Birsen GÜRDİL / Bugün sizlere anlatmaya çalışacağım gerçek bir olaydan bahsetmek istiyorum. Daha doğrusu yaşanmış bir hikâye. 1950’li yıllarda Güney Kore’de başlayan bu duygulu beraberlik yıllarca sürdü ve nihayet konusunu ilginç bulan film yapımcıları Koreli Ayla’nın hüzünlü yaşamını beyazperdeye aktarmaya karar vererek bazı sahnelerin Türkiye’de çekimine başlanmıştır. Filmin diğer sahneleri Güney Kore’de tamamlandıktan sonra yapıt Ayla adı ile 2017’nin içinde Kore, ABD ve Türkiye dâhil olmak üzere pek çok ülke sinemalarında vizyona girecektir. 25 Haziran 1950 Kuzey Kore, Güney’e saldırarak üç yıl sürecek kanlı bir savaşı başlatmıştır. Birleşmiş Milletlerin çağırısı üzerine 16 Ekim 1950’de General Tahsin Yazıcı komutasında 5090 kişilik bir Türk tugayı Güney Korelileri ve Çinli askerlerinde karıştığı savaştan kurtarmak için uzak bu ülkeye hareket etmiştir. Uzun süren bir deniz yolculuğundan sonra havanın eksi 35 dereceyi bulduğu korkunç bir kışın hüküm sürdüğü bu ülkeye ulaşmışlardı. Yapılan acil hazırlıklardan sonra Birleşmiş Milletler ordusunun komutasında hemen cepheye sürülen Türk tugayı kısa sürede Kuzey Koreli birlikleri püskürtmüşler ve birliklerine dönmüşlerdi. Soğuğun ve açlığın kol gezdiği bu bölgede Türk tugayında Astsubay olarak görev yapan Süleyman Dilbirliği adlı bir görevli, yere oturmuş feryat edercesine ağlayan bir kız çocuğuna rastlamıştır. Dört-beş yaşlarında olduğunu tahmin ettiği bu kızın üstelik üstünde giyecek bir elbisesi bile yoktu. Süleyman’ın yanında iki arkadaşı erde vardı. Birbirlerine baktılar çevrelerinde hiç kimseler yoktu. Donmak üzere olan kızı kucaklayıp birliğe getiren Astsubay erlerin şaşkın bakışları altında aç ve susuz kıza yiyecek ve içecek verdikten sonra saçı başı bitle dolu kızı yıkayıp saçlarını kesmiş üstüne başına asker giysilerinden bazı giysiler giydirerek yapılan yatakta uyumasını sağlamıştı. Astsubay Süleyman’da, yatağına uzanmış fakat bütün çabalarına rağmen bir türlü uyuyamamıştı. 25 yaşında atletik yapıya sahip bir genç iken orduya katılmak istemiş memleketi olan Kahramanmaraş’ta göreve başlamış, daha sonra kendisini İskenderun’da bulmuştu. Bu arada görev yaptığı günlerde çalışırken komutan dediği, mesai bitiminden sonra “Ağabey” diye hitap ettiği komutanı bir gün Süleyman’a Kore ikiye bölünmüş Güneyde demokratik Kore, Kuzeyde ise Komünist Kore Halk Cumhuriyetinin kurulduğunu Çin’inde desteğini alan Kuzey Korelilerin Güneylilere saldırmaya başladığını söylemiştir. Yardıma ihtiyacı olan bu ülkeye Amerika, elinden gelen her türlü yardımı yapıyor. Ama insan gücüne ihtiyaç var deyince Süleyman’ın bu talihsiz insanlara yardım etme duygusu yakasına yapışmıştı. Komutanın gel birlikte gidelim demesi üzerine bu kez de kendisini Güney Kore’de bulmuştu. Astsubay, burada savaşacağını biliyordu ama bir ömür sürecek bir kalp ağrısı yaşayacağını hiç bilmiyordu. Küçük kıza giymesi için pek çok yiyecek alınmış rahatı içinde birlikte yer ayrılmıştı. Zira adı Kim Eunja olan küçük kızın bu ismini telaffuz etmekte zorlanan tugay mensupları Koreli küçük kıza Ayla adını koymuşlardı. Küçük kız yuvarlak ve ay gibi tertemizdi. Ayla ismine kendiside alışmış, hatta bu arada pek çokta Türkçe kelime öğrenmişti. Ayla artık birliğin özellikle de Süleyman’ın neşesi olmuştu. Gözlerinin önünde annesi ve babasının üzüntüsünü çoktan unutmuş Astsubay Süleyman’ı babası gibi görmeye başlamıştı. Görev dönüşü küçük Ayla, koşup Süleyman’a sarılıp yanaklarından öperken, genç askerde bir baba şefkati içinde Ayla’ya sarılıp öpüyordu. Küçük Ayla’yı görmeden önce buruda 15 bin kişilik bir başka birlik görev yapmış fakat onlar Türk birliğinin babası-evladı olmuş, birbirlerine olan bağlılıkları dilden dile dolaşmaya başlamıştı. Astsubay her zaman cepheye kontrollere giderken, gelmeyeceğini düşünerek Ayla’yı birlikte kalan arkadaşlarına emanet ederdi. Duygulu bu güzel günler ne yazık ki çabuk bitti. Astsubay Süleyman’ın Dilbirliği’nde görev süresi bitmiş vatanına dönmesi bildirilmişti. Bir yıl kaldığı bu savaş ortamında yerini yeni gelen birliklere bırakırken her ikisinin ayrılık zamanı öylesine dramatik olmuştu ki bu sahneye şahit olan herkes gözyaşlarını tutamamıştı. Ayla, Süleyman’dan ayrılmak istemiyor, durmadan feryat edip gözyaşı döküyordu. Süleyman’da yaşlı özlerle yavrusu gibi baktığı Koreli bu küçük kızı çok istemesine rağmen yanında Türkiye’ye götürmeye yasalar müsaade etmediği için mecburen orada bırakmıştı. Süleyman, uzun gemi yolculuğu boyunca girdiği silahlı çatışmalardan ziyade Ayla ile geçen günlerini hatırlıyor, buruk kalbi bir türlü bu beraberliği unutmuyordu. Ülkesine ayak basar basmaz ilk işi Ayla’yı aramak olmuştu. Ayla Suwan kentinde, Türk birliğinin açtığı Ankara okuluna yerleştirilmişti. Biraz olsun rahatlayan genç Astsubay o günlerin zor haberleşme imkânlarına rağmen küçük kızı sık sık arıyordu. Aradan geçen zaman içinde Güney Kore Eğitim Bakanlığı’na devredilen okulla birlikte Ayla’da kendi ülkesinde bir eğitim kurumuna yerleşmişti. Öğretmeninin ismini sorduğu küçük, Ayla diye cevap verince kayıtlarda Kim Eunja olarak geçiyor diye cevap veren öğretmene isminin o olmadığını belirtip ben bir Türküm ismimde Ayla diye tekrar cevap vermesi herkesi şaşırtmıştı. Acımasız yıllar çabuk geçmiş Süleyman Kore savaşının 60’ncı yıl anısı için çağrıldığı resepsiyonda anılarını anlatırken yine yaşlı gözlerle Ayla ile olan güzel günlerden bahsetmiş araya giren 60 yıl bu duygularını asla köreltmemişti. Yaşlı askerin bu hikâyesi resepsiyona katılan tüm davetlilerin dikkatini çekmiş olaya seyirci kalmayan Koreli yetkililer ülkeleri ile yaptıkları uzun araştırmalar sonunda Ayla’nın izine rastlamıştı ama Koreli kız evlenmiş bir kızı bir oğlu ile birde torunu olduğu ortaya çıkmıştı. Bir süre önce ölen kocasından sonra bir anaokulunda temizlik işçisi olarak çalışmaya başlayan Ayla ile irtibat kuran gazete muhabirleri Kore’de Süleyman’la çekilmiş fotoğraflarını görünce gözyaşlarını tutamamış o günleri tekrar yaşamaya başlamıştı. Demet hanımla evli olan Süleyman eşi ile gittiği Kore’de Seul Ankara Parkında Ayla ile karşılaşmaları birbirlerine sarılıp ağlaşmaları herkesin yüreğini dağlamıştı. Süleyman ve eşi ülkelerine döndükten sonra 2012’de bu kez Ayla Türkiye’ye gelmiş yüz yüze görüşme imkânı bulmuşlardı. Ayla’dan gelen mektuplar 2013 yılında kesilmişti. Oğlu ile yaşadığı şehirden ayrılmış İncheon adlı bir şehre yerleşmişti. Bugün 92 yaşında bulunan Süleyman Dilbirliği hala unutamadığı Ayla için “Bugün savaşmak için Kore’ye tekrar gederim” derken, uzun yıllara dayalı bu sevgi yumağını beyazperdeye aktarmaya karar veren Yiğit Güralp’in yazdığı hikâyeyi Can Ulkay yönetirken, İsmail Hacıoğlu, Çetin Tekindor, Taner Birsel, Ali Atay’da çekilecek filmde rolleri paylaşacak olan ünlü sanatçılardır. Filmin Mart ayında vizyona girmesi beklenmektedir.