Uluslararası Dağ Günü bu yıl ‘Kadınlar Dağları Yerinden Oynatıyor’ temasıyla kutlanıyor. Sınırları kişinin kendisinin koyduğu bir spor olan Dağcılık hakkında 20 yıllık lisanslı kadın dağcı Selda Ketenci ile konuştuk

DİCLE KAVAK EKMEKCİ/ANKARA - Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun girişimiyle dağ sistemlerinin küresel önemi konusunda farkındalık yaratmak amacıyla 11 Aralık, 2003'ten bu yana Uluslararası Dağ Günü olarak kutlanıyor. 11 Aralık Uluslararası Dağ Günü 2022 Teması “Kadınlar Dağları Yerinden Oynatıyor”. Dağların yaşam için önemi hakkında farkındalık uyandırmak, dağların gelişimindeki fırsatlar ve kısıtları vurgulamak için kutlanan 11 Aralık Uluslararası Dağ Günü kapsamında dağcılık sporunun önemini arttırmak için lisanslı kadın dağcı Selda Ketenci ile röportaj yaptık. Profesyonel hayatında bankacı olan Selda Ketenci, 20 yıldır Lisanslı olarak dağcılık yapıyor, Yol Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü lisanslı sporcusu. Dağcılık sporunu yaşamının en önemli parçalarından biri olarak tanımlayan Ketenci, bundan yıllar önce bir dağcılık kulübünün doğa yürüyüşüne katılarak doğa sporları ile tanışıyor ve o günden bugüne stresli, şehirli yoğun bir haftanın sonunda, şehrin karmaşasından uzakta doğada olmanın, ekip çalışmasının ve doğanın ona çok iyi geldiğini ve rahatlattığını fark ederek doğa yürüyüşlerine dağcılık eğitimi ile devam ediyor. “İyi dağcı hayatta kalan dağcıdır” diyen Ketenci, “Yaptığın işten keyif alıyorsan ve zirveye çıkmayı değil ama giden yolu seviyorsan. Mücadele etmeyi seviyorsan, değişen şartlarla hayatta kalabiliyorsan, aşkla yapıyorsan daha ne söylenebilir. Çıkılan dağlardan, tepelerden gözüken manzaralar paha biçilemez” diyor. 20 yıldır lisanslı olarak dağcılık ile ilgilenen Ketenci ile dağcılık sporuna başladığı günden itibaren tırmandığı dağlardan, Türkiye’de dağcılık sporuna, dağcılığın zorluklarından dağcılık yapan kadınların sayısına kadar birçok konuyu konuştuk. -Dağcılığa başladığınızdan beri hangi dağlara tırmandınız ve en yüksek hangi rakıma ulaştınız? Dağcılıkta, sınırlarını kendin koyabiliyorsun. Biriyle yarışmıyor olman, sonunda bir ödülün olmaması, bir kazananın kaybedenin olmaması tek rakibinin kendin olması. Kendi tutkularınla baş başa kalıyor olmak işte dağcılık bu. Zirve Dağcılık üyesi olarak dağcılık eğitimlerini aldıktan sonra, ilk tırmanışımı 2004 yılında İran’da bulunan 5.671 metre Demavend Dağı zirvesine gerçekleştirdim. Aynı faaliyette yine İran’da bulunan 4.811 metre Sabalan Dağı’na zirve yaptım. Devam eden tırmanışlarımda da yüksekliğe kolay uyum sağladığımı ve dayanıklılığımı gördüm. Bu benim için ayrı bir motivasyon kaynağı oldu. Yurt içinde ve yurt dışında birçok tırmanışa katıldım. Ağrı, Süphan, Kaçkar, Erciyes, Büyük Demirkazık, Kaldı, Alaca, Güzeller başta olmak üzere Aladağlar’da birçok zirve ile Verçenik, Hasan Dağı, Medetsiz, Aydos Dağı gibi Türkiye’deki hemen hemen tüm dağlara tırmanış yaptım. Yurt dışında Rusya’da Avrupa’nın en yüksek dağı olan Elbruz Dağı (5.642 m), Gürcistan Kazbek Dağı (5.047 m), İran’da bulunan Demavend (5.671 m), Sabalan Dağı (4.811 m) ve Alam Kuh (4.850 m) dağlarına tırmandım. Nepal’de 5.350 metredeki Everest Ana Kamp yürüyüş programına katıldım. 10 gün boyunca Himalayalar’ın büyülü dünyasını yaşama fırsatım oldu. Bu tırmanışlarımın ardından, artık zamanıdır diyerek 7.000 metrelik dağlara gitmeyi hayal etmeye başlamıştım. Nihayet Temmuz 2022’de Kırgızistan’da bulunan 7.134 m yüksekliğindeki Peak Lenin Zirvesi ile ilk 7000’lik tırmanışımı gerçekleştirdim. Gitmediğim dağlara zirve yapan arkadaşlarımdan da ilham alarak, o güzel dağların ve zirvelerinin hayalini kuruyorum. Ketenci: “Dağda olmayı meditasyon olarak görüyorum” -Dağcılık sporunun olumlu ve olumsuz yönlerinden bahseder misiniz? Dağcılık yarışması olmayan bir spordur. Başlamak için yürüyor olman yeterli. Dağcılık, dağda yapılan spordur. Kalacağın yeri sen belirliyorsun, yemeğini sen yapıyorsun, her türlü güvenliğini sen alıyorsun. Tehlikeli yere konuşlanırsan mahvolursun. Akşamları evinde oturup sabah sporuna gittiğin bir yer değil, tüm sporlara göre hayati açıdan ve sağlık açısından daha riskli spor. Göze aldığın riskler küçümsenecek riskler değil. Kendini sakatlama ve hatta öldürme ihtimalin var. Dikkatsizliğin ve risk alma kapasiten sadece seni değil ekip arkadaşlarını da tehlikeye atabilecek bir spordur. Dağda olmak arınma ve özgürlük zamanı. Aslında dağda olmayı ben bir çeşit meditasyon olarak görüyorum. Tırmanış sırasında düşündüğüm tek şey o an. Orada sadece atacağım bir sonraki adımı, kendim ve ekip arkadaşlarım için bir tehlike yaratmadan nasıl hareket edeceğimi düşünüyorum. Disiplin olmazsa olmazımız. Mücadele, zorluk elbette var. Bunların da karar verme ve sorun çözme becerimi geliştirdiğine inanıyorum. Her tırmanışta sınırlarımı öğrenip, limitlerimi gördükçe kendimi tanıyorum aslında. Kendi gücümle, güçsüzlüğümle, cesaretimle yeri geldiğinde korkularımla yüzleşiyorum. Dağcılık hem bireysel, hem ekip işidir. Paylaşmayı, arkadaşını gözetmeyi, bencillikten uzak olmayı öğretiyor. Dağda rakip yok, rakibin yine kendinsin. Bu en çok sevdiğim şeylerden biri. Bana göre olumlu yönlerinden biri de dağcılığa başlamak ya da bitirmek için belli bir yaş sınırı olmaması. Eğitimleri aldıktan sonra, kendine ve eğitimine uygun seviyede, sağlığın elverdiği sürece dağlara tırmanış yapabiliyorsun. Dağda son sözü hep doğa söyler. Dağla savaşmamak, olumsuz koşullarda dönme kararı verebilmek ve ekipteki herkesin güvenliği için hırs yapmamak gerekiyor. Hırsın ve özgüven fazlalığı ortaya çıktığında dağ kazaları yaşanabiliyor. Bir tırmanışa hazırlanmak çok etkenli ve uzun bir süreç. Fiziksel antrenmanın yanı sıra, dağa gitme kararının verildiği andan itibaren psikolojik süreç de başlıyor. Tüm hazırlığımıza rağmen; olumsuz hava koşulları, dağın riskli durumu nedeniyle bazen tırmanışa hiç başlamadan dönebiliyoruz. “Dağ nasıl olsa orada, yine geliriz” tesellimiz olsa da bir burukluk yaşıyoruz. Dağcılık ne yazık ki pahalı bir spor. Güvenli bir tırmanış için mevsime ve dağa göre olması gereken giysiler, teknik malzemeler, kamp malzemelerinin olması gerekiyor. Ulaşım ücretlerinin de ciddi bir karşılığı var. Maliyeti oldukça yüksek olan dağ tırmanışlarına sponsorluk yapan, destek olan firma ve kurumlara, bu vesile ile Peak Lenin tırmanışımda sponsorum olan Bilicra’ya bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Selda Ketenci olarak ben bu sporu, gerçekten büyük tutkuyla, severek yapıyorum. Dağa giderken geceler boyu, günler boyu süren çetin doğa şartlarından, kamptan bile hoşlanıyorsun dağa hiç zarar vermek istemiyorsun. Yere düşen bir çöp bile gözüne batıyor ve orada onu bırakmak istemiyorsun. Hiçbir şekilde zarar vermek istemiyorsun. Peak Lenin tırmanışında zirvedeki tek kadın: Selda Ketenci -Bir kadın olarak, erkeklere uygun bir spor olarak algılanan dağcılık ile ilgilenirken herhangi bir engelle karşılaştınız mı? Dağcılıkta başarılı ya da başarısız olmanın kriteri ve standartları olmadığı gibi, dağ cinsiyet sormaz, çetele tutmaz. Dağcılık kazanma ve kaybetme, başarı ve başarısızlık konusunda kendi değerlerini oluşturmuştur. Bunun temelinde de Dağcılık yapan bireyin dağla arasında oluşan ilişkisi vardır. Çoğu yurt dışı tırmanışımızda tek kadın bendim. Gerek ekip arkadaşlarım, gerekse tırmanışlarda tanıştığım dağcılar arasında ayrımcılığı düşündürecek bir tavırla karşılaşmadım. Dağcılık fiziksel gücün ön planda olması nedeniyle daha çok erkeklere uygun bir spor olarak algılanıyor. Ben cinsiyetten öte dayanıklılık, fiziksel güç, mental güç, eğitim, ekip uyumu ve deneyim başarıyı getiriyor diye düşünüyorum. Peak Lenin tırmanışımızda da 12 kişilik ekibimizden sadece ben zirve yapabildim. -Sizce Türkiye’de bu spora yeterince değer veriliyor mu? Yaptığınız spor için koşullar elverişli mi? Ülkemizin doğa sporları ve turizmi için muhteşem bir potansiyeli ve coğrafyası var. Ülkemiz dağlık ve tırmanışa uygun bir coğrafya olmasına karşın, dağcılık tanınmış ve yaygın bir spor değil. Türkiye Dağcılık Federasyonu, yurdumuzda Dağcılık, spor tırmanış, dağ kayağı, kanyoning ve yüksek dağ koşusu branşlarında bizleri temsil eden, bu sporların gelişimine destek olan ve yöneten kurumumuz. Dünyada ve ülkemizde dağcılık her geçen gün gelişiyor. Ancak her konuda olduğu gibi, dağcılığın gelişmesi ve koşulların iyileşmesinin; yurdumuzun içinde bulunduğu ekonomik toplumsal koşullardan, eğitim, kültür, bilim ve sanattaki gelişmelerden bağımsız olmadığını düşünüyorum.
Editör: Ahmet Ertüm