğim şehit aileleri derneği başkanları bana dedi ki ‘Tutumunuz çok kıymetli. Biz de bu meseleye şöyle bakıyoruz: Biz yandık, başkaları yanmasın. Samimiyet olsun, siyasete alet olmasın, bizim de görüşlerimizi alınsın, biz bilelim ne olduğunu.’ Sıvasız evine en acılı gününde Türk bayrağı asan, ‘Vatan sağ olsun’ diyen kişilerden bahsediyoruz. Bunun da bir hatırı olsun. O gün gidip yanına oturup fotoğraf çektirmeyi, taziye yapmayı, bunu haberleşleştirmeyi biliyoruz da günü geldiğinde bağrına ateş düşmüş ananın, babanın, evladın ne dediğini niye sormuyoruz. Ama burada onlara rağmen bir şey yapmak, bir süreç yürütmek doğru değildir. Onun için ‘toplumsal mutabakat’ diyoruz, babamızın hayrına demiyoruz."

Muhabir: Esin Özdemir