Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında “İnternet Özgürlüğünde Son Durum” tartışıldı

NAZ AKMAN/ANKARA - Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında “İnternet Özgürlüğünde Son Durum” başlıklı online söyleşi düzenlendi. Gazeteci Duygu Güvenç’in moderasyonunu üstlendiği söyleşinin konuğu Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi-ECPMF Medya Özgürlüğü Acil Müdahale Koordinatörü Gürkan Özturan oldu. Özturan söyleşide, raporlama çalışmasını yürüttüğü veriler ışığında Türkiye’deki internet özgürlüğü ortamına ilişkin dünya kıyaslaması ile güncel bilgiler paylaşarak, görev yaptığı uluslararası kuruluşlar itibariyle Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü ortamını raporlama süreçlerine ilişkin değerlendirmeleri ele aldı. [caption id="attachment_225043" align="alignright" width="438"] Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri ve M4D Kıdemli Politika Uzmanı Kenan Şener[/caption] Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri ve M4D Kıdemli Politika Uzmanı Kenan Şener söyleşinin açılış konuşmasında, “Basın özgürlüğünün internette nasıl yaşanamadığına ilişkin bazı kritik noktaları konuşacağız. M4D kapsamında her Perşembe bu söyleşileri gerçekleştiriyoruz. Her ne kadar eskiye oranla online söyleşilere ilgi azalsa da bu konular bizler gibi interneti aktif kullananlar için son derece önemli, herkes için faydalı olmasını umuyorum” dedi. [caption id="attachment_225044" align="alignright" width="405"] Moderatör Duygu Güvenç[/caption] Özturan, “Yasanın basın özgürlüğüne karşı büyük bir risk oluşturacağını belirtmiştik” Moderatör Duygu Güvenç’in, Freedom House, İlerici İletişim Derneği kurumlarının internet alanındaki özgürlüklere ilişkin raporlarının Türkiye bölümünü hazırlayan Özturan’ın bu raporların ortaya çıkmasında gözetilen kriterler ve değerlendirmelere yönelik sorusunu yanıtlayarak konuşmasına başlayan Özturan, sosyal medya yasasıyla ilgili bilgi verdi. Özturan, “2007’den bu yana alanı izlemeye çalışıyorum. Dijital haklar ve hürriyetler alanına dair ilgimi ilk kez İsveç’te raporlama yaparak yönlendirmeye başladım. Aynı yıl Türkiye’de de 5651 sayılı kanun Meclise getirildi. Gerekçe olarak ise çocukların internet ortamındaki yayınlardan korunması gösterildi. Sonrasında yaptırımlar açıklandı ve hızlı bir şekilde Atatürk’e yönelik hakaretin de kapsam dahiline alınmasıyla bu kavram başka bir boyut aldı. Meclisten oy birliğiyle geçen bu kanunda daha sonraki yıllarda derinleşme ve genişleme süreci başladı. O günden bu yana yüz binlerce sitenin kapatıldığını, içeriğin ortadan kaldırıldığını, yurttaşların kullanıcıların genelinin ifade özgürlüklerini kullandıkları için suçlu duruma düştükleri, soruşturma, dava veya hapis gibi adli süreçlere maruz kaldıklarını gördük. Yasa defalarca Mecliste güncellemeye tabii tutuldu ancak bu süreçte ne iktidarda ne de muhalefette dijital haklara dair nitelikli bir adım göremedik. Son iki yıldır Freedom House’un internet özgürlükleri raporunun Türkiye kısmını güncelliyorum. Türkiye, son altı yıldır özgür olmayan ülkeler kategorisinde başladı ve hiçbir zaman da kısmen özgür ülke bile olamadı. Öte yandan Global Information Society Watch gibi kurumlar için internet özgürlükleri konusunda Türkiye raportörlüğünü yapıyorum. Medya Araştırmaları Derneği’nin yönetim kurulu üyesiyim burada araştırma direktörlüğü görevi üstlendim. Geçtiğimiz yıl sosyal medya yasasını yakından takip eden ekip olarak bu yasanın basın özgürlüğüne karşı büyük bir risk oluşturacağını belirtmiştik. 1 Ekim itibariyle bu yasa yürürlüğe girdi, bizler Nisan ayı sonuna kadar bir izleme faaliyeti gerçekleştirdik, izlediğimiz haberleri rapor olarak sunduk” dedi. “Kapsamlı bir dijital haklar kanunundan söz etmek maalesef mümkün değil” İnternete erişim, içerik erişimi, hak ihlalleri gibi pek çok başlık altında ülkeleri değerlendiren Freedom House’n raporuna ilişkin bilgi vererek, Türkiye’nin 2007’den bu yana sosyal medyaya yönelik yasa değişikliklerini değerlendiren Özturan, özgürlüklerin korunduğu diğer ülkelerin internet yasalarına ilişkin örnekler vererek şöyle konuştu: “Türkiye’de bir tane sosyal medya yasası var, aslında yasa da değil, ‘internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi kanunu’ ancak kamuoyunda sosyal medya yasası olarak biliniyor. İhtiyacımız olan sosyal medya yasası mı?, Dijital içerikleri düzenlemek mi?, Yurttaşların sanal ortamdaki haklarını korumak mı? Kapsamlı bir dijital haklar kanunundan söz etmek maalesef mümkün değil. İzlanda, Freedom House raporlarında internette özürlükler konusunda bir numara olmayı bırakmıyor. Orada da iktidar yolsuzluğu, baskı kurma niyeti vardı ama karşısında duran aktif bir sivil toplum da vardı ve kısıtlayıcı yasaların meclise gelmesi veya kabul edilmesi görülen örnekler arasında yer almıyordu. Avusturya’da da Türkiye’ye benzer durumlar yaşandı. Başbakanın yolsuzluk iddiaları dile getirildi ve başbakan basın üzerindeki baskıyı artırıp kendi partisinin alttan propagandasını yürütmeye çalıştı ancak toplumsal baskı onu istifaya zorladı. Estonya ve Türkiye 1990’ların ortasında dijital vizyonlarını eş zamanlı olarak ayrı ayrı hazırladılar. Estonya’dan çıkan ilk devasa yatırım Skype oldu ve sonrasında attığı adımlarla elektronik yurttaşlık, devlet hizmetlerinin online sisteme taşınması, dijital erişilebilirlik üzerinden yurttaşlarına hizmet sağlanması gibi çok sayıda gelişmeye imza attılar. Estonya Türkiye ile aynı dönemlerde dijital vizyonunu belirleyip gerçekleştirmiş ve dijital devrimini tamamlamış bir ülke. Bu ülkede hangi iktidar gelirse gelsin, bireylerin dijital haklarına saldırmak şöyle dursun, kısıtlayıcı tedbirler bile getiremez. Aynı dönemde Türkiye bir vizyon açıkladı, üniversitelerde bölümler kuruldu, liselerde bilgisayar laboratuvarları kuruldu ama kapılarına kilitler vuruldu, bilgisayarlar bozulmasın diye. Burada iktidarın projeleri başarmamasından ziyade, sorunun vizyon eksikliğinden kaynaklandığını söylemek mümkün. Estonya, İrlanda, İzlanda, Finlandiya örneklerinde dijital hak, hürriyet temelli oluşturulan bir vizyondur. Türkiye’de ise güvenlik çerçevesi üzerinden çizilen bir vizyon hakim, bu yaklaşımı benimseyen toplumlar başarılı olamıyorlar.” “Türkiye’de git gide kötüleşen internet özgürlükleri atmosferi var” Türkiye’nin Freedom House raporunda bir puan gerileyerek 34 puanla değerlendirilmesini detaylarıyla açıklayan Özturan, “Freedom House ülkeleri puanlama yöntemine ilişkin detaylı bilgi veriyor. 34 puanla büyük bir düşüş yok gibi geliyor ama aslında Türkiye’de şayet hiçbir şey olmasa 10 puan artış olarak gelebilir. O 34 aslında her yıl eksi 10 olarak gelen puanlar. Dolayısıyla Türkiye’nin 35’ten 34’e inmesi bir puanlık kesinti değil. Geçtiğimiz yıl o kadar çok şey oldu ki bir türlü puan artmadı. Türkiye’nin yerinde sayması bile yeterince korkunçken üzerine maalesef puan kaybediyoruz. Türkiye’de git gide kötüleşen internet özgürlükleri atmosferi var. Toplumsal muhalefetin bu raporlara eğilmesi gerekiyor ki buradaki sorunlardan hareketle çözüm arayışına gidilsin” diye konuştu. “Yasanın amacı içerikleri bir şekilde internet ortamında kaldırmak” Özturan, sosyal medya platformlarının Türkiye’de temsilcilik açmasına yönelik ise, “İçerik kaldırmayı sadece Türkiye’de faaliyet gösteren mecralarda bile yaparken dijital mecraların Türkiye içinde bulunması gerekiyor. Bu yasanın amacı içerikleri bir şekilde internet ortamında kaldırmak ancak ilk bir yıl içinde Türkiye içinde temsilcilik açan mecralarda ille de bu içeriği kaldırın şeklinde baskı olacağını düşünmüyorum. Çünkü bu süreç içinde Türkiye’de henüz beklenen bir seçim yok. İkincisi öncelikli amacın bu mecralara temsilcilik açtırmak ve bunlara fiziksel kişileri atayarak bunların iktidar elinde bir koz olmasını sağlayarak olacağını düşünüyorum. Sosyal medya platformları ilk dönemler temsilcilik atamayacaklarını belirttiler ancak birinci ikinci cezaların gelmesi reklam yasakları derken tek tek hepsi atama yapacaklarını açıkladılar. Herkes dijital sansür uygulamalarını geri dönülmez ve tümden kısıtlayıcı olarak görüyor ama ben buna katılmıyorum, sansürde yalnızca bir açığı bulmak yeterli olabiliyor” dedi. Türkiye’de sildirme hakkı Son olarak sildirme hakkının Türkiye ve diğer ülkelerdeki uygulama örneklerine değinen Özturan, “Basın özgürlüğünün en iyi uygulandığı ülkelerden biri Norveç. Burada basın etik kuruluyla görüşmüştüm ve orada insanların çoğunun sorunu eğer yolsuzluk veya herhangi bir suça bulaşmışlarsa kendilerine cevap hakkının tanınmamasıydı. Haber yapılırken o kişilerden görüş istenmemesi yani cevap hakkı tanınmaması. Onlar, eğer iddialar ortaya atılır ve bunlar basından sildirilmeye çalışılırsa toplumda daha çok gündem olunacağını dolayısıyla kendilerine sadece cevap hakkının tanınmasını talep ediyordu, Norveç’te uygulama bu şekilde. Türkiye’de ise çok sert bir sansür girişimi var. İnternetin, yapısı gereği aslında her şeyi çok paydaşlı olarak değerlendirmek gerekiyor. Türkiye’de çok paydaşlılık dediğimiz zaman yanlış anlaşılıyor. Siyasetçi, gazeteci, avukat, sivil toplum örgütleri, araştırmacı, akademisyen, uzman gibi hemen hemen her alandan temsilcilerin olduğu bir ortamda bu yasalar tartışılmalı ve değerlendirilmeli. Türkiye’de ve birçok ülkede dijital meselelere dair getirilen kanunlar, genellikle tek paydaşlı ya da az paydaşlı bir tartışma düzlemi üzerinden kuruluyor. Türkiye gerçekten genç nüfusuyla sosyal medyaya ve dijital mecralara tamamen entegre ancak nitelikli kullanımdan bahsetmek mümkün mü bilmiyorum” sözlerine yer verdi.
Editör: Ahmet Ertüm