Türkiye’nin en büyük genç girişimcilik platformu Acadebi, yeni dönemde Kenya ve Kıbrıs’a açılarak yıl sonuna kadar 400 bini aşkın genç girişimciye ulaşmayı ve 100 bini aşkın girişimciye burs imkanı sağlamayı hedefliyor. Acadebi Direktörü Mehmet Avcıoğlu, dijital ticaret platformu Acadebi’nin gençlere sağladığı fırsatlar hakkında detaylı bilgi verdi

NAZ AKMAN/ANKARA - Dünya Sağlık Örgütü Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’nın (IARC) 15 Aralık 2020’de açıkladığı Dünya Kanser İstatistikleri’nde, 185 ülkede 36 kanser türü ve 2020 yılı için birleştirilmiş tüm kanser türleri için sıklık ve ölüm oranı tahminlerine göre, küresel kanser yükünün arttığı tahmini yürütülmüştü. 2020 yılında 19,3 milyon yeni vaka ve 10,0 milyon ölümün bildirildiği istatistikte, dünyada her beş kişiden birinin yaşamları boyunca kansere yakalandığı ve sekiz erkekten biri ve 11 kadından birinin kanser nedeniyle yaşamını kaybettiği açıklanmıştı. 2020 yılı Türkiye kanser istatistiklerinde de yıllık yeni vaka sayısı 233 bin 834, kansere bağlı yaşam kaybı sayısı ise 126 bin 335 olarak bildirilmişti. En sık görülen beş kanser türü olan akciğer, meme, kalın bağırsak (kolorektal), prostat ve troidin tüm kanserlerin yüzde 50’den fazlasını oluşturduğu kaydedilmişti. Gülhane Eğitim Araştırma Hastanesi (GATA) Göğüs Cerrahisi Prof. Dr. Sedat Gürkök, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) raporuna göre akciğer kanserinin tüm dünyada kanser türleri arasında en sık ölüme neden olan kanser türü olduğunu anımsatarak, akciğer kanserine ilişkin verdiği bilgilerde erken tanının önemine dikkat çekti. Her yıl 1 milyon civarı insan akciğer kanseri nedeniyle yaşamını yitiriyor! Pek çok faktöre bağlı gelişebilen akciğer kanserinin en önemli risk faktörünün uzun süreli tütün dumanına maruz kalma olduğunu söyleyen Gürkök, “Akciğer kanseri sadece ülkemizde değil tüm dünyada yaygın ve ölüm oranı yüksek olan kanser türlerinden biridir. Tütün kullanımı, kirli hava solunumu, fazla kilolu olma, sağlıklı beslenmeme, yetersiz fiziksel aktivite, alkol tüketimi, radon gazı, kanserojen maddeler, asbest gibi pek çok nedene bağlı gelişebilen akciğer kanseri nedeniyle dünya genelinde her yıl 1 milyon civarında insan yaşamını yitiriyor. 1992 yılında Türkiye’de yapılan bir bilimsel çalışmaya göre, bütün kanserlerin yüzde 12 ve 16’sının akciğer kökenli olduğu ve kansere bağlı ölümlerde de yüzde 18-30’unun yine akciğer kökenli olduğu tespit edilmişti. Günümüzde kanser ölümlerinin başında gelen akciğer kanseri, kadın erkek ayrımı olmasa da tarihsel süreçte yaygın olarak erkeklerde daha sık görülen bir türdü. Ancak zaman içinde meydana gelen sosyolojik değişikliklerle yani kadınların iş hayatına girmesi, araç kullanma oranlarının yükselmesi ve yine kadınların da sigara kullanma alışkanlıklarının artması sonucunda kadınlarda da bu kanser türünün görülme sıklığı artmıştır” dedi. Gürkök, “Erken evrelerde beş yıllık sağkalımı yüzde 60-70 iken, ileri evrede yüzde beşin altına düşer” Akciğer kanserinde erken tanının yaşama şansını yükselttiğini belirten Gürkök, akciğer kanserinin çoğunun erken evrede belirti veremeye bildiğini dolayısıyla risk faktörlerinden uzak durulması gerektiğinin önemine işaret etti. Akciğer kanserinin dört ana evrede olabileceğini söyleyen Gürkök, tanı hakkında, “3’üncü evrede 3A ve 3B altındaki gruplarda yaşama şansını yükseltebiliyoruz, evre 4’te tedavi ediliyor ancak yaşama şansı diğer evrelere oranla düşük. Akciğer kanserinden bir hastayı ne kadar küçük evreden yakalarsak, yaşama şansı da o kadar yüksek oluyor. Akciğer kanserinin görülme oranı yaşla artar ve genellikle 50-70 yaşlarında görülür. Akciğer kanserinin erken evrelerde beş yıllık sağkalımı yüzde 60-70 iken, ileri evre olgularda bu oran yüzde beşin altına düşer. WHO’nun yüksek riskli gruplar olarak belirlediği; 55 yaş üzeri, sigara öyküsü bulunan kişilerin her yıl rutin taramalarını yaptırması gerekiyor. Bazı ülkelerde taramalar rutindir ancak bazı tetkiklerin karşılanmaması ve maliyetinin yüksek olması nedeniyle kolaylıkla yapılamayabiliyor. Genel olarak basit düzeydeki akciğer grafisi, kan testi ve balgam kültürü ile rutin taramalar yaptırarak eğer şüpheli bir durum varsa ileri seviye testler yaptırılabilir. İleri düzey tanı, tomografi, bronkoskopi dediğimiz biyopsi, sıvı birikintisi varsa iğne ile göğüs duvarından girilerek örnek alınması yöntemi olan torasentez örneklerinin alınmasıyla yapılır” bilgilerini verdi. “En etkin tedavi biçimi cerrahidir” Tedavi yöntemlerinin hastalığın evresine göre değişkenlik gösterdiğini ifade eden Gürkök, kanserin türü ve evresine göre cerrahi, kemoterapi (ilaçla tedavi) veya radyoterapi (ışın tedavisi) uygulanabileceğini belirtti. Gürkök bu tedavi yöntemlerine ilişkin, “Akciğer kanserinde mevcut geçerli tek tedavi şekli cerrahidir. Kemoterapi ve radyoterapinin mutlaka etkin olduğu yerler vardır ancak cerrahi kadar değil. Kanserin erken evresinde hastada ameliyata engel olmayan başka bir hastalık yoksa en etkin tedavi biçimi cerrahidir, ancak her hastaya cerrahi yöntem önerilmez. Hastalıkları nispeten erken evrelerde olan ve ameliyatla kanserli doku tam olarak çıkartılabildiğinde yaşam şansı yüksek olan hasta grubuna cerrahi tedavi önerilir. Akciğer kanserinde beş yıllık sürvi yani hayatta kalma oranı verilir, evre ne kadar düşük olursa beş yıllık sürede yüzde 70-80’lere çıkar, ileri evre olunca ise bu sürvi yüzde beşlere düşer. 4’üncü evredeki 100 hastaya her gün tedavi uygulanıyor ancak yüzde 90’ı genellikle kaybediliyor. Düşük evrelerde verdiğimiz beş yıllık sürvide tedaviden sonra ilk yıl üçer ay, ikinci yıl atı ay, üçüncü yıldan itibaren ise yıllık takibe alıyoruz. Beş yıldan sonra ise ancak şikâyet üzerine takibe alıyoruz onun dışında takibi bırakıyoruz. Kemoterapi de bilindiği üzere kanser ilaçlarıyla bu kanserli hücreleri öldüren veya büyümesini, çoğalmasını engelleyen tedavi şeklidir. Radyoterapide aynı şekilde yüksek enerjili ışınlar ile yapılan tedavi yöntemidir. Mesleğe başladığım 1992 yılından bu yana hem teknik hem de cerrahi açıdan büyük gelişmeler kaydettik. Kapalı yöntemle kamera görüntüsüyle operasyon uygulama ve robotik cerrahi bunlardan bazıları. Akciğer kanserinde elbette amacımız hastalığı mümkünse yok etmek, değilse de sınırlamak, sağkalımı uzatmak ve hastanın yaşam kalitesini artırabilmek” dedi. Kanser riskinden korunmak için öneriler Kanser riskinden korunmak için yaşam kalitesinin artırılması gerektiğini vurgulayan Gürkök, “Sadece kanser değil hemen hemen her hastalıktan korunmanın yolları arasında sağlıklı dengeli beslenme, spor, temiz hava, alkol ve sigaradan uzak durma yer alıyor. İş gereği bulunulan ortam tozlu veya havasızsa o zaman maske kullanmak şart, aynı şekilde trafikte de çok fazla zaman geçirilmemeli. Diğer kanser türlerine oranla akciğer kanseri, kalıtsal geçmişi olan bir rahatsızlık yani kalıtsal değil” önerilerinde bulundu. “Virüse ne kadar çok maruz kalır ne kadar fazla miktarda alırsanız organlarda hasar bırakma oranı o kadar yükselir” Covid-19’a dair en çok merak edilen, hastalığı atlatan veya yoğun bakım tedavisi görenlerde akciğer veya diğer organlarda kalıcı hasar oluşturup oluşturmayacağı konusunda bilgi veren Gürkök, son olarak “Covid sistemik bir rahatsızlık olduğu için tüm organları etkileyebilir, en sık solunum sisteminde rahatsızlık görülebiliyor. Virüsün en büyük özelliği akciğer dokusunu seven bir mikrop olması. Covid aktif hastalarda, tomografi ile akciğerlerdeki durumu görebiliyoruz, Covid’in akciğerlerde kalıcı hasar bırakıp bırakmaması kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Bulaşan kişilerin akciğerinde pamuk atımı şeklinde lezyonlar görüyoruz. Nadir de olsa Covid geçiren hastalarda akciğerde az da olsa pamuk atımı şeklinde fibrotik yapılar bırakabiliyor, bu hastaya ne zarar veriyor? Hiçbir zarar vermiyor. Kalıcı hasar ne kadar bırakılırsa akciğer kapasitesi o kadar çok düşer, bu konuda bir standart yok. Virüse ne kadar çok maruz kalır ve ne kadar fazla miktarda alırsanız organlarda hasar bırakma oranı da o kadar yükselir. Bağışıklık sistemi ne kadar düşükse hastalık oluşturma oranı da yüksek, sağlıklı kişilerde de virüs hasar oluşturur mu evet ancak bu geçici olur. İnsanlar Covid olunca akciğerlere inmesinden, akciğer yetmezliğinden korkuyor. Ancak sağlıklı besleniliyor, spor yapılıyor, sigara içilmiyor, kronik rahatsızlık da yoksa korkacak bir şey yok. Virüsten korunmak için de tek şansımız aşı çünkü çeşitli ilaçlar önerilse de kesin olarak çözüm değil” diye konuştu.