Gazeteciler Cemiyeti M4D kapsamında “Salgın Gölgesinde Özgürlükler ve Sivil Toplum” söyleşisi yapıldı

Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği finansmanıyla yürütülen Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında, “Salgın Gölgesinde Özgürlükler ve Sivil Toplum” başlıklı online söyleşi düzenlendi. Moderasyonunu gazeteci Duygu Güvenç’in üstlendiği söyleşinin konuğu Özgürlük Araştırmaları Derneği Genel Sekreteri İsrafil Özkan oldu. Söyleşide, gösteri ve toplantı hakkı, örgütlenme hakkı ve alkol yasakları gibi birçok alanda kısıtlanan özgürlük alanları tartışıldı

[caption id="attachment_228755" align="alignright" width="381"] Gazeteci Duygu Güvenç[/caption] SULTAN YAVUZ/ANKARA - Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği finansmanıyla yürüttüğü Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında, “Salgın Gölgesinde Özgürlükler ve Sivil Toplum” başlıklı online söyleşi düzenlendi. Gazeteci Duygu Güvenç’in moderatörlüğünü üstlendiği söyleşinin konuğu ise Özgürlük Araştırmaları Derneği Genel Sekreteri İsrafil Özkan oldu. [caption id="attachment_228758" align="alignright" width="384"] M4D Kıdemli Politika Uzmanı Kenan Şener[/caption] Etkinliğin açılış konuşmasını yapan M4D Kıdemli Politika Uzmanı Kenan Şener, mevcut durumun sadece salgın dönemiyle sınırlı olmadığını, vatandaşın ifade özgürlüğü ya da ekonomiye ilişkin beklentilerini sokakta ve sosyal medyada dile getirirken de engelle karşılaştığını söyledi. Şener, “Ekonominin can yakıcı olduğu” bir dönemde özgürlükleri kullanmanın ne anlama geldiği, söz konusu özgürlükler konusunda ne kadar bilinçli olunduğu ve sivil toplumun bunun neresinde durduğu gibi konuların söyleşideki temel konuları oluşturduğunu ifade etti. Özgürlük Araştırmaları Derneği Genel Sekreteri İsrafil Özkan, örgütlenme hakkı ile toplantı ve gösteri hakkının pandemiden öncesine dayandığını belirterek, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra başlayan otoriterlik artışının, polisin çeşitli bahanelerle bu haklara müdahalesini beraberinde getirdiğini kaydetti. İktidarın, darbeyi planlayanlar, destek verenler gibi geniş bir kitle tanımlayarak ağır şekilde yasaklama getirdiğini ve bu olağanüstü hâlden sonra normale dönme beklentisinin pandemi ile perçinlendiğini söyleyen Özkan, “Otoriterleşen rejimler, kısıtlama hakkını bir bahaneyle ele geçirdiklerinde onu yeniden bırakmamak için mücadele ederler. Biz 15 Temmuz’dan sonra baskının hafifleyeceğini sanarken araya pandemi girdi. Tüm dünyada bunun gibi kısıtlamalar uygulandı ama Türkiye’de hükümet ilk başta restoran gibi kalabalık alanları hastalık gerekçesiyle yasakladı ve günün sonunda başka bir noktaya gelindi. Pandemiyi eleştirmek için sokağa çıkan esnaf, işçi yürüyüşleri gibi sosyal hareketler engellendi. Hukukçuların eleştirdiği nokta da, pandemi önlemlerinin kanuni bir dayanağı olmayıp, cumhurbaşkanı kararnameleriyle alınması. Oysa gösteri ve yürüyüş hakkı anayasal bir haktır. Zaten şu anda iptal kararları verilen mahkemelerde yeniden hukukun yanında durmaya başladıklarını görüyoruz” dedi. [caption id="attachment_228757" align="alignright" width="409"] Özgürlük Araştırmaları Derneği Genel Sekreteri İsrafil Özkan[/caption] “AKP, elde ettiği hak kısıtlamalarını vermeyeceğinin sinyalini verdi” “Keyfi uygulamaların” alkol yasaklarında da olduğunu kaydeden Özkan, pandemi döneminde maden işçilerinin eylemi engellendiğinde, bunun sosyal mesafeyi korumak adına yapıldığını ancak ardından gerçekleştirilen AKP genel kurullarının, toplumda söz konusu yasakların keyfi olduğu algısını yarattığını belirtti. “AKP, elde ettiği hak kısıtlamalarını vermeyeceğinin sinyalini verdi” diyen Özkan, daha sonra Twitter üzerinden başlatılan “Hayat Eve Sığmıyor” tepkisinin çifte standarda gönderme yaptığını ve hükümetin pandemi kısıtlamalarıyla elini güçlendireceğine ilişkin analizler içerdiğini ifade etti. Dünya Sağlık Örgütü’nün, pandemide yüksek alkol almanın bağışıklık sistemini zayıflatacağı yönündeki ifadenin genel bir anlam içerdiğini ve dünya da sadece Güney Afrika ve Fransa’nın yasaklama kararı aldığını dile getiren Özkan, bu ülkelerde alkol tüketiminin fazla olmasından kaynaklı sosyal ve ekonomik sorunlar ortaya çıktığını ancak sadece restoran gibi açık alanlarda yasaklandığını belirtti. Türkiye’nin ise kişi başı yılda 1,4 litre alkol tükettiğini ve herhangi büyük bir toplumsal soruna yol açmadığını ifade eden Özkan, iktidarın alkol politikasını şöyle değerlendirdi: “2012 yılında meydana gelen meşhur Samanyolu, Zaman gibi mecraların ürettiği haberlerden sonra Türkiye’de saat 22.00’den sonra alkol satışı başladı, reklam yasağı da aynı dönem, mevcut durumun pandemiyle alakası yok, aynen devam ediyor. Pandemiden sonra gelen saat 24.00’ten sonraki canlı müzik yasağı, eğlence sektörüyle alkolü ilişkilendirmeyi ve aynı hukuki keyfiliği barındırıyor. Biliyorsunuz, Türkiye’deki eğlence sektörü büyük alanda mafyavari insanların elinde, dolayısıyla oteller ve büyük işletmeler gece 24.00’de müziği kapatıyor ama yarım saat sonra müzik yeniden başlayıp sabaha kadar sürüyor. Küçük esnaf ise saat 24.00’te kapatıyor. Bu konuda açılan davaları takip ediyoruz, ortada yasak yok. “ÖTV zamları gelmedi ama ekonomik kriz devam ederken firmalar da fiyat artışı yapmak zorunda kaldılar” Uyulmayan bir kamu politikası var, sürdürülebilir olmayan, çifte standarda sebep olan bir politika. Siz büyük bir mekânsanız yasak yok ama esnafsanız, yakın zamanda habere yansıdığı gibi gibi saat 22.00’den sonra iki bira satarsanız, 77 bin para cezası alabiliyorsunuz. Bu çifte standartta sivil itaatsizlik bir haktır. İkinci bir konu da, altı ayda bir alkole getirilen ÖTV… Pandemide 17 gün alkol yasağı, ondan önceki hafta sonu yasakları ciddi anlamda 12 yıldır alkolün marjinal bir konu olması, siyasilerin asla alkollü görüntülerinin paylaşılmaması gibi bir durum söz konusu… Türkiye’de insanların yüzde 82’si hiç alkol içmemiş, yüzde 17’lik kesim de bu marjinalleşme korkusundan dolayı getirilen yasaklara ve fiyat artışına ses çıkarmıyor. Oysa alkol almanın da anayasal bir hak olduğu görüşü de var. Geçen sene koyduğumuz sosyal medya tepkileri ve alternatif basının gücüyle 2021 yılının Temmuz ayında alkole ÖTV gelmedi, Ocak ayında da gelmeyecek. ÖTV zamları gelmedi ama ekonomik kriz devam ederken firmalar da fiyat artışı yapmak zorunda kaldılar, tablo hiç iç açıcı değil...” Tekel bayilerinin bu süreçte yalnız kaldıklarını vurgulayan Özkan, hem iktidarın hem de yerel yönetimlerin esnafı yalnızlaştırarak, ruhsat verme ve yenileme konusunda ciddi bürokratik engeller koyduklarını ve pandemi döneminde dükkânlarını açmak zorunda olup, para cezası kesilenlerin şu anda davalarının devam ettiğini dile getirdi. Hükümetin politika üretirken şeffaf olmamasını ve vatandaşı karar sürecinin tamamen dışında bırakmasını eleştiren Özkan, Türkiye’deki yasakların gerekçesi olmadığını ve kültürel bir hegemonya inşasının söz konusu olduğunu belirtti. Alkolü hemen yasaklamanın mümkün olmaması nedeniyle, iktidarın bunu fiyat artışı ve kısıtlama gibi yollarla uzun dönemde hayata geçirmeye çalıştığını savunan Özkan, “Çabamız bunu engellemek yönünde olmalı, yapacağımız şey pandemi önlemlerini geri almak...” dedi.