Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülerek, Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen “Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi” programı (M4D) kapsamında, Ankara’daki Basın Evi’nde gerçekleştirilen gazetecilerle haftalık buluşma etkinliklerinin ikinci konuğu, gazeteci Cansu Çamlıbel oldu. Hürriyet Gazetesi Washington Temsilciliği’ni iki yıl yürüten Çamlıbel, deneyimlerini paylaştı
SULTAN YAVUZ  - Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen ve Avrupa Birliği tarafından finanse edilen “Demokrasi için Medya/ Medya için Demokrasi” programı (M4D) kapsamında, Ankara’daki Basın Evi’nde düzenlenen, gazetecilerle haftalık buluşma etkinliklerinin ikinci konuğu Cansu Çamlıbel oldu. 2017 yılında başladığı Hürriyet Gazetesi Washington Temsilciliği görevini Şubat 2019’a kadar sürdüren Çamlıbel, Amerika’daki gazetecilik deneyimlerini paylaştı. Çamlıbel’in sunduğu “ABD’de Donald Trump Dönemi Yabancı Gazeteci Olmak-Washington Muhabirliği Dönemi” söyleşisine çok sayıda gazeteci katıldı. Söyleşinin açılış konuşmasını yapan M4D Program Direktörü Yardımcısı Seva Ülman, şöyle konuştu: “Programımızın genel hedefi ülkemizde demokrasi güvencesi olarak çoğulcu medya ve özgür basının güçlendirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda gazeteci geçmişi olan her kişi ve kuruma çeşitli imkânlarımız mevcut. Bugünkü konuğumuz Cansu Çamlıbel, ABD’de Washington temsilcilsi olarak iki yıl görev yaptı. Oradaki tecrübelerini ve karşılaştığı ilginç olayları Başkan Donald Trump dönemine ait ilginç gözlemlerini bizimle paylaşacak. Cansu’yu yıllar önce ikimizin de diplomasi muhabirliği yaptığı dönemde tanıdım. Cansu’nun gazeteciler arasında efendiliği, saygın duruşu ve kalitesiyle öne çıktığını anımsıyorum, mesleğimizin yüz aklarından biridir.” Ülman’ın ardından söz alan Çamlıbel, Nisan 2017 yılında Amerika’daki görevine, Hürriyet gazetesinin o dönemki İcra Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı ve Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’in teklifiyle başladığını ve aynı dönemde Donald Trump’ın da seçilerek göreve başladığını söyledi. Trump’ın 20 Ocak’taki yemin töreninden iki gün önce Washington’a giden Çamlıbel, Amerika’da muhabirliğin ve temsilciliğin iç içe geçtiğini kaydetti. Temsilci olarak ilk kez gittiği Washington için, ilk dikkatini çeken durumun bir “ölüm sessizliği” olduğunu belirten Çamlıbel, Washington’da kimsenin neyle karşılaşağını bilmediği için mutsuz bir tabloyla karşılaştığını belirtti. Bürokrasinin üçte ikisinin Trump’ın seçilmesinin ardından istifa ettiğini kaydeden Çamlıbel, etmeyenlerin de yemin törenini izlememek için o hafta sonu izin aldıklarını belirtti. “ABD bana objektif olmayı hatırlattı” Çamlıbel, Washinton’da çalıştığı iki yıl boyunca, Türkiye ve Amerika’nın politik olarak makul bir ilişkisi olmadığından, zor bir dönemde gazetecilik yaptığına dikkat çekti. Bir gazeteci olarak çok farklı stresler yaşandığını vurgulayan Çamlıbel, bir yandan oranın siyasetini yeni tanımaya başlarken, manşet olacağını düşündüğü pek çok haberin de umduğu gibi sonuçlanmadığını belirtti. İki taraftan da haber kaynağı olacak kişilerin, durumların gergin olması nedeniyle konuşmaya yanaşmadığını ifade eden Çamlıbel, “Kimse konuşmak istemiyordu. Benden önce Washington’da yedi yıl aynı görevi yürüten Sedat Ergin, Amerika’da Türk gazetecilerin çok kıymetli olduğunu söylemişti ama ben gittiğimde durum, ‘Mümkünse Türk gazeteciyle konuşmayalım şekline dönüşmüştü’ dedi. Çamlıbel, Amerika’da yabancı bir gazeteci olmanın sadece gazetecilik anlamına gelmediğini söyleyerek, şöyle konuştu: “Bazı konularda taraf olabilirsiniz ama duygusallığınız ya da tarafgirliğiniz, Amerika’da buradaki gibi algılanmıyor. ABD, bana objektif olmayı hatırlattı. Bunun ne kadar kıymetli olduğunu, habere dışarıdan bakmanın önemini yani Anglo sakson haberciliğini... Ne yazık ki, biz Türk medyası olarak bu durumdan çok uzaklaştık. Donald Trump’la görüşen tüm insanlardan edindiği bilgiye göre, Trump’ın sürekli fikir değiştirdiği için tutarsız bir politika yürütmesi durumunun herkes için zor olduğunu ve sürekli takipte kalmak gerektiğini ifade den Çamlıbel, Trump’ın Türkiye ile ilişkisine dair de şunları söyledi: “Trump’ın Türkiye ile ilişkisi, bir emlak kralı olarak buradaki yatırımları... İstanbul’daki Trump Towers sırasında başlıyor ve Türkiye’deki anıları mutlu. Ama iktidara geldikten sonra önüne konulan Türkiye dosyalarında, Suriye meselesi, Gülen meselesi, NATO içindeki ilişkiler, İsrail ilişkileri diye uzun bir liste var. İkili konuşmalar oluyor ve genellikle de çok samimi sohbetler yapılıyor ama gündem ayrı, açıklamalar ayrı, telefon konuşmaları başka şeyleri söylüyor. Bir Amerikan başkanının kendi bürokrasisine söylediği ile bir başka ülkenin yöneticisine söylediği konuşmaların bu denli farklı olması, Amerikan tarihinde de bir ilk. Tüm dünyadaki liderler, siyasetçiler ya da gazeteciler de böyle bir başkanla muhattap oluyor ve her an her şey olabildiği için rahat hareket edemiyorsunuz.” Gazeteciler arasında hiyerarşi Çamlıbel, Washington’da gazeteciler arasında hiyerarşi olduğuna dikkat çekerek, Başkan’ın konuşması sırasında, salondaki ilk üç sırada Associated Press, Agence France Press gibi kurumların olduğunu, soru sorarken açılışı onların yaptığını ve herkesten fazla soru sorma haklarının olduğunu söyledi. Onların ardından ABC, Reuters gibi on beş medya kuruluşunun ve daha sonra dünyanın geri kalanının medyasının geldiğini belirterek, diğer gazetecilerin tek soru sormak için oldukça mücadele ettiklerini kaydetti. Çamlıbel, Amerikan başkanı da olsa, gazetecilerin istedikleri soruyu net bir şekilde sorabilmelerinin ve sıkıştırabilmelerinin mümkün olduğunu, bunun ise özenilen bir durum olduğunu sözlerine ekledi. “Türkiye’deki gazeteciler olarak çok keskin köşelere savrulduk” Söyleşide söz alan bir dinleyicinin, “Amerikan gazeteciliği ile Türk gazeteciliğini karşılaştırabilir misiniz?” sorusuna yanıt veren Çamlıbel, şunları söyledi: “Amerikan gazeteciliği, İngiliz, Fransız gazeteciliği diye çok ayırmayacağım, ben Amerikan olanlara yakınım ama tüm meslektaşlarım oradaydı. Guardian gazetesinden de, Le Monde’dan da... Ben orada gazetecilik reflekslerinin farklı olduğunu söyleyemem. Her ne yapıyorsak, kamu yararına yapıyorduk ve gündemdeki soruları sormakla mükelleftik. Orada tek soru sorabilmek için ettiğim mücadele kendi adıma değil, 80 milyonun bir takım şeyleri öğrenmesi içindi. Biz gazeteciler soru sormak ve sorgulamak için varız. Öyle olaylar oldu ki, demokratları da sorguladık. Amerikan basını Trump’a karşı daha özel bir garezle bakıyor olsa da, seçim kampanyası döneminde Hillary Clinton’ın e-posta skandalı da uzun süre konuşuldu ve eleştirildi. Buradan yola çıkarak, Ekrem İmamoğlu’na sempati duyup, onun yaptığı olumsuz şeyleri perdelememek gerekiyor yani, bu kim olursa olsun. Özel hayatımızda tercihlerimiz olabilir ama gazeteci olarak eşit mesafede durmak ve objektifliğimizi korumak zorundayız. Ne yazık ki, Türkiye’deki gazeteciler olarak çok keskin köşelere savrulduk. Gezi sürecinde ben de savruldum. İşte Amerika’da bunu hatırladım, biz kamu yararına iş yapıyoruz ve ona halel getirmemeliyiz.” “Haber, insan demek” Çamlıbel, tüm sınırlamalara rağmen özellikle Ankaralı gazetecilerin çok zor ve meşakkatli bir görev yaptığını ve aralarında dünya standartlarında yarışabilecek nitelikte gazeteciler olduğunu vurguladı. Çamlıbel şunları söyledi: “Sistemden kaynaklanan sorunlarımız var. Fakat medya patronlarının , yayın yönetmenlerinin bakış açılarının değişmesiyle, siyasetin taarruzundan kurtularak yeniden umutla bakabiliriz. Her şeye rağmen mesleğimizdeki herkes bir şekilde çabalıyor ve bunu devam ettirmemiz gerekiyor. Türkiye’de gazeteci el yordamıyla yolunu bulur. Bu da işin içine girince mümkündür ama ne yazık ki, yeni nesil için çok iyi bir tablo yok. Biz deyim yerindeyse el verilerek ilerledik, usta çırak ilişkisi içinde bir şeyleri öğrendik. Şimdi fakülteden mezun olanlar geldiğinde ne yazık ki daha çok gazetenin web sitesinin teknik kısmında çalıştırılıyorlar. Ancak bu arkadaşlarımızın, haberin asli unsuru olan insanla teması yok. Haber, insan demek. Hangi muhabirlik dalında olursanız olun, mail atıp cevap beklemekle olmuyor. Habere ulaşmayı bileceksin. Biz ciddi sorunlar yaşıyoruz ama küresel ölçekte bir mecra değişimi söz konusu, dijitalin getirdiği bir baskı da var. Batıda da küçük gazeteler kapanıyor ama örneğin tamamen dijital ortama geçmeyi planlayan The New York Times’a okuru sahip çıkabiliyor. Ben Türkiye’de medya okur yazarlığı eğitimi verilerek, insanların bilinçlendirilmesi taraftarıyım.” Kanlı, “Haber ve yorum ayrı olmalıdır” Gazeteci Cansu Çamlıbel’in sunumunun ardından söz alan Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı ise sunumun, Anglosakson haberciliğine örnek olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Anglasakson haberciliği, Fransız haberciliğine karşıt olarak yorumu ve haberi ayırır. Türkiye maalesef Fransız ekolüyle gazeteciliğe başladığı için haber ve yorum iç içe geçiyor, bu yanlış, ikisi ayrı olmalıdır. Ben 20 yıl boyunca Hürriyet Daily News’te habere yorum katmadım ve size de tavsiye ederim. Gazeteci soru sorar, cevap alır, araştırır ve yazar. Yorum kısmı, meslekte benim gibi eski olan, artık haber yazamayanların uğraşıdır. Haberle de yakından uzaktan ilgisi yoktur.”