Türkiye, iklim kriziyle mücadelede tarihî bir adım olarak sunulan ilk İklim Kanunu Teklifi’ni Meclis gündemine taşıdı. 2053 Net Sıfır Emisyon hedefi ve Yeşil Büyüme vizyonu doğrultusunda hazırlanan teklifin geçtiğimiz hafta TBMM’de ilk dört maddesi kabul edildi. Kanun, afet risklerini azaltma, iklime dirençli şehirler oluşturma, su ve gıda güvenliği sağlama gibi hedefler vaat ediyor. Ancak kanunun bu hali, bilim insanları ve çevre hareketleri tarafından beklentileri karşılamaktan uzak bulunuyor.
Teklifin içeriğini ve amacını 24 Saat Gazetesi’ne değerlendiren iklim bilimci Prof. Dr. Levent Kurnaz’a göre, bu teklif iklim krizine çözüm sunmaktan çok, karbon ticareti yapmak isteyen şirketlere yasal zemin hazırlıyor.
Prof. Dr. Kurnaz: Bu iklim değil, karbon ticaret yasası
Kanunun “iklim kanunu” olmaktan uzak olduğunu vurgulayan Kurnaz, “Bu bir iklim kanunu değildir, karbon ticareti yasa tasarısıdır. Eğer bu bir iklim kanunu olsaydı, Türkiye’nin sera gazı emisyonlarını nasıl azaltacağı ve iklim değişikliğine nasıl uyum sağlayacağı konusunda somut ve bilim temelli hedefler, net bir yol haritası içerirdi. Oysa bu teklif bu iki temel unsuru da taşımıyor” diye konuştu.
Her şey şirketler için mi?
Kanunun, Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması kapsamındaki hedeflerine katkı sağlamaktan uzak olduğuna dikkat çeken Kurnaz, "Teklifte Türkiye’nin aleyhine olacak bir şey yok ama lehimize olacak bir şey de yok. Buradaki düzenlemeler, karbon ticareti yapacak şirketlere göre yazılmış" dedi.
Kurnaz, Türkiye’nin mevcut iklim politikalarının yetersizliğine işaret ederek, “Zaten Türkiye’nin Paris Anlaşması çerçevesindeki hedefleri son derece yumuşak ve esnek. Bu yasa teklifi olsun ya da olmasın, mevcut yönetim anlayışı ve endüstriyel eğilimler bu hedeflere ulaşmamızı sağlayacak düzeydeydi. Yani bu yasa teknik olarak şart değildi” yorumunda bulundu.
“AB ile ticareti sürdürebilmek için hazırlanmış bir tasarı”
Türkiye’nin asıl ihtiyacının AB ile ticari ilişkilerini sürdürmek için bu kanunu çıkarmak olduğuna vurgu yapan Kurnaz, “Avrupa Birliği, karbon vergilendirmesi ve sınırda karbon düzenleme mekanizması gibi uygulamalarla kendi sanayisini korurken, ticaret yaptığı ülkelerden de iklim politikalarını uyumlu hale getirmesini bekliyor. Türkiye’nin bu kanunu hazırlama nedeni, aslında bu ticareti sürdürebilmek. Bu yüzden, bu yasa bir iklim tasarısı değildir” ifadelerini kullandı.
Ticaret, iklim krizinin önüne geçti
Prof. Dr. Kurnaz, Türkiye’nin iklim politikasında asıl önceliğin krizle mücadele değil, Avrupa Birliği ile ticari ilişkilerdeki pozisyonunu korumak olduğunun altını çizerek şöyle konuştu:
“Bu yasa, Türkiye’nin iklim krizine karşı direncini artıracak bir düzenleme değil. Asıl amacı, karbon ticaretine yasal çerçeve sunmak ve AB ile ticarette geri kalmamak. Bu haliyle, iklim kanunu olarak adlandırılması yanlış.”
Karbon (Emisyon) ticaretine zemin hazırlayan bir çerçeve
Kanun teklifinde dikkat çeken bir diğer unsur ise Emisyon Ticaret Sistemi (ETS). Kanun, şirketlerin karbon salım izinlerini ticaret konusu yapmasına imkân veren bir piyasa oluşturmayı öngörüyor. Teklifin, sera gazı azaltımı için sektörlere bağlayıcı hedefler ve denetim mekanizmaları sunmaması; kömürden çıkış takvimi gibi net bir yol haritası içermemesi ise en sık dile getirilen eleştirilerden biri.
Çevre hareketleri ve uzmanlar, Türkiye’nin “adil geçiş”, “iklim adaleti” gibi kavramları kanun metnine yerleştirmesine rağmen, bu ilkelerin nasıl uygulanacağına dair somut bir plan sunulmamasından endişeli.
Karbon ticareti nedir?
Karbon ticareti, hava kirliliğine neden olan karbon salımını azaltmak için kullanılan bir sistemdir. Bu sistemde, şirketler ya da ülkeler, belirli bir miktarda karbon salma hakkı alır. Eğer bu hakkı aşmazlarsa, ellerindeki fazla hakkı başkalarına satabilirler. Bu ticaret sayesinde, karbon salımı ekonomik yollarla kontrol altına alınmaya çalışılır. Karbon ticareti nedir sorusu, özellikle çevreyi koruma ve iklim değişikliğiyle mücadele konularında sıkça gündeme gelir. Bu yöntem, bazılarına göre çevre dostu çözümleri teşvik ederken, bazıları da sistemin adil olup olmadığını tartışmaktadır.
Gerçek bir iklim kanunu nasıl olmalıydı?
Uzmanlara göre, iklim krizinin yıkıcı etkilerinden korunmak için Türkiye’nin ihtiyacı olan yasa, yalnızca karbon ticaretiyle sınırlı kalmamalıydı. Emisyon azaltımını net, somut ve bağlayıcı hedeflerle belirleyen, bağımsız denetim mekanizmalarına sahip, kömürden çıkış için tarih içeren, sanayi ve enerji dönüşümünü şeffaf ve hesap verebilir bir şekilde düzenleyen güçlü bir iklim kanunu bekleniyordu.
Ancak teklifin mevcut haliyle, Türkiye’nin iklim krizine karşı kırılganlığını azaltacak, ekonomiyi dönüştürecek ve toplumun geleceğini güvence altına alacak bir adım olmaktan çok uzak olduğu dile getiriliyor.