Türkiye’de son günlerde en çok konuşulan konu, ekonomik kriz ve hayat pahalılığı oldu. Vatandaşların %65,6’sı, Asal Araştırma’nın 10-14 Mayıs 2025 tarihli anketine göre, ekonomiyi ve geçim zorluklarını ülkenin en büyük sorunu olarak görüyor. Peki, 2025’te ekonomik krizin seyri ne olacak? Hayat pahalılığı vatandaşın belini bükmeye devam mı edecek, yoksa ufukta bir rahatlama var mı? Bu soruları, son gelişmeler, uzman görüşleri ve veriler ışığında derinlemesine ele alıyoruz.
Ekonomik Krizin Mevcut Durumu: Mutfakta Yangın Devam Ediyor
Türkiye, 2018’den beri süregelen ekonomik sıkıntının etkilerini derinden hissediyor. Türk Lirası’nın değer kaybı, yüksek enflasyon, artan borçlanma maliyetleri ve özel sektörün döviz cinsinden borçları, krizi körükleyen ana etmenler arasında. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 22 Mayıs 2025’te yayımladığı Enflasyon Raporu’na göre, 2025 yıl sonu enflasyon tahmini %21 seviyesinde. Ancak, X platformunda vatandaşların paylaşımları, enflasyonun resmi rakamlardan çok daha yüksek hissedildiğini gösteriyor. Bir kullanıcı, “Fiyatlar mantık dışı artıyor, halkın geliri bu hızın yarısına bile yetişemiyor” diyerek durumu özetliyor.
Mart 2025’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “ihaleye fesat karıştırma” suçlamasıyla tutuklanması, piyasalarda belirsizliği artırarak TCMB rezervlerinde ciddi bir düşüşe neden oldu. Ekonomist Hakan Kara, bu dönemde rezerv kaybının “TCMB tarihinde aylık bazda en büyük net rezerv düşüşü” olduğunu belirtti. Brüt rezervler 2 Mayıs’ta 139 milyar dolara gerilerken, 16 Mayıs’ta 146 milyar dolara toparlandı; ancak swap hariç net rezervler hâlâ 21 milyar dolar seviyesinde. Bu dalgalanmalar, ekonomik istikrarsızlığın devam ettiğini gösteriyor.
Hayat Pahalılığı: Vatandaşın Cebindeki Delik Büyüyor
Hayat pahalılığı, Türkiye’de sadece ekonomik bir sorun olmaktan çıkıp toplumsal bir krize dönüştü. TÜRK-İŞ’in Kasım 2024 verilerine göre, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 20.561 TL, yoksulluk sınırı ise 66.976 TL. 2025 için belirlenen asgari ücret 22.104 TL ile açlık sınırını yalnızca birkaç ay idare edebilecek düzeyde. TCMB’nin %21 enflasyon tahmini gerçekleşirse, asgari ücret bahar aylarında açlık sınırının altına düşecek. X’te bir kullanıcı, “Emekli maaşları 14 bin TL, marketten bir poşet dolusu bir şey alamıyorsun. Dubai’de bile yemek Türkiye’den ucuz!” diyerek bu duruma isyan etti.
Gıda fiyatlarındaki artış, kalite düşüşüyle birleşince halkın öfkesi daha da artıyor. Bir başka X paylaşımında, “Tarım ürünlerinde kontrol yok, ne yediğimiz belirsiz. Kalitesizliğe tomarla para ödüyoruz” deniliyor. Konut fiyatları da enflasyonun bir diğer kurbanı: İnşaat maliyet endeksi, dolar kuru ve talep artışı nedeniyle ev fiyatları 2024’te yükseldi ve 2025’te de düşüş beklenmiyor.
2025’te Ufukta Neler Var? Kriz Hafifler mi?
Ekonomistlerin 2025 öngörüleri, temkinli bir iyimserlik ile karamsarlık arasında gidip geliyor. BBC Türkçe’ye konuşan Prof. Selva Demiralp, 2025’te enflasyonun %29-30 bandında seyredebileceğini, büyümenin ise %2,5-3 seviyesinde kalacağını öngörüyor. Ancak, bu düşük büyüme oranı, işsizlik oranının %10’lu seviyelere çıkma riskini taşıyor. Demiralp, enflasyonu düşürmenin yolunun talep kısıtlamasından geçtiğini, ancak bunun büyümeyi yavaşlatacağını vurguluyor. IMF ve OECD gibi kuruluşlar, 2025 ve 2026’da enflasyonun kademeli olarak düşeceğini öngörse de, vatandaşın güveni düşük: Koç Üniversitesi ve KONDA’nın anketine göre, halkın %53’ü mevcut ekonomik politikalara “kesinlikle güvenmiyor.”
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in rasyonel politikalara dönüş vaadi, 2023 sonrası bir umut ışığı olsa da, X’te bazı kullanıcılar bunu “istikrar masalı” olarak niteliyor. TCMB’nin sıkı para politikası, 2024’te faizi %50’ye çekerek sıcak para girişini sağlasa da, bu durum ticari ve bireysel kredi faizlerini artırarak yatırımları durdurdu ve stagflasyon (enflasyon + durgunluk) riskini yükseltti.
Küresel dinamikler de Türkiye’yi etkiliyor. IMF’nin 2025 Küresel Ekonomik Görünüm Raporu, ABD’deki gümrük vergisi artışlarının küresel ticareti yavaşlatabileceğini, ancak Türkiye’nin Avrupa ile ticaret payını artırabileceğini öne sürüyor. Ayrıca, Rusya-Ukrayna savaşının sona ermesi halinde petrol fiyatlarındaki rahatlama, Türkiye’nin enerji faturasını hafifletebilir. Ancak, ABD’nin artan bütçe açığı ve tahvil faizlerindeki yükseliş, Türkiye’nin dış borçlanma maliyetlerini artırabilir.
Hayat Pahalılığına Çözüm: Acı Reçete mi, Yapısal Reform mu?
Ekonomistler, hayat pahalılığını frenlemek için yapısal reformların şart olduğunu vurguluyor. TEPAV, kamu borcunun GSYH’ye oranının düşük olması ve sağlam bankacılık sektörü gibi avantajların, Türkiye’ye manevra alanı sunduğunu belirtiyor. Öneriler arasında yüksek gelir gruplarından daha fazla vergi alınması, israf niteliğindeki kamu harcamalarının kısılması ve TÜİK’in kurumsal yapısının güvenilir hale getirilmesi var.
Ancak, acı reçetenin yükü yine emekçilere mi binecek? 2001 krizinde Kemal Derviş’in IMF ile pazarlık yaparak işçi ücretlerine %28 zam sağladığı hatırlatılıyor, ancak bugünkü koşullarda benzer bir çaba görülmüyor. X’te bir kullanıcı, “Krizin en zor yılları 2025 ve 2026 olacak. Sağ kalanlara başarılar” diyerek karamsar bir tablo çiziyor.
Toplumsal ve Siyasi Boyut: Krizin Ötesinde Bir Sıkışma
Ekonomik kriz, sadece cepleri değil, toplumsal ruh halini de etkiliyor. 2024’te mutluluk oranı %49,6’ya düşerken, hayat pahalılığı (%29,2) en büyük mutsuzluk nedeni olarak öne çıkıyor. Tüketici güven endeksi Mayıs 2025’te 84,8’e yükselse de, 100’ün altında kalarak kötümserliği yansıtıyor. Siyasi belirsizlikler, özellikle İmamoğlu’nun tutuklanması ve DEM Parti-MHP görüşmeleri gibi gelişmeler, piyasalarda istikrarsızlığı artırıyor.
Umut mu, Kâbus mu?
Türkiye’de ekonomik krizin 2025’te hafifleyip hafiflemeyeceği, büyük ölçüde para ve maliye politikalarının eşgüdümüne ve küresel gelişmelere bağlı. TCMB’nin sıkı duruşu, enflasyonu kademeli olarak düşürebilir, ancak bu süreçte büyüme ve istihdam kayıpları kaçınılmaz görünüyor. Hayat pahalılığı ise, yapısal reformlar ve adil vergi politikaları uygulanmadıkça vatandaşın belini bükmeye devam edecek. X’te bir ekonomistin dediği gibi: “Bu sadece enflasyon krizi değil, kurumların etkisizleştiği bir sistem krizi.”
Peki, siz ne düşünüyorsunuz? 2025, Türkiye için bir toparlanma yılı mı olacak, yoksa krizin en zor günleri mi bizi bekliyor? Görüşlerinizi paylaşın, tartışalım!