Basında sansürün kaldırılmasının yıldönümü

24 Temmuz, “Basın Bayramı”. TGS’nin güncel verilerine göre, 76 gazeteci ve basın çalışanı cezaevinde. Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde ise Türkiye, 180 ülke arasında 154’üncü sırada. Gazeteciler sansürleneceğini düşündükleri haberi yaptıklarını belirtirken otosansürün işsizlik, düşük ücretler ve hapsedilme korkusu nedeniyle uygulandığına işaret ettiler

Eda Narin - 24 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyet yürürlüğe girdikten sonra, Osmanlı İmparatorluğu’nda çıkan tüm gazetelerin sansür memurlarının kontrol ve denetiminden geçtikten sonra yayınlanması uygulamasına son verildi. Türkiye’de, Türk basınında sansürün kaldırılmasının yıl dönümü olan 24 Temmuz, “Basın Bayramı” veya “Gazeteciler ve Basın Bayramı” olarak kutlanıyor. Fakat günümüzde 24 Temmuz, gazeteciler için basın özgürlüğüne kavuşabilmek için bir mücadele günü konumunu almış durumda. Öyle ki bugün itibarıyla Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) 2 Temmuz 2020’de güncellediği veriye göre, 76 gazeteci ve basın çalışanı cezaevinde. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) ise bu sayıyı, 92 olarak belirtiyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde ise Türkiye 180 ülke arasında 154’üncü sırada yer alıyor. Ayrıca raporda dikkat çekilen başka bir konu ise internet sansürünün artması. Tam da sansürünün kaldırılmasının yıldönümü olan günde gazeteciler ile sansür ve otosansür hakkında konuştuk. Haberlerinde sansüre maruz bırakılan ya da otosansür uygulamak zorunda kalan gazetecilere sansür ve otosansür kelimlelerinin kendilerinde çağrıştırdığı ilk 3 şeyi sorduk. “Sansür” denilince gazetecilerin aklına en çok gelen kelime “baskı” oluyor. Devamında ise en çok verilen cevaplar şöyle sıralanıyor: “Kontrol, yasak, ceza, istibdat, Erdoğan.” “Otosansür denince aklınıza gelen ilk 3 şey” sorusuna gazetecilerin en çok verdiği cevap “korku” oluyor. Bu cevabı “işsizlik, utanç, cezaevi, engel” kelimeleri takip ediyor. Peki, gazeteciler sansür ve otosansür pratiklerini nasıl yaşıyorlar? Gazeteci Elif Akgül ve ismini vermek istemeyen gazeteci D. K. ile konuştuk. -Öncelikle haberlerinizde sansüre maruz kaldınız mı? Eğer bir sansür söz konusuysa hangi haberine/haberlerinize uygulandı? Elif Akgül: Haberi yaparken sansür yemedim. Lakin Bianet’te çalışırken ifade özgürlüğü üzerine yaptığım birçok haberim erişime engellendi. Ayrıca «Bir sansürün anatomisi” haberimdeki görsel (vajina) nedeniyle Facebook’tan sansür yedim. D. K.: Evet, uygulandı. İktidarı, “bankamatik memuru- Hiç işe gitmeden belediyeden maaş alan kişiler” bulundurmakla suçlayan bir kurumun başkanının, “bankamatik memuru” olduğunu ortaya çıkaran bir haberdi. Haberin muhatabının patronumu aramasıyla haberimin tamamına sansür uygulandı. -Peki, kendi haberlerinize hiç otosansür uyguladınız mı? Uyguladıysanız nedeni neydi? D. K.: Çalıştığımız kurumların bir yayın politikası oluyor. Daha önce karşılaştığımız uyarılar nedeniyle yayınlanmayacağını düşündüğümüz haberlerde “otosansür” uyguluyoruz. Aslında bu bir yerde kendimizden çok haberi koruma çabasına da dönüşmüş durumda. Haberin yayınlanması için de bir mücadele veriyoruz. -Sansür uygulandığında refleksiniz ne oluyor? Bununla mücadele yönteminiz var mı? Elif Akgül: Haberi yaptıktan sonra sansürlendiyse çok yapacak bir şey yok. Sansürlenme haberini yapıyorum genelde. Neyi sansürledilerse açık açık yazıyorum. Aksi durumda tartışıyorum ama son söz bana kalmıyor. Lakin çok önemli bir şeyse, “Ben haberi yapmam” derim ama o duruma hiç gelmedim. D. K.: Sansür uygulamalarında genellikle haber müdürü ya da yayın yönetmeni ile tartışma boyutuna varabiliyor. Ancak belli durumlarda haber müdürü ya da yayın yönetmeninin yayınlanmasına müsaade ettiği haberler de sansüre uğruyor. Çünkü çalıştığımız gazetelerin patronları var. Bununla mücadele etmek için belli yöntemlerim elbette var. Ancak patronların iş ilişkileri mesleğimizde çok fazla karşımıza çıkıyor ve bu yöntemler etkisiz kalıyor. -Sansürleneceğini düşündüğünüz haberi yine de yapıyor musunuz? D. K.: Sansürleneceğini düşündüğüm haberi yine de yapıyorum. “Ben bunu yapmayayım ne de olsa yayınlanmıyor” demiyorum. Aksine “Ben yapayım, yayınlamazlarsa onlar düşünsün” diye düşünüyorum. Elif Akgül: Sansürleneceğimi düşündüğüm haberleri yapıyorum. -Hangi alandaki haberleriniz daha çok sansürlendi? Elif Akgül: En çok ifade özgürlüğü haberlerim ile vajina, meme ucu gibi görseller içeren haberlerim sansürlendi. D. K.: Genelde politika üzerine haberlerim sansürlendi, sansürleniyor. Geçmişte yaptığım emek veya sendikal haberlerim hiç sansürlenmedi. Politika üzerine yaptığım haberlerde sansürle tanıştım. -Son olarak gazetecilikte sansür ve otosansür hakkında neler düşünüyorsunuz? D. K.: Gazetecilikte sansür ve otosansür ülkedeki gazetelerin yönetimleriyle alakalı bence. Çünkü gazeteler, gazetecilerin elinde değil, iş insanlarının elinde bulunuyor. İş ilişkileri olan patronlar diğer işlerini kaybetmemek için direnemiyor. Oysa gazetecilerin dışarıda kaybedecek başka bir işi yok. Yapılan haberi sonuna kadar savunabiliyor. Çözümün de burada olduğunu düşünüyorum. Elif Akgül: Gazetecilikte sansürün mevcut medya sahipliği içinde olmaması mümkün değil. Ötesi muhalif ya da ekonomik anlamda bağımsız yerlerin de bu sefer “mahalle” üzerinden bir sansür uyguladığını görüyoruz. Bununla mücadele sürüyor. Otosansürse kişinin kendisiyle alakalı. Birincisi, “Neden sansür uyguluyorum?” diye sormak gerek. Birine zarar veriyorsa bununla ilgili bir sorunum yok ama sonucu beni etkileyecekse bu durumda kişinin hem mental hem ekonomik olarak hazırlıklı olması gerekiyor. Mevcut işsizlik ortamı, düşük ücretler ve her daim hapsedilme korkusu nedeniyle bunu yapmak zor. Yapanlara selam olsun.