ÖZEL HABER UTKU ŞENSOY (ANKARA) - Bu fotoğrafları geçen hafta bir yakınımın işi için gittiğim Gölbaşı Kaymakamlığı’nın önünde çektim. Ankara’nın Gölbaşı ilçesi Kaymakamlık ve Adliye binasının bulunduğu yüksek tepe, parkı yeşilliği ve Mogan gölü manzarası ile düzenli ve temiz bir görünüm arz eder. Kaymakamlık ve Adliye’de işlerini gören yurttaşlar için oturma banklarından sigara içenler için dışarda çöp kovalarına kadar her şey olabildiğince detaylı düşünülmüş. Yine aynı alanda, bölgenin geçmişine uygun olarak merdivenlerin tepesindeki boşluğa, iki adet tarihi sütun başı konulmuş. Gölbaşı ve çevresinin özellikle Tunç Devri’nden bu yana yerleşim alanı olmasıyla, Hititler, Frigler ve Persler’in ardından Romalılar ve Bizanslıların buralardan geçtiğini anlatması açısından sembolik ama bir o kadarda anlamlı buldum ters çevrilerek konulan o iki sütun başını. Buraya kadar her şey normal, ancak sütun başlarına biraz daha yaklaştığımda ne yazık ki bildik bir manzara ile karşılaştım. Hemen yanı başında onca sigara küllüğüne rağmen bazı “tarih severler” sütun başının ortasındaki bağlantı çukurunu küllük olarak kullanıp sigara izmaritlerini orada söndürmüşler! Eh adamlar haklı! Orada o kadar küllüğü kirletmek yerine ortası doğal küllük gibi olan taştan daha iyi bir küllük olabilir mi? Orada bir süre durunca, sütun başlarının vatandaşlar tarafından Mogan’ın keyifli manzarasını izleyip sigara tellendirmek için kullanıldığına tanık olunca sinir katsayım biraz daha yükseldi. Bazılarınızın; “adam sende, bu ülkede onca sorun varken, 8-10 izmaritin sütun başında söndürülmesinden ya da vatandaşların onca asır doğa koşullarına direnmiş mermer kayanın üzerinde oturmasının ne zararı var!” dediğini duyar gibiyim. Üç beş taş parçası!!!Gecekondu yaparken duvarlarında kullanılan, hayvan yalağı yapılan tarihi eserler, kaderine terk edilmiş ören yerleri, talan edilmiş tarihi mezarlar, defineciler tarafından yağmalanmış şehit mezarlıkları, kendi elimizle anlaşmalarla tarihi eserlerimizi, han kapılarından, sunaklara, fresk ve duvar kabartmalarına kadar Almanya’ya teslim eden hep aynı zihniyet değil mi? Oysa,“o taşlar”sıradan taş olmayıp birer şaheser vesanat eserleridirve yaşadığımız toprakların bizden önceki sahipleri olan uygarlıkların izlerini günümüze kadar taşıyan en somut belgeleridir. Çağdaş bir ülke olabilmenin en önemli koşullarından biri;“bu tarihi korumak, saklamak ve yeni nesillerin yararlanması için sergilemektir”. Milli, manevi değerleritaşıyan atalarımızdan ya da bu yurdun önceki sahiplerinden bize kalan en önemli miras olan tarihi eserlere ve kültürel değerlerimize sahip çıkıp, onları tüm insanlığa sunmak hepimizin görevidir. Tarihi eserler, bize, yalnız geçmiş yıllarda insanların düşünüş, inanç, yaşayış ve yetenekleri hakkında bilgi vermekle kalmaz, geçmişi öğrenerek bugünü anlamamıza da yardımcı olur. Anadolu binlerce yıldır pek çok medeniyetin beşiği olmuş, bu topraklardan çok sayıda uygarlık gelip geçmiştir. Bu uygarlıkların kalıntıları, anıtları, belgelerinin bir kısmı müzelerimizde sergilenirken, bir kısmı da gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor. Ülkemizde resmi ve özel kuruluşlara bağlı müzelerin sayıları iki yüze yaklaşmasına rağmen yeterli düzeyde değildir. Oysa yurdumuza gelen turistlerin büyük bir çoğunluğu bu müze ve ören yerlerimiz için buradadır. Deniz-Kum-Güneş dünyanın pek çok yerinde ve Akdeniz havzasının dört bir yanında mevcuttur. Ancak Anadolu’daki tarihi zenginlik hiçbir yerde yoktur. Sanat eserlerinin korunması salt bu eserlerin bakımı ve onarımı ile ya da yurt dışına kaçırılmasının engellenmesiyle olmaz. Bu eserlerin yurt dışına kaçırılmasını engelleme, ya da bakım-onarımı zaten devletin görevidir. Taşınır ve taşınmaz tarihi eserlerin korunması ile ilgili 22 Temmuz 1983 tarih ve 2863 no.lu yasa ile devlet bu görevini yapıyor. Dolayısıyla bu yasayla tarihi eserleri yurt dışına kaçırmak suçtur. Ayrıca her hangi bir nedenle kazı ve benzeri çalışmadan elde edilen tarihi değere sahip eserler, en yakın resmi makama bildirilerek teslim edilmelidir. Devlet sınırlı imkanları ile bu görevlerini sürdürürken, işin büyüğü bizlere düşmektedir. Vatandaş olarak bu konuda üzerimize düşen görevler ve dikkat edeceğimiz hususlar şunlardır; Müze, sergi ve açık havada ören yerlerinde sunulan sanat eserlerini kurallarına uygun biçimde dikkatle ve özenle izlemeliyiz. Bu yapıtlara merakla da olsa el sürmemeli, herhangi bir araçla tahrip edici davranışta bulunmamalıyız. Bu şekilde hareket edenler olursa da uyarmalıyız. Tarihi eserlerimizi yurt dışına kaçırma eğiliminde bulunan yerli ve yabancı kişilere rastlarsak en yakın emniyet teşkilatına haber vermeliyiz. Bunun eğitimi ise çok küçük yaşlardan; önce aileden sonra da ana okul ve ilkokul sıralarından başlatılmalı. Unutmayalım; “Tarihine, geçmişine, milli değerlerine sahip çıkmayan milletler, yok olmaya mahkumdurlar”
Editör: TE Bilisim