Orhan GÜRDİL 38 yıl önce sonsuza yolcu ettiğimiz Türk şiirinin ve fikir dünyamızın nesillerini etkilemiş büyük doğu fikriyatının mimarı ve Türkiye’nin aslına rücu yolunu...

Orhan GÜRDİL 38 yıl önce sonsuza yolcu ettiğimiz Türk şiirinin ve fikir dünyamızın nesillerini etkilemiş büyük doğu fikriyatının mimarı ve Türkiye’nin aslına rücu yolunun çilekeşi üstat Necip Fazıl Kısakürek’i saygı ve anarken büyük yazarın başarılarla geçen yaşamından bazı örnekler verelim. 1940 yılının 26 Mayıs’ında İstanbul’da dünyaya geldi. 5-6 yaşlarında iken okuma- yazmayı dedesinden öğrendi. 1916 yılında Deniz Harp Okulu (Mektebi Fünunu Bahriye-İ ) okulunda tahsil hayatına devam etti. Nazım Hikmetle aynı okulda eğitim gören Kısakürek şiirle ilgilenmeye başladı bu yıllarda Nihal adlı haftalık bir dergi çıkarmaya başladı. 1921 yılında darülfünun edebiyat medresesi felsefe bölümüne girdi. Ziya Gökalp’in kurduğu, Yakup Kadri ve arkadaşlarının çıkardığı “Yeni Mecmua” dergisinde ilk şiirini yayımlattı. 1924 yılında milli eğitim bakanlığının bursuyla Paris’e gitti. 1925’de “Örümcek Ağı” adlı ilk şiir kitabı yayımlandı. 1935-1937 yılları arasında “Tohum ve Bir Adam Yaratmak” adlı sahne oyunları, Muhsin Ertuğrul tarafından İstanbul şehir tiyatrolarında ilk kez seyirci ile buluştu. Oyunlar büyük ilgi gördü. 1938 yılında Necip Fazıl “Büyük Doğu Marşı’nı yazdı. Bu şiirde büyük beğeni kazandı. 1943’te Büyük Doğu Dergisinin ilk sayısı 17 Eylül’de yayımlandı. Sakıncalı yayınları nedeniyle bakanlar kurulu kararıyla 1944 yılında kapatılan dergi 1945 yılında tekrar yayımlanmaya başladı. 1946 yılında tekrar kapatılan dergi 1947 yılında tekrar okuyucu ile buluşturulsa da kısa bir süre sonra bu kez mahkeme kararıyla kapatıldı ve Kısakürek tutuklandı. 1950’de eşi Neslihan Kısakürek ile hapse giren Necip Fazıl, aynı yıl yapılan genel seçimler de sonra iktidara gelen demokrat partinin çıkardığı af kanunu ile serbest kaldı. Kısakürek bu kez Büyük Doğu dergisini tekrar çıkarmaya başladı. 1976-1980 yılları arasında 13 sayfa rapor, 1978’de de SON DEVRE BÜYÜK DOĞU dergisini çıkardı. 1977’de “BİR ADAM YARATMAK” adlı eseri Yücel çakmaklı tarafından televizyona uyarlandı. Şairin bu eseri ve pek çok oyunları halen sahnelenmektedir. 1980 yılında Türk Edebiyat Vakfınca Sultanuş Şuara ( Şairler Sultanı) ve 1982 yılında da yılın fikir ve sanat adamı seçildi. 1983 yılında Mayısın 25’inde İstanbul Erenköy’deki evinde hayata gözlerini yumdu. Necip Fazıl Kısakürek, yaşamı boyunca pek çok şiir ve roman sahne oyunları yazıp bıraktı. Yaptıklarından bazıları: Örümcek Ağı, Reis Bey, Kaldırımlar, Ahşap Konak, Tohum, Babıali, Bir Adam Yaratmak, Her Cephesiyle Komünizm, Çile, Sahte Kahramanlar, Künye, Ata Senfoni, Sabır Taşı, Sonsuzluk Kervanı, Namık Kemal, Ulu Hakan II. Abdulhamithan, Çerçeve, Maskenizi Yırtıyorum, Para, Çöle İnen Nur, Vatan Şairi Namık Kemal, Halkadan Pırıltılar, İdeolokya Örgüsü, Son Devrin Din Mazlumları. YAPTIRDIĞI PALASTA OTURMAK KISMET OLMADI Geride bıraktığımız ay içinde İstanbul büyükşehir Belediyesi 92 milyon TL’si vererek Bulgur palas olarak tanınan muhteşem yapıyı satın almıştı. Kültür, sanat ve turizm alanında hizmet verecek olan bu yapının hazım ve ibret verecek bir hikâyesi vardır. İtalyan mimar GIULLO MONGERİ tarafından planlanan yapının sahibi olan 1878 yılında bolu da dünyaya gelen Mehmet Habib Beydir. Subay o-olarak Osmanlı ordusunda göreve balar. 1905-1907 yıllarında manastırda görev yaptığı yıllar da ittihat ve terakkinin kurucuları arasında yer alır. 1908’de yapılan meşrutiyet ilanından sonra Bolu’dan milletvekili seçilir. İki dönem süren bu görev I. Dünya savaşı sırasında harp engini olur. Ordunun gıda ihtiyacının karşılanmasını fırsat bilen Mehmet Habib Bey, Enver Paşaya yakın levazım reisi İsmail halde paşa ile anlaşarak vagon ticaretinin sağladığı imkânlarla Anadolu’dan alınan buğday, arpa, bulgur, kuru fasulye, nohutu İstanbul’a taşırlar. Fahiş fiyatla orduya satılan bu gıda malzemeleri sayesinde çok zengin olan Mehmet Habib Bey İstanbul’da Cerrahpaşa da şato görünümlü muhteşem bir palas yaptırır. Bina başta İttihat Ve Terakkinin önde gelenlerinin yanı sıra yokluk içinde kıvranan çevrenin de bulgur palas adı verdikleri bu şatonun sahibi tutuklanır ve Malta’ya sürgün edilir. 1920 de İstanbul’a dönen Mehmet Habib Bey tekrar tutuklanır o yıllarda faaliyet gösteren Osmanlı bankasına borcu olup, ödenemeyen büyük paraları ödemekte zorluk çeken fırsatçı 1926 yılında 48 yaşında iken kalp krizinden ölür. Eşi Fatma Bedriye Hanım borçları ödeyemeyeceği söyleyerek bulgur palası Osmanlı bankasına verir. Uzun süre boş kalan bina 2001 yılında Osmanlı bankasının garanti bankası ile birleşmesi üzerine şato görünümü ve İstanbul’un bir tepesinde bulunan bina bir süre arşiv olarak kullanılır, uzun süre garanti Bankasının malı olarak kaderine terkedilmiş. Bulgur palas, İstanbul büyük şehir belediyesinin uzun uğraşlar sonunda 32 milyon TL’sine el değiştirmiştir. Su istimaller çalınan paralarla yapılan bulgur palas uzun süren restorasyonlar sonunda çok amaçlı halk hizmetine sunulacaktır. İstanbul böylelikle çok muhteşem bir binanın sahibi olacaktır. Devleti dolandıran Mehmet Habib Bey büyük paralar sarf ederek yaptırdığı bu palasta bir gün dahi oturmak kısmet olmamıştır. Üstelik lekeli bir isim bırakarak bu dünyadan geçip gitmiştir.