Yaşamın gerçek yüzüyle tanıştığımda insanoğluna bahşedilmiş bu yaşamın amacını bilip bilmediğimizi sorgulamaya başladım. O güne kadar yaşam yalnızca fiziki değerlerle işleyen bir tür vazifeydi benim için. Oysaki bu deneyimden sonra iyiliklerin de, kötülüklerin de kişiye dönüşü olabileceğini yaşayarak anladım. O yaz tatil için İstanbul'a gitmiştik. On beş gün sonra eve dönecek ve benim için çok önemli olan yurtdışı sevdamı gerçekleştirmenin çarelerini arayacaktım. Liseyi bitirmiştim. Çok başarılıydım. Üniversite imtihanlarını da kazanmıştım. Matematik dalında birçok ödülüm vardı. Lisedeki matematik öğretmenlerim aldığım not ortalamasını ve ödüllerimi Amerika'daki çok önemli bir üniversiteye yollamış, kısa bir süre sonra da oradan bu okula kaydımın burslu olarak yapılabileceğini bildirmişlerdi. Okul giderlerimin dışında hiçbir masrafa karışmıyorlardı. Annemle bir hesap yapmış ve bu yükün altından kalkamayacağımızı anlamıştık. Babamı iki "yaşında kaybetmiş, bağlanan malulen emekli maaşımızla ancak kirayı ve acil giderlerimizi karşılayabiliyorduk. Amerika benim için yalnızca güzel bir hayaldi. Hem kazandığım okulu görmek hem de tek akrabamız olan dayımın yanında kısa bir tatil yapmak için gelmiştik. İki gün sonra annemin doğum günüydü. Hayatımda anneme hiç hediye alamamıştım. Dayımın bana verdiği otuz milyon hayatımın bana ait olan ilk ekstra parasıydı. Kararımı vermiştim. Hayatımızda hiç yapmadığımız bir şeyi yapıp annemi güzel sayılan bir lokantaya götürecektim. İçim içime sığmıyordu. O gece gidebileceğimiz lokantayı araştırmak için evden çıkmıştım. Bağdat Caddesi'ndeki lokantaların fiyat listelerini topluyordum. Bir kaç yer param için uygundu. Bu yerleri iyice tespit etmiş eve dönüyordum, pirden Bir arabanın devamlı ışıklarını yaktığını ve söndürdüğünü gördüm. Yaklaştığımda elli altmış yaşlarında bir beyin bir ayağının arabada diğer ayağının ise kaldırımda, kendisinin ise koltukta iki büklüm nefes almakta zorlandığını gördüm. Hemen koştum. Bir taraftan da yardım edilmesi için bağırıyordum. Bir taksi durdu. Şoförle birlikte beyi arabaya taşıdı. Bu bey zorlukla cebinden Amerikan hastanesinin kartını çıkardı. Şoför doktoruna yetiştirelim, dedi. Kornaya basarak yola çıktık. Karşıya geçiyorduk. Emniyet yolunu kullanarak dokuz dakikada hastanede olduk. Beyi teslim ettik. Kapıda bekleyen şoför ücreti istedi. Beni geri götürürse yalnızca gidiş parasını verebileceğimi söyledim. O da "yarısı senden yarısı benden gitsin, önemli değil," deyince cebimdeki paranın yarısından fazlasını vererek eve geldim. Çok karışık duygular içindeydim. Anneme çok küçük bir hediye alabilecektim; ama belki de bir can kurtarmıştım. Sabah dayım beni uyandırdı. Kapıda birileri beni bekliyormuş. Gece hastayı teslim ederken ev adresimi almışlardı. Beni öyle bulmuşlar. O beyin yakınları beni almaya gelmişlerdi. Ağır bir solunum problemi olan bu kişinin hayatını kurtarmıştık. Bu kişi çok bilinen bir ilaç firmasının ileri gelenlerindenmiş. Benimle ilgili sorularda okul durumunu da öğrendi. Meğerse bu holding her sene yurt dışında beş genci tam bursla okutuyormuş. Ben de altıncı talebe oldum. İstememe rağmen yol ihtiyaçları için yüklü bir miktar para da verildi. Önce annemi çok güzel bir lokantaya götürdüm; sonra ise, ver elini Amerika... Bu yıl son senem. Kimya mühendisi oluyorum. Okul bitince işim de hazır Türkiye'de. Bu holdingde çalışacağım. Minnet borcumu ödeyebilirsem ne mutlu bana, iyilik yap, denize at, balık bilmezse Halik (Yaradan) bilir. Gökhan PAZARCI Kayseri