Rabia Yardımcı, mimari restorasyon eğitimi almış, tercihini Türkiye’de çok da bilinmeyen tablo restorasyonundan yana kullanan bir kişi. 1998 doğumlu olarak, Z kuşağını temsil eden Yardımcı, üzerine çokça yazılıp çizilen bu kuşağı ve sorunlarını anlatıyor. Yardımcı, söz konusu kitlenin bir umutsuzluk içinde olduğunu düşünse de Türkiye’de kalmanın ve bu ülke için mücadele etmenin doğru karar olduğunu düşünüyor. Değişen alışkanlıkları, sosyal medyayı etkin kullanmaları ve kendilerine has üsluplarının siyasetçiler tarafından da benimsendiği Z kuşağını Rabia Yardımcı 24 Saat gazetesine anlatıyor
SULTAN YAVUZ/ANKARA - Mimari restorasyon bölümü mezunu Rabia Yardımcı, 1998 yılında Ankara’da doğmuş. Üniversiteyi Antalya’da okuyan ve şimdi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’nde sanat eseri restorasyonu ve konservasyonu bölümü üzerine eğitim almaya hazırlanan Yardımcı, mesleğin başında biri olarak branşını ve temsil ettiği Z kuşağını anlatıyor. Rabia, tablo restorasyonu bölümü için hazırlanıyorsun. Bize bu bölüm hakkında bilgi verir misin? Rabia Yardımcı: Aslında başlangıçta düşündüğüm bir bölüm değildi ama içine girdikçe çekildim diyebilirim. Karar verdiğim tablo restorasyonu bölümü, tarihi nitelik taşıyan ya da taşımayan, çeşitli nedenlerden dolayı oluşan bozulmaları özgün hale getirmeyi ve dayanıklılıklarını kazandırmayı amaçlayan bir bölümdür. Benim daha önce resim eğitimi almış olmam da beni buna yönlendirdi diyebilirim. Tuval, bez ya da fresklerdeki boyanın dökülmesi, kavlaması, bezin işlevini yitirmesi durumlarında bu meslek, kimyasal bazı işlemlerle eskiye dönüşü sağlıyor. -Genelde gençler daha fazla tanınırlığı olan ya da kazanç sağlayan mesleklere yönelir ya da yönlendirilirler. Sen nasıl yöneldin? Yardımcı: Lisede babamın isteği üzerine giyim üretim ve teknolojileri bölümünde eğitim aldım, babam bir gün kendi işimi kurmamı istiyordu ve o zamanlar hukuk düşünüyordum. Sonra hocalarım bana hukuk bölümünün bana uygun olup olmadığını sorgulamamı sağladılar. Resim yapabiliyordum fakat resim yapıp satarak para kazanmayı hiç düşünmedim. Bu yeteneğim üzerine mimarlık okuma kararı aldım. Mimari restorasyon bölümünü bu hedefime bir basamak olacağını düşünerek tercih ettim. Fakat okula girince işler değişti, bölümün bu kadar prestijli olduğunu bilmeyerek girmiştim. Akdeniz Üniversitesi’nde değerli hocam Kemal Demirtaş sayesinde bölümü çok sevdim. 2018 ve 2019 yıllarında Efes Antik Kenti’nde hem alanda hem de laboratuvarda çalışarak staj yaptım. En son Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde depo eser yönetiminde çalışarak bir stajımı daha tamamladım. Bölümümün iş sahası çok geniş. Müzelerde, arkeolojik kazılarda, belediyelerde, kültür bakanlığında ve daha birçok yerde çalışma imkanımız var. Stajlarım boyunca görmüş olduğum iş sahaları ve resim aşkım da işin içine girince, tablo restorasyonunun benim için uygun bir uzmanlık alanı olduğuna karar verdim. Ve bunun eğitimini veren ülkemizde, yetenek sınavıyla alan bir tane devlet okulu var. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Sanat Eseri Restorasyonu ve Konservasyonu bölümü. Şuan ona hazırlanmaktayım. “Türkiye’de -dünyada da- çok fazla insan kayırma oluyor” -Restorasyon, Türkiye’de sanırım çok da bilinmiyor, bu konudaki eğitim alanlarını bilmiyorum ama kötü restorasyon örnekleriyle çok karşılaşıyoruz ne yazık ki… Bu konuda neler söylersin? Yardımcı: Evet, yurt dışında yaygın olsa da ülkemizde halen oturmamış bir meslek alanı. Ailem bile kazma kürekçi olacağım diye onaylamamıştı. Ülkemizde bu meslek alanı sonradan fark edilip ciddiyetinin henüz kavranma aşamasında olduğunu düşünüyorum. Mesela kötü bir cami restorasyonu görürler, mesleğimizi söyleyince “Falanca camiyi sizin meslek mahvetti” derler. Sadece ülkemizde değil dünyada da birçok kötü örnekler verebiliriz. Eğitimlerimiz elbette okullarda veriliyor özellikle Gazi Üniversitesi bu konuda oldukça başarılı fakat halen içinde gelişme gösteren bir alan. Kötü örnekler için de şunu söyleyebilirim; bence okul hiçbir zaman öğrenciye yeterli değildir, insanın içinde merak olmalı ve çabalamalı. Mesela bir stajımda, çalışmaya gittiğim ekip arkadaşlarımla birlikte bizi bilgileriyle küçük düşürmeye çalışan bir grupla karşılaşmıştık. Kemal Hoca’dan almış olduğum dersler ve okumuş olduğum makaleler sayesinde o bilgilere vakıftım. Fakat grup arkadaşlarım değildi. Eğitim alıp, sadece verilen konulara çalışmak ve sınava girmek yetmez, o kazı uluslararasıydı ve yurt dışından gelen meslektaşlarımızın ne kadar meraklı ve araştırmacı olduklarını gördüm. Belki kapitalist bir düşünce olabilir ama ben bir yerde oturup çay içerken, “Birileri şu anda çalışıyor, üretiyor” diye düşünüp rahatsız oluyorum. Çok para kazanma derdim yok ama bir işte öncü olmak istiyorum. Türkiye’de -dünyada da- çok fazla insan kayırma oluyor. İşi bilmeyen kişiler iş yapınca da kötü örnekler artıyor diye düşünüyorum. -Z kuşağını temsil ediyorsun, sosyal medyada, köşe yazılarında ve makalelerde hakkınızda çok yazılıp çiziliyor. Sence Z kuşağı neyi temsil ediyor? Yardımcı: Bana göre Z kuşağı asimile olmuş bir kuşak. Ben biraz daha geleneksel düşünüyor ve tarihimize önem veriyorum. Sosyal medyada görülen her şeye inanan bir kuşak var. Ben okulda hocaların bile söylediği her şeye de inanmaz, sorgulardım. Böyle bir çocuktum hep. Sosyal medyada bir haber çıkıyor ve doğruluğu sorgulanmadan hemen kabul ediliyor, özellikle de ülkemizi kötüleyen haberler… Gençler şuan para kazanmak için Youtube’a yöneliyorlar. Z kuşağı için Youtube diye bir gerçek var. Youtuber diye bir meslek alanı oluştu fakat bu ülkenin doktora da bilim adamına da ihtiyacı var, tamam Youtuber olanlar da olsun yine ama sadece daha fazla para veriyor diye yönelmek yanlış geliyor. Z kuşağının sorunu farklı ülkelere özenmeye başlamak ve kendi tarihini, kültürünü konuşamaz hale gelmek. Elbette karşıt düşünceler olsun ama onu tartışabilecek birikimi olsun, özenti olmasın. Gördüklerini kendi düşüncesiymiş gibi paylaşmasın. [caption id="attachment_215024" align="alignleft" width="700"] Mimari restorasyon bölümü mezunu Rabia Yardımcı[/caption] “Sosyal medyada Yaşar Kemal’i bulamaz, onun için yönlendirilmesi gerekir” -Peki, Z kuşağı söylendiği gibi okumuyor mu ya da apolitik mi? Yardımcı: Aslında çok zeki bir kuşağız, teknoloji devrindeyiz ama bizim bunu iyi yönlendirmemiz gerekiyor. Sadece Instagram’da fotoğraf paylaşmak ya da Tik Tok’da dikkat çekmek için değişik hareketler yapmak gerekmiyor. Teknolojiyi kullanmak bu değil. Zeki bir kuşak olduğumuzun altını çizerek tekrar söylüyorum fakat teknolojiden doğru verimi alabildiğimizi düşünmüyorum. Benim 12 yaşında erkek kardeşim var, ev ve okulda nasıl vakit geçirmesi gerektiğini ben sağlıyorum, onu gözlemliyorum ve yönlendiriyorum. Telefonla bir saat oynayabileceğini söylemesek, elinden düşürmez. Yönlendirilmesi zor bir kuşak ve ailelere çok iş düşüyor. Evet biz yokluk görmedik, telefonumuzun eskimesi bizim için sorun olabiliyor. Bu kuşağın ucu açık, okuyup okumaması da biraz aile ile şekilleniyor. Fakat başta da dediğim gibi bir okul öğrenciye başlı başına nasıl yeterli değilse, bir ailede çocuk için öyledir diye düşünüyorum. Sosyal medyada Yaşar Kemal’i bulamaz, onun için yönlendirilmesi gerekir. Kaynak kitapların her zaman olması gerektiğini savunuyorum. Şu an internette olan ya da olmayan bilgiler, yazarlar, yazdığımız tezler hep kitap okumaya dayalı. Bu anlamda yaşıtlarımdan ayrılıyorum, ben sürekli ekrana bakmak değil, kitap koklamak, sayfa çevirmek ya da kütüphaneye gitmek istiyorum. Dijitalleşme nedeniyle basılı kitapların arka plana atılmaması gerektiğini düşünüyorum. -Sosyal medyada yayınlan haber ve raporlara göre, Z kuşağının çok umutsuz olduğu ve çoğunun yurt dışına yerleşmek istediği sonuçları çıkıyor. Sence gençlik artık bu ülkede önünü göremiyor mu? Yardımcı: Umutsuzluk var ama mesela ben geleneksel kültürden kopamadığım için burada kalmam gerektiğini düşünüyorum, keşke herkes öyle düşünse. Elbette dışarıya çıkıp donanmamız gerekiyor. Fakat tekrar gelip burada o bilgiyi aktarmamız, uygulamamız ve şekillendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Maddi açıdan devleti hep kötülemek, bize ait olan değerleri benimsememek, Amerika’daki gençler dünyayı gezerken bizim ekonomik sıkıntı çekiyoruz diye şikayet etmek yerine harekete geçmemiz gerekiyor. Ülkeyi bırakmak çözüm değil, evet insan kayırma var ve gençler de bundan rahatsız. Birçok sınava giriyoruz ve istediğimiz puanları aldığımızda bile yeterli olmuyor. Bence bu sisteme hep birlikte direnmemiz gerekiyor. Kuşağımız ise yeterince çabalamıyor bence hem sosyal medyada gördükleri hem de yabancı dizilerde gördüklerini, gerçeklik olarak algılıyorlar. Mesela üniversite hayatı boyunca staj yapmayan, kendini geliştirmeyenler okuldan sonra iş bulamıyorum diye üzülüyorlar ya da çoğu kişideki en yaygın düşünce, başkalarının himayesi atında çalışamam cümlesi. Başkalarının hayallerini gerçekleştirmek için değil kendi hayallerimizi gerçekleştirmek için harekete geçmemiz gerekiyor. “Ayrıştırmıyoruz” -Çevre ve hayvan hakları duyarlılığı, küresel ısınma, cinsel yönelim gibi konularda duyarlı olduğunu düşündüğüm Z kuşağı, eski kuşaklara kıyasla daha demokratik ve kabullenici ya da daha az önyargılı diyebilir miyiz? Yardımcı: Sosyal medyanın pozitif gücü devreye giriyor bu soruda. Evet, bizim her şeyi sosyal medya aracılığı ile görmemiz bu kuşağın olumlu yanı olabilir. Her ne kadar düşüncelerimiz kişisel olmasa da hayvan hakları, veganlık, LGBTİ gibi konularda ortaklaşabiliyoruz ve ayrıştırmıyoruz. Bu anlamda neyin ne olduğunu bilen bilinçli bir kuşağız ama bunu kendi kültürümüz ve tarihimizle harmanlayarak, özümüzü kaybetmeden yoğurmalıyız. Belki eski kuşak bu kadar hayvan hakkı meselesini düşünmüyordu ama bu kuşak sosyal medyada savunsa da aynı kişi yolda susuz kedi görse su vermeyebilir de. İcraat noktasında ayrışıyoruz yani… Z kuşağının karakteri henüz oturmadı ama geçmişte sol ve sağ kavgaları varken, şu an tartışmanın üslubunu oturtmuş bir kuşak var. -Medyada yeterince temsil edildiğinizi düşünüyor musun? Yardımcı: Eskiden protestolar yürüyüş halinde olurdu. Şu an sosyal medyada Twitter üzerinden yapılıyor. Bir genç rahatlıkla kendini ifade edebiliyor. Z kuşağı sosyal medyada birleşiyor. Şu an ulaşamadığımız kesim yok, eskiden konserde tanışmak için can attığımız kişilere ulaşmak bir mesaja bakıyor. Siyasiler de artık yazdıklarımızı okuyor ve onlara da kolayca ulaşabiliyoruz. Hatta onlar bile bunun farkına vardıkları için gençlerle bir araya gelebilecek ortamlar yaratmaya çalışıyorlar. Ben bizi başka ülkelerle değil, önce kendi ülkemizdeki tarihsel dönemlerle karşılaştırmak gerektiğine inanıyorum ve üslup her şey diyorum. Üsluba dikkat ederseniz hem kendi içinde hem de karşı tarafta antipati oluşturmazsınız, bu nedenle sosyal medyayı da uygun şekilde kullanmalı ve yanlış bilgileri çığ gibi büyütmek yerine araştırmalı, her verileni hap gibi almamalıyız.
Editör: Ahmet Ertüm