Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği finansmanıyla yürütülen Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında “Türkiye ekonomisi nereye?” başlıklı online söyleşi düzenlendi. Moderatörlüğünü gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun üstlendiği söyleşinin konukları Prof. Dr. Yalçın Karatepe ve Dünya Gazetesi Ankara Temsilcisi Maruf Buzcugil oldu. Deneyimli ekonomi uzmanları, Türkiye ekonomisindeki son durumu ele aldılar

Maruf Buzcugil: Neden topyekün ekonomi düşünmüyoruz da, sürekli kur artışına göre düzenlemeye gidiyoruz? [caption id="attachment_229357" align="alignright" width="365"] Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu[/caption] SULTAN YAVUZ/ANKARA  Gazeteciler Cemiyeti’nin Avrupa Birliği desteğiyle yürüttüğü Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında, “Türkiye ekonomisi nereye?” başlıklı online söyleşi düzenlendi. Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun moderatörlüğünü üstlendiği söyleşinin konukları, Prof. Dr. Yalçın Karatepe ve Dünya Gazetesi Ankara Temsilcisi Maruf Buzcugil oldu. [caption id="attachment_229355" align="alignright" width="431"] Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Direktörü Yusuf Kanlı[/caption] Etkinliğin açılış konuşmasını yapan M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı, “hassas” bir konu olarak değerlendirdiği Türkiye ekonomisine ilişkin görüşlerini paylaşacak olan konukları şu sözlerle tanıttı: “Saygın ekonomi profesörü Yalçın Karatepe, uzun süredir Türkiye’de yanlış bir ekonomi politikası uygulandığını vurgulamakta, enflasyonu düşürmek için faizlerin düşürülmemesi gerektiği görüşünün şekillendirdiği ekonomi politikası ve diğer ekonomik, finansal gelişmelerle birlikte ekonominin 2001 krizinden daha derin bir yere sürüklendiğini söylemekte. İkinci konuğumuz ise Ankara’da çok değerli bir gazetenin temsilcisi… Bir zamanların medya imparatoru merhum Nezih Demirkent’in Dünya Gazetesi’nin Ankara temsilcisi olan, değerli meslektaşım ve çok eski arkadaşım Maruf Buzcugil. Kendisi, son haberlerinde Türkiye’de hiperenflasyon dönemine girileceği endişesini vurgulamakta ve Türkiye’nin temel sorununun kaynak mı, güven mi olduğunun yanıtı aramakta… Emirle demir kesilmiyor, bir gece kalkıp arz talep kanununu kaldırdım diyemiyorsunuz, ekonominin kendi kuralları var. Bu gün mevcut ekonomik programlar, faiz ve kur oranları, Türkiye’nin bundan nasıl çıkacağı gibi konuları konuşacağız.” [caption id="attachment_229356" align="alignright" width="377"] Prof. Dr. Yalçın Karatepe[/caption] Prof. Dr. Yalçın Karatepe, “Kurların bu kadar yükselmesi, iktidarın açık bir tercihinin sonucu…” Prof. Dr. Yalçın Karatepe, döviz kurlarının ciddi oranda yukarı tırmandığını hatırlatarak, bunun bir nedeninin Avrupa Komisyonu’nun Osman Kavala kararına ilişkin olabileceğini ancak asıl sebebin, iktidarın bu yöndeki tercihi olduğunu vurguladı. Karatepe, “Kurların bu kadar yükselmesi, iktidarın açık bir tercihinin sonucu… Kendileri de zaten bunu ifade ediyorlar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Merkez Bankası açıklamalarında, bundan sonra rekabetçi kur politikası izleneceği belirtiliyor ve ben bunu yanlış buluyorum. Varmak istedikleri yere bu politikayla varamazlar. Kurguladıkları plan, ciddi oranda dış ticaret açığı verildiği ve döviz ihtiyacının fazla olması nedeniyle, 20 yıl denenen yöntem yerine Türkiye’nin döviz ihtiyacını sınırlamak ve bu yolla zaman içinde enflasyonu azaltıp, işsizliği bitirmek. Bu kurgunun sıkıntılı tarafı, vatandaşın yani ücretli kesimin yoksullaşması üzerine kurulması. Rekabetçi kurda daha ucuza satacağımız için bizden daha fazla mal alınması düşünülüyor. Ancak daha ucuza satmak için sizin üretim maliyetinizin de düşük olması lazım. Girdi fiyatları ise hızla yükseliyor, maliyet artışı olduğuna göre artışını kontrol edecek tek şey emek… Emek ucuz kalırsa fiyatlar da göreli düşük tutulabilir diyorlar. Yani iş gücünün ucuzlaştırılması üzerine kurgulandı. Tüm ülkelerde uygulanan ekonomik modeller vatandaşlarının refahına yöneliktir, bizde ise yoksullaşmaları üzerine kurgulandı. Fakat yıl ortasına kadar bu politikadan vazgeçerler diye düşünüyorum” dedi. Karatepe, “Kamu hariç, asgari ücretle çalışan bir grup olacağız” Karatepe, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan’ın istifasının ardından yerine atanan Nureddin Nebati ile başlayacak dönemi değerlendirerek, Türkiye’deki yeni yönetim modelinde bakanlıkların işlevsel olduğunu düşünmediğini vurgulayarak, Cumhurbaşkanının iradesi dışında herhangi bir bakanın karar alma şansı olmadığına dikkat çekti. Turgut Özal’ın başbakan olduğu döneme atıfta bulunarak, dönemin ilk ekonomi bakanı Vural Arıkan’la yaşadığı fikir ayrılığına işaret eden Karatepe, “Bakanların, kanunların kendisine verdiği yetkiyi layıkıyla yapma çabasından, Erdoğan’ın talimatları ve direktifleriyle söze başlayan bakanların sürecine geldik. Yeni bakanın bir sonuç doğuracağını düşünmüyorum. Lütfü Elvan iyi bir siyasetçi ve bu yeni uygulamaya itiraz ettiği anlaşıldı ama kendisinden somut bir şey duymadık. Oysa onun sorumluluğu sadece cumhurbaşkanına değil, 84 milyon kişiye… Sessiz kalmak bir karşı duruş değildir bence” diye konuştu. “Acil önlem, 12 Eylül ile kalkan sendikalaşmayı gündeme getirmek” Vatandaşın, her hafta pazara ya da markete gittiğinde mevcut durumu gördüğünü ve çok derinleşen bir yoksullukla karşı karşıya kalındığını kaydeden Karatepe, özellikle sabit geliri olanların ve işsizlerin yoksullaştığını ve asgari ücrete yapılacak zammın, ekonomideki durum nedeniyle yılın ilk çeyreğinde reel olarak tekrar yoksullaşmayı getireceğini söyledi. Karatepe, verilere göre kamuda çalışanlar hariç, nüfusun yarıya yakının asgari ücretle çalıştığını ve çok geniş bir kesimin de asgari ücretin biraz üstünde kazanabildiğini belirtti. Özel sektörde çalışanlara aynı oranda zam yapılmayacağını ifade eden Karatepe, “Asgari ücret artık yüzde ikinin, üçün değil, yüzde 80’nin maaşı… Kamu hariç, asgari ücretle çalışan bir grup olacağız” diyerek, bu durumdan çıkış için şu öneride bulundu: “Acil önlem, 12 Eylül ile kalkan sendikalaşmayı gündeme getirmek. Türkiye sendikasızlaştı, diğer ülkelerde de sendika zayıfladı ama Türkiye’de yerle bir oldu. Çalışan nüfus içinde çok az sendikalı var ve grev hakkı yok. İktidarın ve patronun belirlediği seviyede ücret almaya mahkum edilmiş durumdasınız. Dünyada gelir dağılımındaki adaletsizliğe bakın; ABD’deki iki patronun serveti 200 milyara ulaşmış ama çoğunluk düşük gelire sahip, bu sürdürülemez. Bir vatandaş olarak talepkâr olmamız ve sendikal hakların güçlü hâle gelmesi, grev hakkının teminat altına alınması gerekir. Asgari ücrete mahkum edilen bir toplum olmak istemiyorsak, sendikal örgütlenme önündeki tüm engelleri acilen ortadan kaldırmalıyız. Aksi hâlde yoksullukla mücadele şansımız kalmayacak. İktidar, bunun önünü açmadı, işine geliyordu, kamu kaynaklarını transfer yoluyla refah artışına çaba gösterdi çünkü bunu iktidarını sağlamlaştırma aracı olarak gördü. Oysa birilerinin kararına bırakılmaması, çalışanların hakkını güçlü savunabileceği bir düzen olması gerekir.” [caption id="attachment_229353" align="alignright" width="429"] Dünya Gazetesi Ankara Temsilcisi Maruf Buzcugil[/caption] Buzcugil, “Yeni sistemin getirdiği sıkıntıların ekonomiye de yansımaması imkânsız” Gazeteci Maruf Buzcugil, “Hasta bir ekonomi” olarak değerlendiği Türkiye’nin mevcut ekonomisine ilişkin, düşük faiz yüksek kur politikasının uzun vadede sürdürülebilir olmadığını vurgulayarak, doğrudan enerji ithalatçısı olan Türkiye’nin bu kez çok daha farklı bir ekonomik krize girdiğini ve bu zamana kadar özel desteklerle dayanan özel sektörün çok zor durumda olduğunu söyledi. Şirketlerin artık borç ödeyemez hâle geldiklerini ve ödeme reflekslerini kaybettiklerini ifade eden Buzcugil, çalışanların nabzını tuttuklarını ve kur artışının herkeste endişe yarattığını dile getirdi. “Neden ekonominin tümünü kapsayan bir program uygulamaya başlamıyoruz?” diye soran Buzcugil, ekonominin yapısal pek çok sorununun yanında mülteci meselesinin de istihdam konusunda problem teşkil ettiğini belirtti. Buzcugil, “Özellikle imalat sanayi, ihracat sektörünün pandemi ortamında gösterdiği tedarik zincirindeki bozulmadan kaynaklanan ortama uyum sağlayabiliyor. Böyle bir durum varken neden topyekün ekonomi düşünmüyoruz da, sürekli kur artışına göre düzenlemeye gidiyoruz. Sürekli risk güncellemesinden çok bunaldık. Ekonominin her gün fotoğrafını çekmekten yorulduk, geleceği konuşmaya başlamalıyız artık” dedi. Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan’ın istifası konusunda değerlendirmede bulunan Buzcugil, yeni bir yönetim sistemine geçildiğini ve söz konusu sistemde Meclis’e yasa tasarısı olarak gelen tek şeyin bütçe olduğunu, diğerlerinin kanun teklifi olarak milletvekilleri tarafından verildiğini söyledi. Eskiden Bakanlar Kurulu’nun hazırladığı kanun tasarılarının Meclis’e sunulduğunu artık bunun mümkün olmadığını kaydeden Buzcugil, “Bize istifanın tek taraflı irade beyanı olduğu öğretildi. Yeni sistemde istifa edebilmenin koşulları değiştirildi, Resmi Gazete diline de yansıdı; ‘Affını istemesi’ diye… Geldiğimiz noktada, bu yeni sistemin tüm bürokratlar arasında sıkıntılı olduğunu görüyoruz. Her gün bir bakanlığın bütçesi görüşülüyor ve bakanlıklar sadece kendi bütçeleri konuşulurken geldikleri için, tüm milletvekilleri de orada soru sorma imkânı buluyor. Başka türlü milletvekillerinin bakana soru sorma fırsatı kalmadı. Bu yeni sistemin getirdiği sıkıntıların ekonomiye de yansımaması imkânsız” diye konuştu. “Asgari ücret dâhi alamayan bir kesim var” Buzcugil, 10 milyon asgari ücretlinin yanı sıra, ağırlıklı olarak kadınlardan oluşan bir kesimin asgari ücret dâhi alamadığına dikkat çekerek, basın sektöründeki değişim ve dönüşümle birlikte meslekte istihdam daralması yaşandığını da sözlerine ekledi. “Bizim çalıştığımız dönemlerde bir derginin Ankara bürosunda onlarca kişi çalışırdı, şimdi bundan bahsedemeyiz” diyerek, mülteci meselesi ve ekonomi konusunda şöyle konuştu: “Türkiye’den beş milyon civarı mülteci var ve iş hayatında bir çok kişinin yapabileceği işi üçte bir fiyatına yaparak iş gücü piyasasında rekabet oluşturuyorlar. Kobiler ikiye bölündü; bir kısmı, göçmenlerin kayıt dışı çalışması yüzünden rekabet oluyor derken, bir kısmı da onlar olmasa çarkımız durur diyor. Biz de Avrupa’daki gibi göçmenlere yönelik eğitim, entagrasyon ve istihdam konularında strateji olmadığı için iş gücüne olumsuz baskı olduğu gibi gelecekte sosyal sıkıntılar da yaşayacağız. Yani istihdam konuşurken bunları da konuşmamız gerekiyor. Öte yandan, örgütlülük meselesi tüm dünyada zaafiyet içinde ama bizde tamamen ortadan kalkıyor. Kamu hariç, çok büyük holdingleri de bir yere ayırırsak, sahipsiz işgücü piyasası söz konusu ve bunlar aynı zamanda mültecilerin oluşturduğu bir rekabetle de karşı karşıya. Özellikle küçük ve orta işletmelerde planlama ihtiyacı gerekiyor. Her gün kur artışına göre risk yerine, gelecek planlamalıyız. Muhalefet yeni yeni ekonomi konusunda beyin jimnastiği yapıyor ama şu anda toptan bir yol haritası elimizde yok. Bir an önce Kurtuluş Savaşı gibi tüm kapasitenin mobilize edilmesi gerekir. Toplumun her kesiminin elini taşın altına koyacağı bir strateji oluşturmamız gerekir diye düşünüyorum.”