İzmir alevlerle boğuşuyor. Çarşamba akşamı Ödemiş’te başlayan orman yangını, kuvvetli rüzgarın da etkisiyle kısa sürede büyüyerek dört mahallenin tahliyesine neden oldu. Tosunlar, Karadoğan, Ortaköy ve Demirciyanığı bölgelerinde çok sayıda ev boşaltılırken, yangında bir orman işçisi şehit oldu. Yeniköy Mahallesi’nde ise yatağa bağımlı 81 yaşındaki İbrahim Erkan, alevlerin arasında kalarak yaşamını yitirdi.
Buca’da dün öğleden sonra başlayan yangın, gece boyunca hem karadan hem havadan müdahaleye rağmen yayılmayı sürdürdü. Alevlerin Gaziemir’e doğru ilerlediği bildirildi. Yaklaşık 20 saattir süren yangında gökyüzü gri dumanla örtülürken, bölge halkı endişeli bekleyişini sürdürüyor. Havanın aydınlanmasıyla birlikte yangın söndürme uçakları ve helikopterler yeniden havalandı.
Çeşme’deki yangında ise ikinci günün sonunda kontrol sağlandı. Ildır Mahallesi’nde bazı siteler tahliye edilirken, rüzgarın etkisinin azalmasıyla birlikte alevlerin önü kesildi. Alaçatı Port’tan görülen yangın, kısa süreliğine İzmir-Aydın Otoyolu’nun trafiğe kapanmasına neden oldu.
Yangınlara dair görüntüler ekranlara her yıl benzer bir dehşetle yansırken, uzmanlar aynı soruları yeniden gündeme getiriyor: Bu yangınlar ne kadar “doğal”? Alevlerle savaşmak yerine, çıkmasını önlemek neden gündemimizde değil? Orman ekolojisi uzmanı Prof. Dr. Tuncay Neyişçi’ye göre sorun çok daha derin ve yapısal. “Yangınları söndüremiyoruz çünkü onları tanımıyoruz” diyen Neyişçi, Türkiye’nin orman politikalarını, kurumların eksiklerini ve yıllardır dikkate alınmayan çözüm önerilerini 24 Saat’e anlattı. Neyişçi’ye göre ülkede orman yangınlarını gerçekten anlayacak, yönetecek, önleyecek bilgiye sahip uzman neredeyse yok; var olan kaynaklar ise yanlış kullanılıyor.
“Bir Yangının Hızla İlerleyebilmesi İçin Rüzgarın Hızı ve Yamacın Meyili Etkilidir”
İzmir'deki yangınların bu kadar kısa sürede geniş alanlara yayılmasının temel sebeplerini değerlendiren Neyişçi, şu açıklamalarda bulundu;
“Sadece İzmir orman yangını için değil bütün yangınlar için aynı şey geçerlidir. Bir yangının hızla ilerleyebilmesi için rüzgarın hızı ve yamacın meyili etkilidir. Rüzgar hızı ile meyilli yamaçlar arasında çok yakın bir ilişki vardır. Yamaç meylinin artması rüzgar hızının artmasıyla eş değer bir etki yaratır. Yangının bu denli hızlı yayılmasının temel sebebi büyük ölçüde rüzgâr hızıyla ilgilidir. Bölge fotoğraflarından görebildiğim kadarıyla bazı noktalarda alan düzken de rüzgar hızının ağaçlardan ve dumanlardan yararlanarak yaptığım tahmine göre 70-80 km olduğunu belirtebiliriz. Bu durumda yangın aşağı yukarı yüzde 70-80 meyilli bir arazide yükseliyor.
“Rüzgar Yönüne Dik Şekilde Sık Dikilmiş Selvi Ağaçlarından Yangın Perdeleri Yapılmalı”
Orman yangınlarının şiddetini ve hızını azaltmak için ve hatta çıkmasını engelleyebilmek için yapılması gereken temel şeyin rüzgarın hızını azaltmak olduğunun altını çizen Neyişçi, şunları kaydetti;
“Rüzgar hızını azaltırsanız yangının hem yayılma hızı düşer hem de yangın çıkma olasılığı azalır. Aynı zamanda uçakla veya helikopterle müdahale etme şansını arttırırsınız.
Bunun çok basit bir örneği, 40 sene önce yazılmış çizilmiş deneme alanları yapılmış bir çalışmadır. Özellikle riskin yüksek olduğu yerlerde orman yangınına neden olan hakim rüzgar yönüne dik şekilde, özellikle sık dikilmiş selvi ağaçlarından yangın perdelerinin yapılması ve bunun belirli aralıklarla 150-200 metre aralıklarla tekrar edilmesi gerekir. Bu rüzgarın orman içindeki hızını ve rüzgarın orman içine girmesini yüzde 50-40 oranında azaltır. Bu aynı zamanda orman yangınını şiddetini ve hızını azaltmak anlamına da gelir."
İşte İzmir'deki Orman Yangınının Hızlı Yayılmasının Arkasındaki Sebep…
İzmir'de ormanların kesintisiz bir şekilde yanmasının temel sebebinin hektarlarca alanda hiçbir önlem almadan aynı yaşta kızılçam ormanları ve ağaçlandırma alanlarının yetiştirilmesi olduğunu ifade eden Neyişçi, “Bu çok sakıncalıdır. Yangının hızla yayılmasının arkasındaki temel sebeplerden birisi de budur. Büyük alanlarda aşağı yukarı aynı yaşta ağaçlandırma alanları yapmış olmak… Seferihisar ve Çeşme yangınlarının arkasında da benzer nedenler olduğunu televizyon kayıtlarından gördük” ifadelerini kullandı.
Neyişçi, Orman Yangınlarının Sebeplerini Bölge Bölge Değerlendirdi
Her yangının özel bir kişiliği olduğunu vurgulayan Neyişçi, Türkiye’deki orman yangınlarının sebeplerini bölge bölge 24 Saat’e değerlendirdi;
“Hiçbir yangın bir başka yangına benzemez. Ödemiş ve çeşme yangınlarının kişilikleri birbirinden çok farklıdır. Ama ülkemizde maalesef bu konuları işleyebilecek, bu konular üzerinde çalışmış orman yangınları konusunda uzman kişiler yoktur.
Çeşme'deki yangına baktığımızda, zaten uzman olmaya gerek yok; Çeşme'ye girerken ilk dikkatinizi çeken rüzgâr tribünleridir. Bu zaten başlı başına o bölgede rüzgarın hakim, sürekli ve hızlı olduğunu gösteren en önemli işaretlerden biridir. Burada yangını rüzgârın yönettiğini söyleyebiliriz.
En büyük 3 yangınının çıktığı yerlerden bir tanesi olan Marmaris'e geldiğikiz zaman; burada diğer koşullardan daha baskın gelen, büyük alanlar kaplayan ana kayayı görürüz. Bu ana kaya üzerinde yetişen bitkiler kolaylıkla yanabilirler. İncelenmiyor.
Çanakkale'de de aynı Çeşme’de olduğu gibi 2 denizin arasında kalan bir coğrafya parçası olduğu için orada da rüzgar belirgindir. 1994 Çanakkale Gelibolu yangını da bunu çok net olarak ispatlamıştır. Ege bölgesinde dağların denize dik inmesi, ege bölgesindeki yangının kişiliğini çok değiştirir. Denize dik inen bu dağların arasında tarım alanları vardır, verimli topraklardır, tepelerde ormanlar vardır ve ormanlar denizden 400 metre içeriye kadar girer. Yani yangına konu olacak her türlü olay Ege Bölgesi’nde vardır. Deniz açık olan vadiler, kalabalık olan bir tarım kesimi; ormanla tarım arasındaki ara kesit çok fazla yüksektir. Bu nedenle de topografya burada yangını çok etkin olarak belirler. Buna bir de turizm etkisini ekleyebilirsiniz.
Akdeniz bölgesine geldiğimizde dağlar denize paralel geldiğinden burada burada yanabilecek orman alanı otomatik olarak daralır. Denizden 40 km içeri girdiğiniz zaman, yani Toros dağları'nın kuzeye bakan yamaçlarında geldiğiniz zaman yangın olasılığı birdenbire düşer. Yani Akdeniz bölgesinde ege bölgesinden çok daha farklı bir yapı söz konusudur. 80-90 yıldan beri yapılan istatistikler ege bölgesinde orman yangınlarının Akdeniz bölgesine oranla çok daha fazla ve şiddetli olduğunu gösteriyor.”
“Küresel İklim Değişikliği Ancak Bir Bahane Olarak Kullanılabilir”
İklim değişikliğinin bu tür yangınlardaki etkisini değerlendiren Neyişçi, şöyle konuştu;
“Bu, orman yangınlarını yönetmekten sorumlu olan Orman Genel müdürlüğüne bahane vermenin ötesinde bir başka anlamı olmayan bir şeydir. Neden diye sorarsanız cevabı çok basit, uluslararası kuruluşlar ve hükümetler arası iklim değişikliği paneli zaten en kötüsünden en hafifine varıncaya kadar bütün küresel iklim değişikliği senaryolarını yazmıştır. Bütün veriler belirlenmiştir. Orman yangınlarıyla ilgilenmesi gerekenler Orman yüksek mühendisleridir. Mühendislik ise veriler üzerinden yapılır. Küresel iklim değişikliğinin verileri belirli ise bunu bahane olarak kullanmak bir mühendise yakışmaz. Mühendis bu verileri kullanarak yönetmek zorunda olduğu doğal kaynağı veya mekanik kaynağı bu koşullara uygun olarak yönetmeyi becerebilmelidir.
Zaten havaların sıcak olacağı biliniyor, orman yangınlarının zaten rutubetin düştüğü, rüzgar hızının fazla olduğu zamanlarda çıkacağı biliniyor. 40 seneden beri orman içerisindeki rüzgar hızını düşürmenin gereği üzerine konuşuyoruz, ki bu küresel iklim değişikliğinin yaratacağı en büyük anormalliklerden bir tanesidir. Yani rüzgarların şiddetlenmesi. Rüzgarı kesmek için en ufak bir tedbir alınmamıştır. Hala da alınmıyor. Alınmış olsaydı bu şiddette yangınlar söz konusu olmazdı. Orman içerisindeki rüzgar hızını düşürdüğünüz zaman ormana rutubetinin de korunmasına etki sağlarsınız. Yani ormanın kendine ait olan suların çok daha verimli kullanılmasına da yardım eder.
Bitkiler de ormanlar da bizim anladığınızdan çok daha hızlı bir şekilde değişen iklim koşullarına adapte oluyorlar. Ancak biz bildiklerimizi değiştirmemekte çok ısrarcı davranıyoruz. Bu nedenle küresel iklim değişikliği ile orman yangınları açısından bir bahane olarak kullanılmasına kesinlikle doğru bulmuyorum. Mühendislik bu verilere dikkate alarak ormanları yönetecek beceriye ve teknolojiye mutlaka uygulamak zorundadır”
“Yarısından Fazlasının Nedenini Bilmediğiniz Bir Olayı Nasıl Çözeceksiniz?”
Bu yangınların hiçbirisinin doğal olmadığını belirten Neyişci, şöyle konuştu;
“Bu yangınların hepsi insan kaynaklı olarak çıkıyor. Bakmayın siz orman yangınlarının yüzde 90’ı insan kaynaklı dendiğine. Orman yangınlarının yüzde 100’ü insan kaynaklıdır. Yıldırımdan olanlar zaten büyük yangına dönüşmezler, dikkate alınabilecek yangınlar değildir.
Ama burada da çok çarpık bir durum var. Buna rağmen Orman Genel Müdürlüğünün bütçesine bakıldığında insanların eğitilmesi, orman yangınları konusunda farkındalık yaratılması, kamuoyunun yangın öncesi ve yangın sırasında neyi niçin nasıl yapacağına yönelik en ufak bir eğitim çalışması yok. Bütçesinde bu tür kaynaklar yok. Var mı yok mu uçak alımları. Bir helikopterin bir yıllık masraflarıyla türkiye'deki orman içinde ve bitişiğinde yaşıyan insanları çok rahatlıkla eğitecek, onları bilgi sahibi, beceri sahibi yapabilecek imkanları yaratabilirsiniz. Ama maalesef bu konu kimsenin aklına gelmiyor.
Bir başka önemli noktada şu. Orman Genel Müdürlüğünün tuttuğu istatistikler aşağı yukarı 100 yıla yakındır tutuluyor. Hep aynı rakamları tekrar ediyor. Ayrıntıları incelemek gibi bir sorun ve düşünceleri yok. Projeleri yok. Bugüne kadar bu yangınların engellenmesi için ne yapmışlardır, buna cevap vermeleri gerekir. Bilgi veremezler çünkü incelemiyorlar. İnceledikleri için strateji geliştiremiyorlar. Orman yangınlarının yüzde 50’si nedeni bilinmeyen olarak gösteriliyor. Bu konuda da bir çalışma yok. Ne demek yarısından fazlası nedeni bilinmeyen… O zaman nasıl çözeceksiniz bu sorunu? Yarısından fazlasının nedenini bilmediğiniz bir olayı nasıl çözeceksiniz?”
“Çıkan Yangınları En Kısa Sürede Söndürme Odaklı Strateji Bırakılıp Orman Yangınları Yönetim Stratejisine Geçilmeli”
Orman yangınlarıyla mücadele stratejisinin yanlış bir strateji olduğunu belirten Neyişçi, 1980 itibarıyla başta ABD olmak üzere ülkelerin ‘Orman yangınlarını yönetim stratejisi’ne geçtiğini belirterek şöyle anlattı;
“Türkiye’de orman yangınları yönetimi diye ayrı bir stratejiye geçilmesi gerekir. Bunun anlamı şudur, Orman Genel Müdürlüğü çıkan orman yangınlarına kendi ifadeleriyle söylemek gerekirse 11 dakika gibi kısa bir sürede ulaşmayı ve hemen anında en küçük alanda söndürmeyi bir strateji olarak kabul ediyor. Kulağa son derece hoş gelse de bu gerekli başka şeylerle birleştirilmediği ve desteklenmediği sürece yaşamakta olduğumuz büyük yangınların altyapısını oluşturmaktan başka bir işe yaramaz.
1980’li yıllarda başta ABD olmak üzere dünya ülkeleri, bu agresif, sadece çıkan yangınları en kısa sürede söndürme odaklı orman yangınlarıyla mücadele stratejisini bıraktılar. Orman yangınlarını yönetim stratejisine geçtiler. Orman yangınları yönetim stratejisinde yangınları söndürmek, yangınlarla mücadele etmek de vardır. Ama buna ek olarak içerisindeki yanıcı madde miktarını yönetmek, yani orman yangınlarının çıkmasına, büyümesine, şiddetlenmesine neden olan orman içerisindeki kuru ve yaş yanıcıların azaltılması, bertaraf edilmesi konusu da girer. Buna karşılık denetimli yangınlarla yangının bir orman yönetim aracı olarak kullanılmasına izin verir. Yani çok daha geniş kapsamlı, teknikleri ve uygulamaları çok daha etkin ve yaygın olan bir yönetim sistemine geçmek gerekiyor bu da ülkemizde tartışılmayan konulardan bir tanesi”
“Büyük Ve Şiddetle Yanan Yangınları Helikopter Ve Uçaktan Atılan Suyla Söndürülemez”
Yangınlara müdahalede havadan ve karadan müdahaleleri değerlendiren Neyişçi,
“Orman yangınlarına havadan müdahale etmek ancak yangınlara ilk müdahale için söz konusu ve etkin olabilir. Ancak bir yangın büyüdüğü zaman onu helikopterden ve uçaktan atılan suyla söndürmek mümkün değildir. Büyük ve şiddetle yanan yangınları helikopter ve uçaktan atılan suyla söndüremezsiniz. Bugüne kadarki bütün büyük yangınlarla mücadele tutanaklarına bakın, arşivlerde hiçbir büyük yangının uçak veya helikopterden atılan sularla söylemediğini göreceksiniz. Ya rüzgar yönünü değiştirmiştir ya da yangın dağ veya deniz gibi ormanın bittiği yere ulaşmış ve orada sönmüştür. Uçak ve helikopter sadece yangın can ve mala etki etmeye başladığı anda kullanılır ve hatta sadece moral olarak bile kullanılabilir. Ama sadece ormanlık alanların yandığı yerlerde helikopterle uçakla müdahale bu ülkenin kaynaklarını boşa harcamaktan başka bir işe yaramaz. Amerikalılar buna ‘CNN Show gösterisi’ derler. Bu medya şovundan başka bir işe yaramaz. Bu kaynaklar olmalıdır ama gereksiz yere kullanılmamalıdır. Bunun uzmanlık alanları var, bir saatlik uçuşu için milyarlar harcanıyor. Burada devreye giren mühendislik başarıyı minimum kaynak kullanarak sağlamayı da kapsayan bir alandır”
Gece görüşlü hava araçlarının muhakkak kullanılması gerektiğini belirten Neyişçi, “Bu yanan ormanların üzerine su atmak için değil, eğer o yanan ormanlar bir eve bir cana bir stratejik yapıya sıçrarsa aradaki canı ve malı koruyabilmek içindir. Yanan ormanın üzerine o araçlarla su atmanın faydasız olduğunu söylemiştim. Bu araçlar canı ve malı korumak için kullanılır" ifadelerini kullandı.
“Yangına Dirençli Orman Planlaması Akademi ve Yönetim Tarafından İlgi Görmedi”
Yangına dirençli orman planlamasına değinen Neyişçi şöyle konuştu:
“1986 yılından beri bu konuyu yazıyor olmama rağmen ne akademiden -ki 11 tane orman fakültesi var- ne de Orman Genel Müdürlüğü’nden bir ilgi görmedim. Anlattığım gibi selvilerle perdelenerek ormanların korunması... Bütün bunların projelendirilmiş şekilde ayrıntıları şablonları ve amaçları var hepsi detaylı olarak anlatılmıştır. Bu işin teknik tarafı, ama orman yangınlarına dirençli bir orman kurabilmek sadece orman ve ağaçla sınırlı olan bir şey değildir. Orman içi ve bitişiğindeki her şeyin bu konuyla ilgili olarak uyumlu, senkronize çalışmasını sağlayabilecek program ve projelerin geliştirilmiş olması gerekir.
“Orman İçerisinde Verilen Her İzin Yangın İhtimalini Arttırır”
Bir örnek vereyim, siz istediğiniz kadar dirençli ormanlar kurun ama orman içerisinde bu kadar fazla yapının ve insanın girmesine izin verirseniz; ikinci konut, maden ocakları, enerji kaynakları, çöp sahaları gibi orman içerisinde verdiğiniz her izin, her tesis orman yangını ihtimalini artırır. İzin vermek durumunda olunduğu zaman bile bu verilen izinlerin arkasında muhakkak o tesislerin yönetici ve çalışanlarının orman yangınlarıyla aralarındaki ilişkiler konusunda bedelini ödeyerek eğitim almaları, bir orman yangınına sebep olduklarında tazminatının ne olacağı imza ile sözleşme altına alınması; tesislerin yağmur oluklarına varıncaya kadar nasıl olacağının belirlenmesi ve takip edilmesi gerekir.”
“Türkiye’de Orman Yangınları Konusunda Gerçek Bir Uzman Yok”
Türkiye’de orman yangınlarını önlemenin bir yasal sorumluluk olmadığının altını çizen Neyişçi, şöyle konuştu;
“Bu konuyu şöyle ele almak gerekir, Türkiye'de 11 tane orman fakültesi var ancak bunların hiçbirinde orman yangını eğitimi veren bir bölüm yok. Daha da kötüsü ne orman fakültelerinde ne Orman Genel Müdürlüğü kurumları arasında orman yangınları araştırma inceleme laboratuvarı veya enstitüsü gibi bir enstitüsü yok. Türkiye’de orman yangınları konusunda gerçek bir uzman yok. Bunu söylediğim zaman kızıyorlar. Orman yangınları konusunda uzman olmak beyin cerrahı olmaktan yüz kere daha zordur. Neden diyeceksiniz çünkü orman yangınlarında kontrol edemeyeceğimiz bir sürü parametre ile mücadele etmek zorundayız. Rüzgarın yönü ufak bir değişimle yangın allak bullak edebilir. Bitki örtüsündeki bir değişiklik, insanların tavır ve davranışları… Kontrol edilemeyecek pek çok şey olduğu için üzerinde uzman olmak zordur.
Orman Genel müdürlüğü çıkmış yangınların neden çıktığı nasıl geliştiği ve söndürüldüğü konusunda raporlar hazırlamıyor. Sahadan elde edilmiş olan bu tür raporlar olmadan uzman olmanız mümkün değil. Kitaptan okuyarak veya belli standart eğitimlerle orman yangınları konusunda uzman olunamaz. 500 hektarlık bir orman yandığı zaman açığa çıkan enerji hiroşima'ya atılan bir atom bombasına eşdeğerdir. Uğraşılması kolay olan bir iş değildir. Türkiye en kısa zamanda orman yangınları konusunda uzman olabilecek elemanlar yetiştirilmelidir bunun da ilk yolu orman yangınları araştırmalar laboratuarı veya enstitülerinin kurulmasıyla ilgilidir.
Orman yangınları çıktığı zaman Orman Genel Müdürlüğü bütün gücünü ve odağını o yangını söndürmeye veriyor. Aynı önemi o yangının araştırılması için uzman bir orman yangını ekibini anında görevlendirmek için de vermelidir. İkinci bir ekip de yangının kontrol altına alındığı andan itibaren yangın alanlarının hangi yerlerinde ormanın kendi kendine yöneleceğine hangi yerlerde ormanın destek beklediğini rapor edebilecek bir başka orman yenileme uzmanının çalışmasını anında başlatmak zorundadır benim sloganım şu, yanan ormanlara bir yıl şans verin. Yanan ormanları bir yıl süreyle hiçbir müdahale yapılmamalı ve ancak bir yıldan sonra o zamanları raporlarına bağlı olarak doğaya destek verilmeli.”