Libya'da İsviçre toplantıları sonrası geçici hükümet belirlendi.Bu hükümet oluşturma işi seçimle yapıldı.BM öncülüğündeki Libya Siyasi Diyalog Forumu tarafından yapılan oylama sonucunda 5 Şubat’ta yeni Ulusal Birlik Hükümeti ortaya çıktı. Libya için kritik önemdeki seçimin analizi yapıldığında şu tespitlere ulaşıldı: "Adayların müstakil olarak katıldığı seçimlerin ilk turunda Akile Salih ülkenin Doğu bölgesinde 9 oy alarak birinci olurken, Batı bölgesinde birinciliği 8 oy ile Halid el-Mişri aldı. Batı bölgesinin diğer güçlü adayı Savunma Bakanı Salahddin Nemruş ise 4 oy almıştı. İttifakların oluşturulduğu ve listeler halinde seçime girilen ikinci turda ABP’ye yakınlığı ile bilinen Halid el-Mişri çekildi. Partiye yakın kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, çekilme taktik bir adımdı. Öte yandan Hafter’e karşı net tavır takınan ve eleştirmekten geri durmayan Savunma Bakanı Selahaddin Neruş da çekildi. İki isim de Türkiye’ye yakınlığı ile tanınıyor. Mişri’nin oyları Başağa’ya giderken Nemruş tarafı ve diğer iki gruba oy veren üyelerden bazıları da Hafter’in adamı olarak nitelendirilen “Salih’e tepki” olarak oylarını Dibeybe’ye verdi. Türk asıllı Libyalıların çoğunluk olarak bulunduğu Misrata başkent Trablus’un savunmasında çok önemli bir rol oynadı. Bu nedenle seçimlerde ikinci tura kalan iki listede de başbakan adayı Misratalıydı." Ben de konuyu bilen bir uzmana sonucu nasıl değerlendirdiğini sordum. Onun tespiti şöyle oldu: "Başbakan seçilen Dibeybe'nin Kaddafi döneminde başında bulunduğu kuruluşun Türkiye’ye 19 milyar dolarlık ihale verdiği. Yolsuzlukla suçlandığı. Devrimden sonra Libya’dan kaçtığı. Libya’nın Geleceği diye bir siyasi hareket kurduğu. Yeğeninin veya amcasının İstanbul’da Arapça TV kanalı olduğu. Seçimde para dağıttığı. Mısratalı Arap asıllı mühendis. Yabancı basın Erdoğana arasının iyi olduğunu yazıyor. Velhasıl kötünün iyisi olduğu söylenebilir.." Gelişmelerin Libya için kalıcı barışın işareti olması temennimiz... 2021 yılında 2002'ye benzer şartlar Uzun iktidar dönemleri tahribat ve yorgunluk yaratan bir süreç. Ak Parti 2002'de işbaşına geldi. 2002 seçimlerine gidilirken işbaşındaki ANAP-MHP-DSP koalisyon hükümeti ekonomik krizler yüzünden epey hırpalanmıştı. O dönem terör sorunu ise yok denecek kadar azdı. Şehirlerde hendekler açılmamıştı, bombalar patlamıyor, çözüm süreci diye ülkenin altı dinamitlenmiyordu. Aslında dönemin üçlü koalisyonu ekonomik krizi bitirecek acı reçeteyi de ortaya koymuştu ve toparlanma başlamıştı. Eğer Devlet Bahçeli erken seçim dememiş olsa ve normal zamanında seçime gidilmiş olsaydı 19 senelik Ak Parti iktidarı diye bir tecrübemiz de yaşanmayacaktı büyük olasılıkla. Bunları anlatmamın nedeni; Türkiye'nin aradan geçen 19 senenin ardından yine ekonomik çıkmazla karşı karşıya kalması.Geçmişin üçlü koalisyonunun aksine bugünkü iktidar döneminin diğer farkıysa; ülkedeki terör ve güvenlik sorunu. Merhum Başbakanımız Mesut Yılmaz'a o dönem verilen anketlerde yani 2000-2002 arasında yapılan araştırmalarda vatandaşlar özellikle gençler arasında yurt dışında yaşama isteği olanların sayısı oldukça yüksekti. Ak Parti iktidar olduktan sonra 2004-2010 arasında yurt dışı çalışmaları sırasında görüldü ki çevre ülkelerdeki insanlar Türkiye’ye gelmek, çalışmak, iş kurmak ve yaşamak istiyorlardı. Ve bugün yapılan anketlerde görülüyor ki, vatandaşlar yine ülkesinden başka yerlerde gelecek arayışı düşlüyor. Gençlerimiz umut olarak yurtdışına gitmeyi planlıyor. Döndük dolaştık 2002'ye geldik. İnsanımız ülkeden kaçmak istiyor... Kayırmacılık, yolsuzluklar, kötü hayat şartları, antidemokratik uygulamalar sözkonusu olduğunda bu tablonun halkı canından bezdirdiği açık. Özgürlük olmazsa olmazdır. Mel Gibson, 'Cesur Yürek' filminde giyotinin altındayken 'özgürlük' diye boşuna mı bağırdı? Sevgiyle kalın...