Çocukluğunda başladığı pul koleksiyonerliğini devam ettiren ve posta tarihi koleksiyoneri olan Mehmet Akan, bu hobisinden vazgeçmeyenlerden… HABER VE FOTOĞRAFLAR SULTAN YAVUZ ÖZİNANIR (ANKARA) - Pul koleksiyonculuğuna ilkokul yıllarında başlayan Mehmet Akan, 1950’lili yılların Türkiye’sinde pul koleksiyonculuğunun çok yaygın olduğunu ifade ederek, o yıllarda hazine bonosu, banka fonu gibi yatırım enstrümanları olmadığı için, pulun büyük bir spekülasyon vasıtası olduğunu söylüyor. Akan, “Pul koleksiyonerliği, bir tür bankerlik gibi olmuş. Çok büyük değerler kazanmış ve o dönemde toplumun eğitimli kesimi ve esnafı pul toplamış. Düşünün, pul satışı, beş yüz bin, bir milyon gibi tirajlara ulaşmış. Sadece koleksiyonerlerin satın aldığı o pullardan üniversiteden yeni mezun olan babam da almış. Fakat bu dönem hüsranla sonuçlanmış çünkü beklenildiği gibi bir kazanç olmamış. İşte o pullar, babamın çantasında duruyordu ve bir gün bana verdi. Daha sonra beni postaneye abone yaptılar, her pul çıkışında gidip aldım. Derken profesyonel ilgim yıllar içinde koleksiyondan sergiciliğe kaydı. 1978’de ilk sergileme yarışmasına katıldım. ODTÜ mezunu bir endüstriyel tasarımcıyım ama hayatımın büyük bölümünü bu uğraşım için ayırıyorum” diyor. Pul biriktirmek anlamına gelen “filateli” ise eski Roma’da vergi toplamakla bağlantılı bir kelime. Mehmet Akan’ın da dediği gibi, pul aslında devletin haberleşme sistemi için kullandığı bir makbuzun karşılığında aldığı bir vergi. Dünyayı tanımaya pullarla başladık 100 yıl önce ulaşımın zor olduğu zamanlarda, kartpostal ve pul gibi materyallerin turizmin yerini aldığını söyleyen Akan, bir örnekle durumu açıklıyor, “Mesela bir derneğe üyesiniz, şehrinizin kartını yurtdışına yolluyorsunuz, onlar da size yolluyor, gidilemeyen şehirleri böylelikle tanımaya başlıyor insanlar.” Pul koleksiyonu yaptığı için çocukluğunda yaşıtlarından daha fazla genel kültüre sahip olduğunu belirten Akan, pul koleksiyonculuğunun önemli bir kültürel işlevi yerini getirdiğinden dem vuruyor. Eskiden internetin ve Vikipedi gibi sanal kaynakların olmadığı dönemelerde, pul koleksiyonculuğunun bilgi edinme yolu olduğunu söyleyen Akan, günümüzde buna pek de ihtiyaç kalmadığını dile getiriyor. Bu nedenle koleksiyoncuların da orta yaş ve üstü kesim insanlardan oluştuğunu ve yeni bir kuşağın gelmediğini sözlerine ekliyor. Posta tarihi mikro tarih çalışmasıdır Pul koleksiyonculuğundan posta tarihine kayan Akan, zaman içinde pulun kendisine yetmediğini fark etmiş. “Mikro tarih çalışması” dediği posta tahlili alanının ise postanın tüm yollarını, iklim şartlarını, posta tarifesini, nerelerde postane olduğunu araştırmayı içerdiğini söylüyor. Akan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda 1914’te 2 bin 730 posta merkezi vardır. Dünyanın en büyük posta imparatorluğu yani… Yemen’de, Arnavutluk’ta, Gürcistan’da... Bu alana girdiğiniz zaman hepsini, bütün bir coğrafyayı öğreniyorsunuz” diye belirtiyor. Menzil sistemi Osmanlı İmparatorluğu’nda menzil sisteminin varlığını aktaran Akan, sistemin bir atın bir noktadan diğerine gideceği mesafe üzerine kurulu olduğunu söylüyor. Örneğin, bir posta atının günde altı saat gidebileceğine karar veriliyor ve her altı saatte bir menzil istasyonu kuruluyor. Menziller arasındaki saati ise resmi bir kurum olan “posta tatarı” belirliyor. Menzillerde at değişimi ya da ulaştırıcı değişimi yapılıyor. Önceleri sadece devletin haberleşmesinde kullanılan bu sistem, 1841 yılında sivillere de açılıyor ama bir tür posta sansürü içinde; güvenlik gerekçesiyle zarfa konmadan, açık bir şekilde katlanarak. 1874 yılında kurulan Dünya Posta Birliği’nin kurucuları arasında ise Osmanlı İmparatorluğu da yer alıyor. Renklere göre pullar Günümüzde çıkan pulların daha çok hatıra amaçlı ve nostaljik olduğunu söyleyen Akan, ilk pulların ülkeye göre değişik desenlerle üretildiğini belirtiyor. Osmanlı pullarına dair bilgi veren Akan, “Osmanlı hep tuğralı pullar kullanılıyor mesela… Mavi renk yurt dışı için kullanılıyordu; kahverengi pullar yurt içi ve yeşil pullar da şehir içindeki gazete pullarıdır. Daha sonra koleksiyonculuk çok gelişince, yavaş yavaş resimli pullar çıkarılmaya başlamış. 1930’lara kadar olan dönemi renkten ayırabilirsiniz, hiç bilmediğiniz bir ülkenin pulunu rengine bakarak, ne için çıktığını anlarsınız. Koleksiyonculuğun gelişmesiyle tüm dünyada çok fazla talep oluyor ve konulu pul çıkarmaya başlıyorlar; hatıra için, anma için… “ Tematik pullar ortaya çıkıyor Bizim ilk konulu pullarımız Teselya’dır, Yunanistan’da bir bölge. Osmanlı İmparatorluğu’nun elinden çıkınca, onu anmak için pul çıkartıyorlar. Mısır Seferi için de çıkarmışlar mesela, fakat sefer başarısız olunca ellerinde kalmış. Kurtuluş Savaşı sırasında İtalya’da bastırılmış bir grup pulda da Anadolu şehirleri vardır resim olarak. Bugün onlara hep “tematik” diye bakıyoruz. Tüm koleksiyon dünyasının en büyük alanıdır tematik. Eskiden, at, yelken, spor gibi pullar hakimken, şimdi daha absürt konularda koleksiyon yapılıyor; bıyık yapan var mesela, kırmızı pul yapan, bira yapan... Geçtiğimiz aylarda New York’ta dünya sergisi vardı. İlk defa bir tematik koleksiyonu büyük ödül aldı; Amerikan Kızılderilileri ile ilgiliydi.” Pulun değerini ne belirliyor? Doğru koleksiyon yapıldığı takdirde, pul koleksiyonculuğunun bir yatırım da olabileceğini söyleyen Akan, bu uğraşın kâr elde etmekten ziyade bir zevk işi olduğunu söylüyor. Bir pulun değerini gösteren bir kaç kriter olduğunu vurgulayan Akan, “Pulun ne için çıktığı önemlidir, bu talep görmesini sağlar. Kaç adet çıktığı, ne kadar kullanıldığı da ölçüdür. Çoğu zaman değerli pullar, fark edilmeden tamamen ihtiyaçtan çıkanlardır. Örneğin, Mustafa Kemal Ankara’ya geldiğinde, ilk icraatı İstanbul ile haberleşmeyi kesmek olmuş. Demek ki, artık İstanbul’dan pul yollanamıyor. Bunun üzerine bir tedbir arıyorlar. Eldeki damga pullarını buluyorlar ve Hâkimiyet-i Milli Gazetesi’nin matbaasında bunların üzerine Ankara ve daha sonra da Osmanlı postaları diye sürfaj basılıyor. Bu pullar hiç duyurulmamış mesela, “ilgilenenler alsın” denmemiş. Tamamen ihtiyaçtan çıkmış ve çok değerliler. Onların içinde tirajı 200 olan var ki, haliyle çok değerli” diyor. Filateli Dernekleri Osmanlı döneminde Samsun ve İstanbul’da bir takım derneklerin kurulduğunu ancak dernekleşmenin asıl olarak Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte olduğunu söyleyen Akan, önce İstanbul’da sonra da Ankara’da dernek kurulduğunu ama uzun ömürlü olmadıklarını anlatıyor. 1950’lerden sonra ciddi bir örgütlenmye gidilmiş ve bugün Türkiye’de, biri Kıbrıs’ta olmak üzere on iki dernek bulunuyor. Derneklerin bağlı olduğu bir de ederasyon bulunuyor. Dernek dışında da bir takım organizasyonların olduğunu dile getiren Akan, “Filetali Akademisi diye bir organizasyonumuz var, ben onun kurucularındanım. Orada daha ileri seviyedeki koleksiyonerlere hitap ediyoruz; yurt dışında yaşayanlara ya da araştırma yapanlara, tarihçilere. Dördüncü yılımızda ilk defa ödül sistemi kurduk ve çok büyük Osmanlı koleksiyonları ile tanınan, Selanikli Joseph Hackney’e “yaşam boyu onur ödülü”nü verdik, üç genç arkadaşa da teşvik ödülü verdik” diyor. Akademide belli konuları araştırdıklarını söyleyen Akan, başlangıçtan bugüne posta tarifesinin nasıl değiştiğini anlatan bir yayın çıkaracaklarının ve bir akademi yıllığı yayımlayacaklarının da haberini veriyor. Osmanlı İmparatorluğu Londra’da Geçtiğimiz Şubat ayında, Londra’da yapılan Osmanlı İmparatorluğu konulu sergiye davet edilen Akan, beraberinde gittiği diğer dokuz fitaletist ile birlikte büyük ödüllere layık görülmüş. Akan’ın sahip olduğu “Anadolu Posta Tarihi” koleksiyonu, beş vilayetin posta tarihini anlatıyor. Ankara koleksiyonu da bulunan Akan, bu çalışmalarını uluslararası arenada sergileyebilme olanağı elde etmiş. Osmanlı İmparatorluğu’nun posta örgütlenmesinden dolayı, dünyada bu anlamda önemli bir yerde koleksiyonculuk yaptığını belirten Mehmet Akan, Türkiye’de çok sayıda fitaletist olmadığını ancak çok üst düzeyde koleksiyonlara sahip olduğumuzu belirtiyor. Dünyanın koleksiyonerlik alanında en büyük ödülünü üç kez bir Türk’ün aldığını ifade eden Akan, koleksiyona küçük yaşlarda başlasa da, aslında bir yaşı olmadığı görüşünde.