Mehmet Necati GÜNGÖR Dostlarım, baştan ifade edeyim; bu satırlar bana ait değil. Kime ait olduğunu yazının son paragrafında açıklayacağım. Lütfen sonuna kadar dikkatle okuyunuz. “Bazı din adamları bana, boş, terk edilmiş ve kimseye faydası olmayan değirmeni hatırlatmaktadır. Çark dönüyor, değirmen taşları gıcırdayarak hareket ediyor, fakat ortada un yok, çünkü kimse taşların üstüne tahıl atmıyor. Ben aslında Tanrı’nın canlı ruhunun taşıyıcısı olan gerçek din adamlarının arayışındayım. Ben onlara sesleniyorum: Tahılı insanlardan esirgemeyin, gerekirse siz tahıl olun ve onların boşa dönmesine izin vermeyin. Mabetlerin sunağını kaplamış tozu ve örümcek ağını silip temizleyin. Memur zihniyetine sahip kuralcıları, politik kariyer hedefleyen ve pazarcı esnafı zihniyetine sahip olan şahısların din hizmetinden men edilmesini sağlayın. Halkın yüreğindeki sönmüş inanç ateşini alevlendirin. Milyonlarca insanın kaşarlanarak sertleşmiş kalbindeki Tanrı’yı uyandırın. Öncelikli husus inancın varlığıdır. Onun tanımı ve dayandığı kurallar ikinci dereceli konulardır. Halkta inanç duygusunu uyandırın. Yeme, içme, nefes alma ve diğer fertlerle iletişim ihtiyacı duyan insanlarda Tanrı’ya inanç hissinin de canlanmasını sağlayın. Bilimsellik olmadan, bilim sevgisi ve bilgilenme arzusu olmadan ne bilim gelişir, ne de bilgili insanlar ortaya çıkar. Aynen bunun gibi, sanatsallık ve sanat duygusu gelişmezse, güzelliğe ihtiyaç duyulmazsa sanat da olmaz. Her insan, canlı bir elektrik santralı gibi çalışmalıdır. Öncelikli olarak elektrik, ışık, ısı ve hareket gücü, daha sonra ise onların tanımı gelmektedir. Din de aynen böyledir. Din, insanların kalbinde dua etme arzusu, gerçeğe erişme ihtiyacı ve sevgi duygusu uyandırmalı. Basit ve kolay yoldan zengin olma heveslisi bir insan olan vergi tahsildarı din adamına dönüşebiliyor. Peygamberler insanlara sevmeyi öğretmiş ve sürekli sevmeyi tekrarlamışlardır. İnsanları sev! Her türlü inanı, her türlü canlıyı, bütün dünyayı, ağacı, taşı, tarladaki kum tanesini, gökyüzündeki yıldızı sev! Her şeyi ve her şeye hayat vereni sev! Eğer halkta, halklarda dindarlık olmaz ise ne bilim, ne felsefe, ne sanat, ne politika, ne de teknoloji insanları kötülükten, hayatın zorluklarından kurtarabilir. Dinden değil, dindarlıktan bahsediyorum. Dinlerin sayısı fazla olabilir, nitekim öyledir. Ama dindarlık farklı dinlere mensup insanların tamamına özgü ortak bir özelliktir. Ben sendeyim, sen de bendesin, biz dünyada, dünya da bizdedir, hepimiz bir bütünüz. Dünyaya zarar verirsen, insanlara ve hayvanlara kötülük yaparsan, kendine zarar vermiş, kendini sakatlamış ve hayatını karartmış olursun. Dindarlık işte budur. Her şeye ve herkese karşı hissedilen temiz, ışıklı ve yaratıcı sevgi duygusudur.” Değerli dostlar, bu sözler bir köy papazına aittir. Fin bataklığını kurutan aydınlardan biri olan Mc Doland isimli papaza. Grigoriy Petrov’un, Finlandiya hakkında yazdığı “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitaptan alıntılanmıştır. Bu kitap, seksen yıldır dünyanın çeşitli ülkelerinde yayınlanmaktadır. Büyük Atatürk’ün baş ucu kitaplarındandır. Her Türk gencinin bu kitabı, altını çizerek okumasını tavsiye ediyorum. Yıllar önce okuduğum bu kitabı hafızamı tazelemek için yeniden, altını çizerek okudum. Lütfen, sizler de okuyun.