Mehmet Necati GÜNGÖR Kurban Bayramlarının benim için ayrı bir önemi var. 1948 yılında idrak edilen Kurban Bayramı’nın birinci günü dünyaya gelmişim. O gün, benim için bir hayatın başlangıcı. Bu gün için ise bir ömür muhasebesi. Bayramlar, dargınlıkların giderilmesi ve kucaklaşma için birer fırsat günleridir. Erzurum’un Alvarlı Efe’si bakın, ne diyor: “Can bula cânânını/Bayram o bayram ola Kul bula sultanını/Bayram o bayram ola. Hüzn-ü keder def ola/Dilde hicap ref ola Cümle günah af ola/Bayram o bayram ola.” Mekânı cennet olsun, ne güzel söylemiş. Hüzün ve keder hayatımızdan ayrılıp gitsin. Dilimizle bizi utanca ve pişmanlığa sevkeden sözler ayrışıp kaybolsun. En büyük günah, bir insanın kalbini kırmak, bir canlıya zulüm etmektir. Gıyabında buğz ettiğimiz, haksızlıkta bulunduğumuz ne kadar insan varsa, bu gün onlardan özür dileme günüdür.  İster hayatta olsunlar, ister Rahmet-i Rahman’a ulaşmış olsunlar. Ben, kendi adıma bu gün bunu yapacağım. Bilerek veya bilmeyerek haksızlık ettiğim  insanları, değerleri düşünüyorum. Yakın siyasi tarihten başlayarak: Bir devrin mazlumları, rahmetli Menderes’i, Zorlu’yu ve Polatkan’ı bu gün de dinmeyen bir yürek yanıklığı ile bir kere daha rahmetle anıyorum. Demokrat bir ailenin çocuğu olarak büyüdük. O dönemde en çok haksızlık ettiğimiz değerlerden birisi  de milli mücadelemizin değerli kahramanlarından garp cephesi komutanı rahmetli İsmet Paşa idi. Çocukluğumuzda ve gençliğimizde bu değeri bize sevdirmediler. Tarihi okudukça, onun büyüklüğünü daha çok idrak ettik ve daha  çok sevdik. O’nu da rahmetle anıyorum. Türk siyasetinin Barajlar kralı Demirel’i, Özal’ın, onlarla birlikte düzgün politikacı, dürüst başbakan Bülent Ecevit’i, Erbakan’ı, Türkeş’i de elbette. Tabii ki, en başta sebeb-i devletimiz, varlığımız ve onurumuz olan muhteşem Türk Atatürk’ü tükenmez bir şükran ve minnet borcuyla anıyoruz... Şehitlerimiz, cennet kandillerimiz; onlara da minnet borçluyuz. Büyük Şairimiz Nazım Hikmet. O’nu bize “vatan haini” olarak bellettiler. Halbuki O, bir memleket sevdalısı olduğunu güzel mısralarıyla ilmik ilmik dokudu. “Memleketim” adlı şiiri hangimizi gururlandırmaz, hangimizi duygulandırmaz? O’nu da, Kaldırımlar ve Sakarya şairi Necip Fazıl’ı da rahmetle anıyorum. Kaybettiğimiz  sanatçılarımızı, yanık sesiyle güzel türkülerini  severek dinlediğim bizim Kürt’ümüz Ahmet Kaya’yı da rahmetle anıyorum. Ölümünün 40. gününü idrak ettiğimiz, rahmetli babamın can arkadaşı, eski Ulaştırma ve Kültür Bakanımız, benim de Kültür Bakanım Rıfkı Danışman’ı, ayrıca yine babamın çok sevdiği meslek ve siyaset ağabeysi eski Devlet Bakanımız Turhan Bilgin’i ve toprağa verdiğimiz diğer politikacılarımızı da rahmetle ve hasretle anıyorum. Kırgınlıklarımız çok derinlerde değilse, gelin kucaklaşalım. Herkes kendi kırgınıyla kucaklaşsın. Siyasilerimiz, parti içindeki kırgınlarıyla barışsınlar. Emin olun, bu kucaklaşma hem toplum hayatımız için, hem ülkemiz için çok yararlı bir gelişme olacaktır. Türk’ümüzle, Kürd’ümüzle, Alevimizle, Sünnimizle, aklınıza gelen bize ait her unsurumuzla kucaklaşalım. Ülkemiz, bu gün bizlerden bunu bekliyor. Bu gün kendi payıma, hem sevdiklerim, hem kırdıklarım için duadayım. Son söz olarak; haklarında haksız yargılarda bulunduğum herkesten af diliyorum. Yunus'un sözleriyle bitirelim: Bir kez gönül yıktın ise Bu kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet dahi Elin yüzün yumaz değil Bir gönülü yaptın ise Er eteğin tuttun ise Bir kez hayır ettin ise Binde bir ise az değil